Kadim bilgilere atıfla denir ki; ‘’Allah Azze ve Celle, Hz. Adem’in as, hilkat (yaratılış) toprağını 40 gün, yed-i kudretiyle (kudret eliyle) yoğurmuştur. Her bir insan, anne karnında 40 gün nutfe, 40 gün alaka ve 40 gün mudğa hâlinde bulunur ve sonra rûh üflenir.’’ Bu hususta Sahîhayn’de geçen bir Hadîs-i Şerîf şöyledir: İbn-i Mes’ud radıyallâhu anh anlatıyor: “Sâdık (doğru) ve Masdûk (sadâkati tasdîk olunmuş) olan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdular ki: ‘’Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle “alaka” olur. Sonra bu kadar müddette “mudğa” olur. Sonra Allah cc, bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şakî veya saîd olacağını yazar, sonra ona rûh üflenir…” (Buhârî, Kader, 1; Bed’ü’l-Halk, 6; Müslim, Kader, 1/2643)

İnsan bedeninin cismaniyet olarak ruhaniyete bağlanması 40’a mahsus olduğu gibi ondan ayrılması da yine bu prensip çerçevesinde 40’a mahsustur. Aynı sebepten Erbâb-ı Esrar’ın da dediği gibi, insan ruhunun; cismaniyetin nefsani heva-hevesinden arınması içinde kırk gün gerekir. Bu nedenle Ehlûllah ve dervişan, 40 gün çilesine girerler. Bir hırka, bir post, varsa bir mum. Her gün, 21 adet güneşte kurutulmuş üzüm yada yedi adet zeytin ve biraz su. Elde tesbih, dilde ‘’fesebbih bihamdi rabbike vestağfirhu’’, tevhid, salavât. Çilehane’nin; dünyaya kapalı, Allah’a açık küçücük penceresine konan Hû kuşunun çırptığı kanatlara karışan rüzgarın ince sesiyle günahların dökülmesini hatırlatan yere düşen yapraklar gibi, pişmanlığın iniltileri arasında kainata tempo tutan damağa yapışmış bir dil ve dimağa tutunmuş kırık bir kalp, o kalbin her gün parçalanmış bir tarafının onarımı için Ya Sabur cc diyerek daim tesbih çekerek azimle ter akıtan sağ işaret parmağı, affedilmek için affetmen gerektiğini kavrayış, üzerine inen sekinet ve zihin ummanında ki dalgaların sukünû. Bu kırk güne heves edenlerin,  derviş hilk’atine özenenlerin hazırlığı için adeta bir test sürüşü mahiyetinde ki, Efendimizin ömrünün son on yılında her yıl Ramazan’ın son 10 gününde, vefatına yakın ise daha fazla süre çekildiği, yüzyılın Ümmetinin ise çekindiği en etkili ibadet i’tikaf! Yine rivayet o dur ki; Efendimizin Hira günleri de kırka tekabul eder, yine bir diğer rivayette Hz. İsa (as) Ürdün nehrini geçtikten sonra Tecrübe Dağında ki Kalantur mağarasında kırk gün kalmış, İsevi kaynaklara da yansıyan şekliyle ‘’şeytanla-nefisle mücadele etmiş’’ kendisine peygamberlik orada verilmiştir. Musa as’ın Tur-u Sina uzleti de hakezâ 40 gün sürmüştür. Bu uzlette, arınmanın gerçekleşmesi için en temel kural; savm-ı rıza (Allah için oruç) hali üzere olmaktır. Şeytan aleyhillane, Kalantur Mağarasında oruçlu bir halde uzlete çekilmiş olan İsa as’a yaklaşarak;

-‘’Ey Meryemoğlu! Acıkmadın mı kaç gün geçti? Sen peygamber değil misin? Rabb’inden dilesen şu taşlar sana ekmek olur!’’ dediğinde, rivayet odur ki, Mesih ibn-ul Meryem (aleyhimusselam) cevaben şöyle demiştir:

-‘’Ey Lâin! Mide sadece ekmekle doymaz…’’

Rızık, Ben-i Adem’in şu imtihan dünyasında duyduğu kaygı ve endişelerin en başında gelir. Öyle ki bu endişe O’nun cennetine de, cehennemine de vesile olabilir. İslam litaratürü bize; ‘’kulun yaratılmadan önce rızkının yaratıldığını’’ bildirir. Ve şeytan tam da bu yaratmanın merkez üssünden ayartma stratejilerini sistemize eder. Şeytan öyle ki; var olan rızkın artması için, eğer artmışsa, diğerinde olandan da sahip olman için, sende yoksa başkasında da olmasın diye, sende çoksa başkalarının rızkına ‘’kefil’’ olması için dahi kişiyi ayartabilir. Kimi yoklukla imtihanı kaybederken, kimileri de varlığıyla; ‘’ben yaşarken endişe etme’’ diyebilecek bir cüretle Rezzak’lığa soyunarak imtihanı kaybedebilir. Hani Tabiin’in büyüklerinden Hasan Basri’nin; ‘’Kuran’ın iki kapağı arasındakileri okudum. 90 yerde Allah’ın cc, rızka kefil olduğunu gördüm. Sadece bir yerde ise şeytanın insanı fakirlikle korkutacağını gördüm. Ve insanın, Rabb’inin 90 yerdeki vâdini unutup şeytanın sadece bir yerdeki yalanına kandığını da gördüm.’’ dediği gibi lain, bizi; fakirlikle de ayartabilir, saptırabilir, korkutabilir. Var olanın eksilmesiyle de… Hz. Aişe Annemizin de (r.anha) dediği gibi ‘’rızk’’ sadece; ‘’kişinin boğazından geçen şeyler’’ değildir. Annemiz, böyle düşünenlerin ‘’aklına şaştığını’’ özellikle belirtmiştir. Sağlık, hayırlı eş ve evlatlar, faydalı ilim, sadık dostlar, külü bile ikram bilen komşu, geniş bir ev, iyi bir binek, gören bir göz, duyan bir kulak, tutan el, tutulabilen bir el, güzel konuşma, yazma, helal ve harama karşı hassasiyet, iman, ihlas, cömertlik ve merhametli olmak  vb. gibi, malumunuz üzere arif olan için sayılamayacak çok rızıklar lütfedilmiştir…

Hal böyle olunca ve rızık bir imtihan vesilesine dönüşünce; rızık endişesi günümüz modern müslümanının, bizlerin, hepimizin en yumuşak karnı haline gelmiştir. (Hele ki bu Korona günlerinde insanların işlerini kaybetmesi, gelirlerinin düşmesi, ekonominin dalgalı seyri, dövizin moral bozan hareketliliği, artarak devam eden pahalılık kaygıları tavan yaptırmıştır. Korona tüm dünya da etkisini göstersede toplum refahı açısından vatandaş adeta diken üstünde ve artarak devam eden bir gelecek kaygısı yaşamaktadır. Bugüne ait bu sorunu, ileride irdelemek üzere kenara koyarken konumuza devam edelim)

Sırf bu saik üzerinden, dün; standart altı imkanlarda yaşayan nicelerinin bugün ayartıcı bir imkana kavuşmasının temelinde helal-haram çizgisini zamanla aşmasının örneklerini de görebiliyoruz. İçinde bulunduğu vakfın, cemaatin, siyasi hareketin sıradan bir mensubu iken edin(diril)diği imkan, koltuk, makam ve mevkiyle adım adım dünyevi anlamda mal-para sahibi olduğunu gördüklerimiz, (hayatları, hassasiyetleri, öncelikleri değişen) kimileri için kınanılan, kimileri için öğkünülen ve akl-ı selim sahipleri için ise onlar; imtihan olan kardeşlerimizdir. Ve hiç kimse sınanmadığı, hiçbir meselenin masumu da değildir. Daha dün, zor şartlarda tankın önünde darbecilere isyan bayrağı açan nicelerinin bugün; 10 tank alacak paraya kavuşmuş olması onları sadece kınayacağımız bir durum değil, ibretlik birer vakıadır! Kendilerinin içinde bulunduğu tehlikeyi görmeyip, dikkate almayanlar için ise maalesef ahirleri açısından acınacak bir durumdur. Ve sırf bu tiplerden dolayı hareket; maalesef, yara almakta, zaafa uğramakta, haklılığına halel getirilmektedir. Ve aslolan; vebal olarak bir de bu yönüyle ‘’Rızık Endişesine’’ dikkatleri çevirmek ve bu gibilerin rızıklarının mı yoksa hırslarının mı peşinden koştuklarını anlayabilmek ve onların da anlamaları için gayret etmek sorumluluğuyla da ne gariptir ki karşı karşıyayız! Hasan Basri; ‘’Vallahi, Allah Teala, Habib-i Muhammed Mustafa’ya vaadi olmayıp, Ümmet-i Muhammed’e acımasaydı; geçmiş kavimlerde olduğu gibi cezamızı anında verseydi, Cumartesi kavminin isyandan dolayı gençlerinin maymuna, yaşlılarının domuza çevrilmesi gibi, Basra sokaklarında birbirinizin kuyruğuna basmadan yürüyemezdiniz!’’ diyerek, ki Efendimiz’in ahirete irtihalinden daha elli sene geçmeden; dünyevileşen ve belki de sekülerleşen o günün Müslümanlarının hal-i pür melaline böyle isyan ederken peki ya biz? Ya biz? Memleketin bulvarlarında, caddelerinde, kamu kuruluşlarında, camilerinde bugün nasıl gezerdik? Allah’tan, Korona kısıtlaması var da pek sokağa çıkamaz olduk! Bu kinaye dolu ifadeleri önce ve her zaman nefsine söyleyen biri olarak; meşru, helal, alınterinden kazanılmış rızıkların kıymetini anlatan Emr-i İlahi’leri ve Hadis-i Şerifleri sizin gönül deryanıza bırakıyor, sadece paranın ve ekmeğin doyurduklarından olmayanların örnekliklerini hep hatırlayanlardan olmamız duasıyla; vahyin doğurduğu ve doyurduğu İsa as’ın, şeytana verdiği cevabı bir kez daha hatırlayalım!

-‘’Ey Lâin! Mide sadece ekmekle doymaz…’’

Vahyin tecellisi eğer bir bünyede yoksa! O’nu hiçbir ekmek zaten doyur(a)maz!

“Neyseki yarın var. Umutların en sevdiği gün”

Bülent Deniz – Habervakti.com Genel Koord.

@bulentdenizim

İnsta: @bulentsea

http://www.bulentdeniz.com

Gelin bu zor Korona Günlerinde! Sıkıntıdan bunalmış gönüllere hitap eden Mısır’lı meşhur alim, hatip ve İslam Hukukçusu merhum Muhammed Mutevelli eş Şaravi’yi birlikte, bir kez daha dinleyelim! Tevbe’ye, Tevhid’e ve Helal’e hep birlikte hicret edelim…