Hanım sahabilerden biri olan Fâtıma bint-i Esed hakkında “Fâtıma bint-i Esed kimdir? Fâtıma bint-i Esed’in hayatı, Fâtıma bint-i Esed’in vefatı” gibi soruların cevapları tüm detaylarıyla haberimizde…

İşte, "Fâtıma bint-i Esed kimdir? Fâtıma bint-i Esed’in hayatı, Fâtıma bint-i Esed’in vefatı…" sorularının cevabı.

FÂTIMA BİNT-İ ESED KİMDİR?
FÂTIMA BİNT-İ ESED’İN HAYATI

Fırsat buldukça iyilik etmeyi, imkân oldukça yardımda bulunmayı hangimiz istemeyiz? Hele muhtaç olan kişi kimsesiz, mazlum ve bakıma muhtaç biri ise bazı zamanlar kendi ihtiyaçlarımızı unutur, onun isteklerini yerine getiririz. Yemez yedirir, giymez giydiririz. Yapabileceğimiz her türlü iyiliği eksik bırakma maya çalışırız. Hz. Ali'nin mübarek annesi Hz. Fatıma da böyle bir ruha sahipti. Nüfusça kalabalık bir yuvanın yükü kocası Ebû Talip ile kendisinin omuzundaydı. Ebû Talip Kureyş'in sevilip sayılan bir şahsiyeti olmakla beraber, geçimini zor temin eden fakir bir insandı. Babası Abdülmuttalip ölünce sevgili yeğeni Muhammed (a.s.m.) kendisine emanet edilmişti.

Sekiz yaşındaki inci tanesi bu yetimin maddi himayesi amcasının üzerinde idi, fakat her şeyden önce bir anne şefkatine, sımsıcak müşfik bir kalbe muhtaç ti. İşte Hz. Fâtıma bu mübarek yavruya annesini aratmamak için olanca gayretini sarfediyordu. Kendi çocuklarından önce onu yedirip içiriyor, kendi öz evlâ yarından önce bu kudsî emânetin elbisesini giydiriyor, saçını tarıyordu. Dahası, onun en çok muhtaç olduğu yakın ilgiyi, anneliği ona tattırıyordu. Bu minval üzere sevgili Peygamberimiz kendi yuvasını kuruncaya kadar amcasının ve yengesinin himayesinde kalmıştı. Resulullah (a.s.m.) peygamberlikle vazifelendirildiğinde müşriklerin akıl almaz işkencelerine maruz kalmıştı. Bu durum Hz. Fâtıma'yı çok üzüyor, kalbini hicrana boğuyordu. Ebû Talip'le birlikte onu himaye ediyor, acılarını unutturmak için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Bir müddet sonra da Müslüman oldu. Annesi kadar sevdiği birinin Müslüman olması Resulullahı memnun etti. Acılarını unutturdu. Hz. Fatima Medine'ye hicret ederek Allah yolunda Muhacir olma saadetini kazandı.

Fakat onun saadetine saadet katan asıl hadise hiç şüphesiz Resululla hın "Benden bir parça" dediği sevgili kızı Hz, Fâtıma'ya kayın valide olmasıydı. Bunu kendisi için büyük bir bahtiyarlık addediyor, Hz. Fatıma'yı üzmemek için azami gayret sarfediyordu. Evde iş bölümü yapmışlardı. Her ikisi de kendilerine düşen vazifeyi en iyi şekilde yapıyorlar, bu arada birbirlerine de yardımcı oluyorlardı. Gelinin kaynanaya, kaynananın da geline karşı nasıl davranması gerektiğinin en canlı misâllerini yaşıyorlardı. Onların sevgi ve saygı içerisinde geçinmeleri hem Resulullahı, hem de Hz. Ali'yi çok sevindiriyordu.

Peygamberimiz (a.s.m.) Fâtıma bint-i Esed'e (r.a.) karşı olan vefa borcunu, yaptığı iyiliklere karşı kadirbilirliğini her fırsatta gösteriyordu. Devamlı ziyaret tine gidiyor, gözetiyor, halini hatırını soruyor, çeşitli yardımlarda bulunuyordu. Her evlâdın annesine yapması gereken hizmetin daha fazlasını yapıyordu. Ona "anne" diye hitap ediyor, "anne" diyerek anıyor, yâd ediyordu.

Peygamberimizin Medine'ye yerleşmesinin üzerinden dört sene geçmişti. Her zaman yüzünde sürur ve saadet çiçekleri açan Sevgili Peygamberimiz o gün mahzundu. Hüznünün kaynağını kendisi şöyle ifade ediyordu: "Bu gün annem vefat etti!" Bu mübarek hanım, Risâlet güneşini evinde barındıran, daha sonra da ona ilk iman edenlerin arasında bulunan, Medine'ye hicret başlayınca da Peygamber gölgesinden uzak kalmaya dayanamayıp yurdunu yuvasını terk ederek gurbete çıkan Fâtıma bint-i Esed'den (r.a.) başkası değildi.

Peygamberimiz (a.s.m.) gömleğini çıkarıp verdi ve kefen yapılmasını istedi. Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Sonra Hz. Fâtima'nın na'şı kabre kondu. Kabir genişti. Resulullah (a.s.m.) kabre indi, bir müddet kabirde uzandı. Sonra çıktı. Gözleri yaşarmıştı. Yaşlar kabre damlıyordu. Peygamberimizin bu davranışı ona duyduğu yakınlığın mücessem bir misâliydi. Aynı zamanda bir iltifattı. Çünkü Resulullahın mübarek vücutlarının temas ettiği kabir, Cennet bahçelerinden birisi olurdu.

Sahabeler, Peygamberimizin bu alakasından dolayı sordular:

"Ya Resulallah, biz bu hanıma gösterdiğiniz samimi alâkayı başkalarına gösterdiğinize şahit olmadık."

Peygamberimiz (a.s.m.) onların merakını şöyle giderdi:

"O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce benim karnını doyururdu. Kendi çocuklarının üstleri başları tozlu topraklı dururken önce benim saçımı, başımı tarar, gül yağıyla yağlardı. O benim annemdi. Amcam Ebû Talip'ten sonra bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan başka bir kadına rastlamadım. Ona Cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim. Kabir hayatı kendisine kolay ve rahat gelsin diye de bir müddet kabrinde uzandım."

Hz. Fâtıma'nın üzerine toprak atıldıktan sonra Resulullah (a.s.m.) sevgili annesi için şu duâyı yaptı:

"Allah sana merhamet etsin ve seni hayırla mükâfatlandırsın. Anneciğim, Allah sana rahmet etsin. Annemden sonra bana annelik yaptın. Kendin aç kalır beni doyururdun. Kendin giymez beni giydirirdin. En iyi nimetleri kendin yemez bana tattırırdın. Bunu da ancak Allah rızası için ve âhiret yurdunu umarak yapardın. Allah hem dirilten, hem de öldürendir. Allah'ım, annem Fâtima bint-i Esed'i affet, kabrini genişlet. Ben Resulünün ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için duâmı kabul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan yüce Allah."

Biraz sonra da Resulullah (a.s.m.) tebessüm buyurdu ve orada bulunanlara şu müjdeyi verdi:

"Cebrail (a.s.), 'Bu kadın Cennetliklerdendir' diye bana haber verdi. Ayrıca Yüce Allah meleklerinden yetmiş binine bu kadının cenaze namazını kılmalarını emretti. Melekler de onun cenaze namazını kıldılar."