Yeni Zelanda’da vahşi bir katliam gerçekleşti geçen hafta. 49 kardeşimiz, Cuma namazı kılmak için girdikleri camide Brenton Tarrant isimli Avustralyalı bir terörist tarafından, şehit edildiler.

Allah şehit olanlara rahmetiyle muamele etsin, yaralılara acil şifalar versin… 

Bu terör olayını bütün içtenliğimle lanetliyorum.

Ne adına olursa olsun terörün her türlüsünü lanetliyorum. 

Tüm dünya günlerdir bu olayı konuşuyor.

Olayla ilgili çok şey yazıldı, çizildi.

Bu yüzden olayın detaylarını konuşmaya gerek yok!

Ancak katliama verilen tepkiler için şunları söylemek gerekir.

Bu tip olayların, tüm dünyada fanatizmin yükselmesini sağlamak amacıyla profesyonelce hazırlanmış, zamanlaması, politik iddiası iyi kurgulanmış, ustalıkla sahnelenmiş olaylar olduğunu düşünüyorum.

Bu eylemin arkasında beyaz Avrupa’nın tahakkümünü güçlendirecek yeni bir düşman var etme çabası olduğunu; bunun da altında Müslüman Avrupalıların bir  gün topsuz tüfeksiz Avrupa’yı ele geçireceklerine dair korkunun yattığını zannediyorum.

Ayrıca Batılı idarecilerin kayıtsızlığının da utanılacak bir ikiyüzlülük olduğunu düşünüyorum.

FANATİZMİN ANATOMİSİ

Hemen her coğrafyada fanatizmin ülkeleri tesiri altına almaya başladığı bir dönemdeyiz. Bu nedenle fanatiği yakından tanımalıyız.

Fanatik bir saldırganın kimliği kaba taslak şu hatlara sahiptir:

Bir fanatik iflah olmaz bir romantiktir.

Bir fanatik şimdi de, bugün de değil, geçmişte; geçmişin acı ve zaferlerinde yaşar.

Bir fanatik daima kendini ötekinden üstün görmekle yetinmez ötekinin de kendisini ondan küçük görmesini ister.

Bir fanatik hata ve yanlışların başkalarında, onun gibi düşünmeyenlerde olduğunu kabul eder çünkü kendini hatasız görür. 

Bir fanatik uydurma değer yargılarına sahiptir.

Onun sadece inancı değil sıradan şeyleri dahi kutsaldır… 

Daima kendi, klanı, partisi, ırkı, vatanı, dini saldırı altındaymış gibi davranır, konuşur ve yaşar.

Bu yüzden sürekli öfkelidir.

Bu yüzden herkes onun gözünde bir şüphelidir.

Mutlu insanlardan nefret eder, mutsuzlardan da nefret eder, aslında o kendi gibi olmayan, onun düşüncelerine boyun eğmeyen herkesten nefret eder ve onları ortadan kaldırılması gereken birer engel olarak görür.

Tek doğrunun kendi düşüncesi, inancı olduğuna kati olarak inanır ve bu konudaki her tartışmaya kapalıdır.

Düşüncesini, inancını eleştiren herkes, açıkça söylemese de onun gözünde bir zındık/sapıktır.

Bir fanatik mutlu bir geleceğin farklılıklardan arındırılmış, çeşitliliği yok edilmiş tekdüze bir toplumda var olabileceğine inanır.

Bu mutlu gelecek hayali için düşmanlarına saldırmayı, onları alt etmeyi kutsal bir misyon bilir.

****

Yeni Zelanda’da yakın tarihin en alçak, en barbar saldırısını ibadethanedeki savunmasız Müslümanları katlederek gerçekleştiren terörist, yazdığı manifesto ‘da yukarıdaki şablona ne kadar uygun bir tipoloji olduğunu belgeledi.

Ama bu şablona uyan çok insan var… Sadece Batı’da değil. Ülkemizde de…

Bu yüzden bu terör olayıyla alakalı ülkemizde sergilenen tavrı çelişkili buluyorum. Evet dindaşlarımıza karşı işlenen bu cinayet kanımızı dondurdu bizleri yaraladı ama… Daha aylar önce bir din adamı görüşlerinden dolayı ölümle tehdit edildi ülkemizde. Ardı ardına yapılan açıklamalarla muhalefete oy verenler cehennemlik ilan edilerek insanlar din üzerinden ötekileştirildi. 8 martta insanlar ellerinde toplumun ahlaki değerlerine nefret kusan pankartlarla Taksim’de toplandı. Ve toplumun her kesimi diğerini ihanetle, ülkeyi bölmekle, din düşmanı olmakla, hırsızlıkla, yolsuzlukla, laiklik/çağdaşlık karşıtı olmakla, dış güçlerle işbirliği yapmakla suçluyor…

Ve bunlar sadece bir suçlama olarak kalmıyor taraflar birbirlerine karşı hınç besliyorlar. Bu hınç medya tarafından, siyaset tarafından körükleniyor ki en yakın örneğini ezan-ıslık tartışmasında ve Yeni Zelanda katliamının ardından bazı yazılanlarda gördük.

Şimdi bu fanatizm ateşine odun taşıyanlar, kalkmışlar Batılıları farklılıklara, İslam’a düşman olmakla suçluyorlar. “Senin düşman olmadığın bir insan, bir düşünce kaldı mı ey fanatik”, diyesi geliyor insanın… Kendi aleyhimize de olsa adil olalım. Batı söz konusu olduğunda insancıl ilkelerden dem vuruyoruz ama iş birbirimizin tercihlerine saygıya gelince o ilkeleri unutuveriyoruz…

BU KATLİAMA “HRİSTİYAN TERÖRÜ” DENEBİLİR Mİ?

Hiç şüphesiz saldırganın manifestosunda öne çıkan fikirleri savunan Batılılar var. Osmanlı önünde yüzyıllarca savunma yapmak durumda kalmış, hücrelerine kadar bu korkuyla şekillenmiş, İslam’ı askeri bir baskı unsuru olarak gören bir topluluğun böyle bir bilinçaltına sahip olması şaşırtıcı değil. Ama bu, eylemin “Hristiyan Terörü” olarak adlandırılmasını haklı çıkarmaz. Bu eylemi “Hristiyan Terörü” olarak adlandırıp Hristiyanlığı itham edenler, DAEŞ’i, Boko Haram’ıİslami Terör” olarak adlandıranlarla aynı fanatizmin çocuklarıdır bana göre…

Hristiyan terörü diyerek Müslümanları Hristiyanlara karşı kışkırtanlar muhtemel provokasyonların da, akması muhtemel kanın da müsebbibi olacaklardır…

“İslami Terör”ü kavram haline getirenler de İslam’ın, terörü meşrulaştıran bir din olduğunu öne sürüyorlardı. “İslam’a inanan herkes, teröristtir!” demek istiyorlardı. Bu tanımlamanın aptalca olduğu kadar barbarca olduğunu söylemeye lüzum var mı?  

Bu tanım ne kadar yanlışsa diğeri de o kadar yanlıştır.

Bu katliamı hiç de yabancısı olmadığımız Haçlı terörü olarak adlandırmak daha uygun. Neden yabancısı değiliz? Çünkü Müslüman coğrafyaların çoğu emperyalist haçlıların ya endüstriyel ya da askeri işgali altında da ondan. İşte Suriye, Afganistan, Irak, Libya, Mısır, Mynmar ve Yemen’in içler acısı hali ortada…

Ayrıca camileri çiçeklerle donatanlar, Yeni Zelenda’da akan kan için Hollanda’da bir camiye gidip özür dileyenler, Katledilen Müslümanlar için para toplayan gayrimüslim cemaatler,  şehit edilen Müslümanlar için gözyaşı döken çeşitli ırklara mensup Hristiyanların varlığı, bu adlandırmanın çok haksız ve acımasız olduğunu ortaya koyuyor.

****

Son söz…

2001’den beri terör ile İslam arasında bir bağlantı olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta bunu uluslararası kamuoyunun gündemine taşıdı. Dedi ki: “Adı, iddiası, ideolojisi ne olursa olsun, teröre bulaşan, şiddete bulaşan, Müslümanların canına kast eden hiçbir yapının İslam’la, Müslümanlıkla, bizim inancımızla bağı yoktur. Hristiyan terörü, Musevi terörü, Budist terörü gibi sıfatlar nasıl yanlışsa, İslami terör kavramı da yanlıştır, hatalıdır. Bu tür kavramları piyasaya sürenler ve kullananlar, açık söylüyorum, kesinlikle iyi niyetli değildir.”

Cumhurbaşkanı bu konudaki tutumunda ve ısrarında yerden göğe kadar haklıdır… Doğru yaklaşım dini terörden ayıran bu yaklaşımdır.