Denilebilir ki esarette satın mı alınırmış ki bedeli olsun. Olsa olsa istiklalin bedeli kaç para diye sorulur. Teslim olan zaten esir düşmüş veya esir düşen zaten teslim olmuş olmuyor mu ki birbirinin alternatifi olsun.

İlk bakışta bu sorgulama doğru gibi algılanabilir. İddiam odur ki Özgürlük para ile satın alınacak kadar ucuz değil, para ile teslim de esir de olunabilir.

Eğer teslim olmakla esir düşmek veya Fethetmek ile gasp etmek arasındaki farkın gereğince farkına varabilseydik tarihi başka türlü yapmak imkanımız da olurdu.

Teslim olmakta iradi bir tercih var. Esir düşmekte mecburi bir durum var.

Teslim olan kendince meşru mazeretini de oluşturduğundan zamanla düşmanı ile benzeşmekten kurtulamaz. Zaman boyunca teslim olduğu efendisine özenen, efendisi gibi olabilmeyi marifet telakki eden ucube bir duruma düçar olacaktır. Esir düşmek istiklali için canından geçemeyenlerin karşılaşacağı durum olup, özünde direniş, itiraz hissi bulunması ve bir gün özgürlüğe kavuşmak hedefi olması bakımından teslim olmaktan farklı. Bu ikili durum 1800 yılından 15 temmuz 2016 tarihine kadar Osmanlımızın ve Türkiye Cumhuriyetimizin yönetimine tesir eden bir vakıadır.

Teslim olanlara mandacılar dendi. Avustralya gibi varlığımızı İngiltere’nin himayesinde Büyük Britanya devletler topluluğunun bir üyesi olarak güvenlik içinde devam ettirmeyi, İngiltere yönetimine tabi olmayı meşru doğru akıllıca bir tercih olarak gördüler. Damat Ferit ve benzerleri gibi. Bazıları da aynı manda durumuna ABD himayesinin daha uygun olacağını savundular, Halide Edip ve önceleri İsmet İnönü gibiler. Mağlubiyetin ardından esaret veya teslimiyet durumunu kabul etmeyip istiklal savaşına girişmeyi göze alan Sadrazam Sait Halim paşa, Esat Paşa, Halife Abdulmecit Efendi, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir gibi şahsiyetler için ise hayat anlamını ‘’ Ya İstiklal Ya ölüm ‘’ haykırışında tarif etti.

Lozan ne zaferdir ne hezimettir. İslam tarihini bilenler için tarif edeyim ki, Lozan Türk tarihinin Hudeybiyesidir.

           Devletimiz 2009 yılına kadar küresel hegemonik vesayetin cenderesi altında idi. Teslim olanlar bu durumdan rahatsızlık duymadıkları gibi kimileri İstiklal arzusu ve davranışı içindeki insanlara düşmanlık ettiler. İstiklali tam isteyen şahıslara sömürge valilerinin halka reva gördükleri tavrı takındılar. Sömürge durumunun aksine harekette ısrar edenleri şehit ettiler, darbelediler, Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Menderes, Erbakan, Türkeş özal, Eşref Bitlis, Muhsin Yazıcıoğlu ,hatta Demirel gibi. ( bazı okurların bendenizi bu noktada saçmalamakla itham edeceklerinin farkındayım lakin bir gün cumhuriyetin derin siyasi analizi yazıldığında bendenize hak vereceklerdir.)

Teslim durumundaki mandacılar konumlarını, durumlarını ülkemizi vesayet altında tutan küresel çetenin bahşettiği kemiklere borçlular. İşte mandacıların teslim olabilmek için verdikleri şeyler teslimiyetlerinin maliyetini oluşturuyor. Aslında insan olma vasfını çeteye gönüllü olarak ikram ediyorlar. Esaretten kurtulmanın çaresini arayanlar bir müddet çeteye rüşvet vermeyi, onlara karşı takiyye yapmayı denediler fakat bir noktada denizin bittiği yere gelindi. Ölüm bahası kefen giyilerek istiklal mücadelesine devam etme tavrı küresel cani çeteyi 15 temmuz 2016 da işgal etme mecburi durumuna getirdi ve tabii bu işgal girişimi mandacı zavallı teslim olmuş olanların alkışları ile karşılandı. Kefen giyebilenler bağımsız, küresel güç, merkez ülke Türkiye hedefine yürüyüşü ‘’ İstiklal savaşı ‘’ olarak nitelerken, 16 nisan Cuhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş referandumunu ‘’200 yıllık vesayetten çıkış’’ olarak nitelemeleri Yukarıda kısaca özetlediğimiz sürecin özetidir.

Ailelerimizde, akrabalarımızda, arkadaşlarımızda özellikle FETÖ çengeli ile mandacıların piyonu konumuna indirgenmiş şahıslar var. Tam bağımsız, küresel güç, merkez ülke, tüm mazlumların umudu Türkiye hedefine yürümek ‘’ eşlerimizden, evlatlarımızdan, babalarımızdan, mallarımızdan, kesata uğramasından korktuğumuz ticaretimizden, canlarımızdan daha sevgili değilse ‘’ zafer bize çok uzak.

Yumuşak karnımız rantiye yaratıkların güçlenen istiklal mücadelesinin içinde alışık oldukları ahlaksızlığı, soygunu yapabilme fırsatını bulabiliyor olmaları. Türkiye iktidarını ve devlet aklını bir türlü bu yaratıklara müsamaha gösterilmesi gerekmediğine, bu yaratıkların tümünü kamu yönetiminden temizlesek geride iğne ucu kadar boşluk olmayacağına ikna edemedim.

Kan kusuyorum kızılcık şerbeti içtim diyorum.