Görmezden gelebilirdim… Yıllarımı bu mesele üzerinde de harcamayabilirdim… Aman bana ne diyebilirdim…  Ama tüm bu dediklerimi yapmadım, yapmayacağım da. Çünkü bizim nesil olarak üzerinde susacağımız her şeyi bizden sonraki nesil bedeninde taşıyacak. Torunlarınız, çocuklarımız, vatanın evlatları sustuğumuz, uğruna mücadele etmediğimiz her şeyi…

– Biliyorum; görmek derttir, görmezden gelmek ise konfordur. Ama; vicdan, aldırış etmektir işte. Umursamaktır. İçimizin derinliklerinden gelen ve bizi ahlaka çağıran o sestir. Olanı değil de sebebine yoğunlaşmaktır. Bu sebeple, bu uğurda yıllarımı harcadım ve harcamaya da devam edeceğim.

– Hatırlıyorsunuz değil mi? Altın Nesil adı altında zihnini kiraya veren gençleri. En son yaşamış olduğumuz FETÖ hadisesi bize bir değil, birkaç nesle mal oldu. Şimdide İstanbul Sözleşmesini kendilerine zırh yaparak gençleri kontrol altına almaya çalışan bir kitle ile karşı karşıyayız. Öyle ki senin tüm değerlerini ayaklar altına alarak sana meydan okuyabilen bir kitle bu kitle.

– Kültür endüstrisi adı altında Avrupa değerlerini bir paket halinde Türkiye’ye ithal etmek isteyen kitle bu kitle. LGBT, Feminizm, Çevrecilik, İnsan hakları hepsi bu paketin içinde. Bu paketi almanız halinde çağdaşlaşmanın ve özgür dünyanın içine giriyorsunuz. Tabi bu paketi almak için belli bir bedel ödemek zorundasınız. Milli kimliğiniz, değer sisteminiz, inancınız, kutsallarınız, aileniz ve gençlerinizi bu bedeli karşılamak için vermek zorundasınız.

–  İstanbul Sözleşmesi’ni ithal etmemizle beraber bizden bu sözleşmenin bedelini istediler. Hatta geçtiğimiz günlerde faturada yolladılar. Tabi bizler olayı kişileştirmeden arka planına baksaydık bunu çok açık ve net bir biçimde görecektik. Sözleşmeyi tam okumadığımız için sanırım olayın bu yanını atladık. Sözleşmenin 5. maddesinde diyor ki: “Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde namusun işbu sözleşme kapsamında herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar.” Bu madde geçen gün yaşadığımız olaya ne kadar benziyor değil mi?

– Hatta sözleşmenin 1. maddesinde; “bireylerin cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği(…) gibi haklarını korumaya yönelik tedbirler başta olmak üzere işbu sözleşme hükümlerinin taraflar tarafından uygulanması güvence altına alınmıştır” ve 12. maddesinde; “kadına ve erkeğe ilişkin alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan örf, adet, gelenek ve her türlü uygulamayı…” ‘eradicating’ yapmayı söylemektedir. Eradicating yani ortadan kaldırmayı…

– Hatta, ağaç yaş iken eğilir atasözünü benimseyen birkaç sol belediye kendi bünyesinde ‘LGBT kent konseyleri’ kurarak LGBT’li çocuklar yalnız değildir şiarı gütmektedirler. Çocuk istismarının yapıldığı bu noktada gelecek adına nasıl olumlu olabiliriz?

– Bu sözleşmenin nasıl ve ne şekilde imzalandığını bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var ki çoğu ülkenin bu sözleşmeden bir şekilde çıktığı ve ülkelerinde LGBT’ye karşı çeşitli önlem aldığıdır. Örnek; Rusya’nın LGBT’yi ajan örgüt olarak ilan etmesi.

– Kovid-19 ile parçalanma sürecine giren AB’nin etkisinden kurtularak Türkiye’nin de bu ajan örgütlere karşı TCK 226’yı işleme koyması gerekmektedir.