Ey Muhterem Yaşlı!

İleri yaştasın, ihtiyarlığa ayak basmışsın. Beden sıhhatin epey bozulmuş. Şeker, tansiyon, kalp gibi hastalıklar, ittifak hâlinde sana hücum ediyor. Gençliğin, manevî yönden pek parlak geçmemiş. İman ettim demişsin ama cuma namazlarına bile gitmez olmuşsun. Gençlik sersemliğiyle ömür sermayeni ziyan etmişsin. Ömrün heba olmuş. Geçmişine, çılgın gençliğine bakıp üzülüyormuşsun. Hayatın hep günah, eğlence ve isyan ile geçmiş. İktisat nedir bilmemişsin, israf etmekle geçmiş ömrün. Ne işinde kazandığın paranın bereketini görebilmişsin, ne de ahirete yatırım yapabilmişsin. Hekimlerin dahî işe yaramadığı ahir ömründe kendini bir dermansız derde düşmüş gibi çaresiz ve garip hissediyormuşsun.

Bu arada çok sevdiğin eşini de kaybetmişsin. Şimdi kendini tamamen yalnızlığa itilmiş, lüzumsuz bir varlık gibi görüyormuşsun. Şu içten gelen sözlerin bana da acı verdi: “Yarım bir insan oldum. Göğsümün üstünde kocaman bir taş var sanki. Uzun süredir evden dışarı bile çıkamıyorum. Kendimden sıkıldım. Hayatım boyunca hep bir şeyler yapmak istedim ama eşim öldükten sonra tükendim. Onsuz yaşamak çok zor. Güler yüzlü yaşamaya mecburluk rolünü dahî artık yerine getiremiyorum. Küstüm hayata. Ne yapacağımı bilmiyorum.”

Ey Muhterem Yaşlı!

Seni anlıyorum. Ama üzüntü ve kederi bırak. Her derde bir çare vardır. Sen inanmış bir Müslümansın. İçinde sakladığın iman kıvılcımların, seni Allah’a yöneltsin. Kur’ân, senin için de çok kuvvetli bir ümit kapısıdır. Hakikî teselli kaynağını ve ışığını burada bulabilirsin. Karanlık tablonun yansıttığı ümitsizliğini ortadan kaldıracak yegâne güç, içindeki imandır, Kur’ân’a yönelmendir, farz ibadetlerine geri dönmendir, yani sürekli olarak Allah ile beraber olmandır.

Ey Muhterem Yaşlı!

Ümit var ol. Sevdiğimiz en yakın dostlarımızı kaybetmenin acı duygusunu ortadan kaldıracak tek manevî reçete, iman coşkusuyla kadere tam rıza göstermek ve kaybettiklerimizle ahirette buluşma anını aktif sabır içinde beklemektir.

Allah’a teslimiyet ve tevekkül içinde sığınan her yaşlı, bu durumda acılarının ve sıkıntılarının hafiflediğini görecektir. Ölüm, Allah’ın emridir ve bu doğrultuda kadere iman, bütün sıkıntıların sonucundan emin olma duygusunu ve güvenini verir insana.

İşte o zaman insan, kendini yalnız hissetmez. Çünkü Allah’a manen yakın olmakla beraber bütün kederler zayi olur.

Ey Muhterem Yaşlı!

Evet, haklısın, Yaşlılık, zor bir dönemdir. Ama her zorlukta bir kolaylık vardır. Bak! Kur’ân’da C. Hak bizlere ne buyuruyor? “Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık, muhakkak güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” Bu âyet, yaşlılığın hem manevî yöneliş ve diriliş ile daha kolay olacağını, hem de ayrılıkların yol açtığı keder ve gamdan sonra rahatlığın geleceğini müjdelemektedir.

Yaşlı, aktif sabır gösterir ve hâline olumlu yönde bakmaya başlarsa, içinde bulunduğu durumdan fiilî anlamda belki tam olarak kurtulamasa da, kendini manen rahat ve huzurlu hissedecektir.

Bundan dolayı eşlerini kaybetmiş yaşlılar, “bu da geçer yâ Hû” demeli ve aktif sabır göstererek, çekilen sıkıntıların aslında bir ibadet türü ve bunun da ahiret için manevî bir yatırım olduğunu düşünmelidir.

Her şeyin geçici ve gidici olduğu gibi, dünyevî ayrılıkların doğurduğu yalnızlık ve acı duygularının da kalıcı olmadığı inancı, insanı sabırlı kılar.

Ey Muhterem Yaşlı!

Dünyaya gelen her insan, zamanla yaşlanacaktır. Aslında her şey, yaşlanmaya mahkûmdur. Gece ve gündüz yaşlandığı gibi, yıllar ve buna binaen hayat ve dünya da yaşlanmaktadır.

İleri yaşlılık, artık dünyadan da sevdiklerimizden de ayrılma zamanının da geldiğinin bir işaretidir. Bu ümitsiz durum, yaşlı insana hüzün verebilir ve hatta onu sarsabilir de.

Ne var ki Allah’ın ilahî lütfunu ve merhametini kalbimizde hissettiğimizde yalnızlık hissimiz birden teselli nuruna dönüşebilir.

Gittikçe yalnızlaştığımız bir dönemde Yaratanımızın rahmetini içimizde hissetmek, her zaman en etkili huzur kaynağımızdır.

Tazelenmiş imanla her yaşlı, Allah’a sığınmak, O’na intisap etmek ve O’na itaat etmek suretiyle kalben büyük bir ferahlık hisseder. Öbür âleme göç etme vaktinin geldiğini sükûnetle karşılar.

Çünkü bize karanlık gibi görünen berzah âlemi, kaybettiklerimizin ve yeniden kavuşmak istediğimiz dostlarımızın bulunduğu menzildir. Salih amellerimizle görme ümidini taşıdığımız Habibullah’ın (sav) bizi beklediği âlemdir.

İman dolu kalbiyle son yolculuğa hazırlık yapan yaşlılarımız, daha dünyada iken bile “Ümmetî Ümmetî” diyen Peygamberimizin (sav) bizzat elinden içecekleri Kevser şerbetinin bulunduğu âleme gitme aşkı ile ufka doğru bakar.

Ey Muhterem Yaşlı!

İleri yaşlılıktaki fizyolojik ve biyolojik acziyet, ilahî rahmetin celbine vesile olur. İşte manevî koruma altına girmenin tek yolu, Kur’ân ve Sünnete samimiyetle bağlılıktır.

Kur’ân ve Sünnet ekseninde tam takva üzerine yaşayarak yaşlananlar, ümitsizliğe kapılmaz. Çünkü ahirete iman, teslimiyet ve tevekkül sayesinde her derde bir deva, her zulmete bir ziya ve her bir hastalığa bir rahmet nazarıyla bakarlar.

Acizlik ve hastalıklar içinde de geçse imanlı bir yaşlılık dönemi, âlem-i nurun kapısına yaklaştığımızı gösterir ve ebedî saadet yurduna son hazırlıklarımızı yapmamızı bize telkin eder.

Nur-u iman ile bir yaşlı, manevî ufkunu görebilir ve dünyevî kaygı ve korkularını yenebilir. Bu imanî bakışla herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzü, zahirî boyutuyla her ne kadar karanlık ve çirkin görünse de imanlı bir yaşlı için, nuranîdir.

Manevî bakışla ölüm ve ahiret, ayrılık değil ama ebedî hayatın güzel bir başlangıcı ve dünyevî zahmetlerin zerresi dahî olmayan bir tebdil-i mekândır.

Ey Muhterem Yaşlı!

O halde, gecikme! Toprak çağırmadan hemen imana gel! İmanını tazele, içtenlikle tövbe istiğfar et ve ibadete gel! Salih ameller seni bekliyor. Bu fırsatı sana veren C. Hakka şükret. İnşallah bu vesile ile günahların sevaba dönüşür. Toprak çağırmadan tevekkül şuuruyla Rabbine dön ve O’na bütün kalbinle teslim ol. Ölmeden önce öl ve O’nunla manen diril. Haydi! Ömrün sonbaharında, toprak çağırmadan gel…