Kızıltaş’la medyanın geldiği noktayı, siyasetin nabzını ve yaklaşan yerel seçimleri konuştuk. 

"MEDYA TİCARİ BİR SEKTÖR DEĞİL"

Yerli ve milli medya olarak neyi başarıyoruz, neleri başaramıyoruz?

Medya dediğimiz saha bizdeki başlangıcı itibariyle biraz garip olduğu gibi devamı da garip olan bir sektör. Günümüze gelene kadar da bir türlü rantabl olma şansını yakalayamayan bir sektör olduğu için ihmal edilen bir sektör olarak kaldığını söyleyebibiriz.

Takvim-i Vekayi’den bu yana baktığımız zaman, basın sektörünün ticari bir faaliyetin dışında bir propaganda, bir davayı anlatma, bir mesaj verme aracı olarak kullanılması başlangıcından itibaren Türkiye’de hakim oldu. Dolayısıyla hala sektörün rantabl olmamama durumu var. Bu özellikle yazılı basında böyle. Geçtiğimiz Ağustos ayında yaşadığımız dolar üzerinden ekonomik saldırı sebebiyle kağıdın pahalanmasından dolayı gazeteler sayfa sayılarını azalttı. Burada şöyle bir olayımız var:  Türkiye olarak kağıdı ithal eden bir ülkeyiz. Türkiye’de bir gazetenin mal edilişi ile satış fiyatı arasında rantabl olacak bir durum söz konusu değil. Bu da sektörü ciddi manada kırılgan hale getiren bir şey. Dolayısıyla iki ana kutup var: Bir sektörü güç olarak kullanan, vardı diyelim daha doğrusu. Sektörü bir güç olarak kullanan birileri vardı. Burada bir yandan da bu ülkenin insanlarına mesaj ulaştırma derdinde olanlar var. Burada da karşımıza şöyle bir şey çıktı: Ticari olmayan bir sektöre yatırım yapmanın ardından buraya gerekli gelişmeyi sağlayacak bir yatırım yapılamadı. Temel problemimiz şu: Gazete fiyatları olması gerekenin çok altında oldu. Gazeteleri bir güç olarak ellerinde tutanlar, gazete fiyatlarını arttırmayarak sektörü kontrol altında tutmak istediler. Sektöre bir dava olarak bakanlar da, çok büyük yatırımlar yapamadılar. Dolayısıyla belli ölçüde güdük kaldı. Bugün geldiğimiz nokta: Gazeteler 1 lira. Bu durumda kağıt maliyeti nerdeyse satış fiyatına denk. Bir de bunun dağıtım bedeli var.

Bugün olması gereken fiyata çıkarma şansımız yok. Böyle bir şey yaptığınızda kitleyi gazete almamaya itersiniz. Burada devreye internet gazeteleri giriyor. Televizyonların yayın hayatına başlaması gazetelerin satış rakamlarının aşağı düşmesinde bir sebepti. Şimdi internet ve ardından sosyal medya olayı başka bir boyuta getirdi.

Mevcut durumun eskisine nazaran güzel olan tarafı, yerli ve milli olanların artık hakim pozisyonda olmaları. Bu da çok önemli bir gelişme…

EKREM KIZILTAŞ, MESLEKİ TECRÜBELERİNİ PAYLAŞTI...

CHP'Lİ BELEDİYELER İÇİN HİZMET ÖNEMLİ DEĞİL

Yerel seçimler için neler diyeceksiniz? Bu sistemin yeniden oylanması mıdır?

İnsanımızın, mevcut tablodan ufak tefek şikayetleri olsa da büyük fotoğrafı görüp yola öyle devam edeceklerini düşünüyorum. İçinde yaşadığımız sürece baktığımızda ağırlıklı AK Partili belediyelerin olduğu yerlerde büyük bir memnuniyet var. CHP’li belediyelere baktığımızda büyük bir sıkıntı var. Misal İzmir. Hizmet amacıyla çalışan, istisna diyebileceğimiz CHP’li belediyeler de var. Hatta bu kişilere şöyle bir yakıştırma yapılıyor: “ AK Partili bir belediye gibi çalışıyor.”

AK Partili belediyeler hayata dokunan belediyelerdir. Ama CHP’li belediye ne olursa olsun kazanacağı yerler olduğu için, misal sudaki arsenik olayını çözmesek de olur diyorlar. İzmir’de bir sürü problem var ama buradaki seçmenler olaya ideolojik olarak bakıyorlar belli ki.

AK Parti’nin kuruluşundan bu yana bir özelliği de şu: Hem yerelde hem de merkezi hükümette güçlü. Aksi bir durumda, yani seçimlerde eksik alınacak bir oy oranından sonra Cumhurbaşkanlığı sistemini tartışmaya açılır mı? Birileri gayret eder ama böyle bir vasat doğmaz. Kazanımları gözden geçirmek, mevcut huzuru devam ettirmek en akil yoldur.

89 – 94 arası İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış Nurettin Sözen’in geçmiş günlerde sayın Cumhurbaşkanımızın “İstanbul çöp dağları ve susuzlukla yaşayan bir şehirdi” sözlerine cevap sadedinde söylediği: “Grevi olmayan bir şehirde yaşamaktansa çöp dağları olan bir şehirde yaşarım” şeklindeki sözleri aslında her şeyin özeti.

Sen madem yöneticisin, ne grev olsun ne çöp dağları. AK Partili belediyelerde bir istikrar var. Yarın öbür gün bu zihniyet iş başına gelirse olacak olanları düşünün.

CHP'NİN MİLLETİN GÖNLÜNDEKİ İMAJI KÖTÜ

CHP adaylarının muhafazakar seçmen kitlesine oynamasına neler söyleyeceksiniz?

CHP’nin kendine has bir kaderi var. Bu millette CHP’nin kötü bir algısı var. Çünkü bu milletle bir kan uyuşmazlığı var. Çeşitli dönemlerde bazı işler yaptı. Ecevit’in yüzde 41 aldığı seçimlerde ‘ortanın solu, gardırop Atatürkçülüğü’ gibi sloganlarla milletin bir kısmının hoşuna gidecek sloganlarla bir mevzi kazandı ama bu bile tek başına iktidar olmasına yetmedi. CHP yüzde 25’e saplanmış durumda. Burada CHP’nin bu durumundan vazife çıkartanlar, çarşaflı insanlara rozet takmak gibi durumlara giriyorlar. Ya da Muharrem İnce gibi: “ Ben her gün Cuma namazına giderim” diyerek komik duruma düşüyorlar. Vaktiyle İsmet İnönü Malatya’ya konuşma yapmaya gidiyor, çevresindekiler “Efendim Malatya halkı dindardır. Konuşmanızın arasında birkaç kez Allah deyin” diyorlar. O da konuşmayı yapıyor millete veda ediyor. “ Efendim bir şey demediniz” denilince de: “Ayrılırken Allahaısmarladık dedik ya” diye cevap veriyor, malum.

Şimdi CHP’liler birkaç çarşaflıya rozet takmakla bu işi halledebileceğini sanıyor. Çünkü CHP samimi değil.

Bugün CHP’nin önde gelen isimlerinin dinle ne kadar alakası olduğunu herkes biliyor.

KİMSE BU TOPLUMU BÖLEMEZ

Toplumsal kutuplaşmanın kasıtlı olarak kaşındığını düşünüyor musunuz? 

Türkiye’nin 1960’tan beri birtakım denemeler yaptılar. Ülkemizi tanımadan, sadece kağıt üzerinden okuyanların, bu milletin birlikte yaşama algısını bilmiyorlar. Onlar şöyle bakıyor: Bir mahallede bir zengin ve fakir varsa ben burayı bozarım. Ya da Alevi var Sünni var. Ben burayı karıştırırım. Ama bilmiyorlar ki bu millet bir arada yaşamayı seviyor ve ne olursa olsun bundan taviz vermiyor. Bin yılın tecrübesi ve birikimi bu. İnsanımızın tamamı kimin ne yapmak istediğinin farkında.

ESKİ DEVİR GEÇTİ

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen olayında asıl mesele kaybettikleri konfor mu? Yani kendi sosyo – ekonomik çıkarları mı? Bütün saldırganlıkları bu yüzden mi?

Yaşadıkları bir alan var. Bu yönde çok ciddi kayıpları var. Eski Türkiye bu tür insanların çok iyi ağırlandığı yerdi. O devir geçti. Eskiyle bugünü kıyaslandığında ‘hey gidi günler’ diyorlar. Bunun getirdiği ciddi bir travma var. Demokrasi konusunda çok hassas gibi gözüken bu çevrelerin demokrasi anlayışları kendi dediklerinin olması şartı ile sınırlı. Milletin dediklerinin geçerli olması halini kabul edemiyorlar bir türlü… Eh milletimiz de onları kabul etmediği için böyle açıkta kalıyorlar…