1 Kasım 1928 Harf Devrimi, Medeniyetimizin Köklerini Nasıl Sarstıysa; 1 Kasım 2020 Cinsiyet Devrimi de Medeniyetimizin Yıkımını Hedeflemektedir.

1 KASIM 1928'de harf devrimi Osmanlı ile bağlarımızı nasıl kökten kopardıysa şimdi de iş insanı, bilim insanı derken Türk Dili’nin erilliği yok edilmektedir. Bilim adamı yerine bilim insanı dediğinizde Türkçenin de ırzına geçilmektedir. Dili çalınmış bir neslin erilliğini de çaldırması demek namusunu yitirmesi demektir. Kim ki iş insanı, bilim insanı diyorsa Türkçenin ırzına geçiyor demektir. Osmanlıca nasıl hafızamızdan söküp atılmışsa Türkçemizin erilliği de sözlüklerimizden çalınmaktadır. Bir toplumun dilinden erilliğini çıkarttığınızda eşcinselleşme süreci de kendiliğinden başlamaktadır. Feminist kadınların eşcinseller el ele yetmediğinde koyun koyuna çalışmaları bu yüzdendir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği zırvalıkları, İstanbul Sözleşmesi pespayeliği ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un adaletsizlikleri sonucunda ailemiz çökmüştür. Aile, her yıl haziran ayının sonlarında Taksim'de örgütlenen eşcinsellerin Onur Yürüyüşleriyle; 'Recep'le Şaban’ın aşkına Ramazan engel olamaz' pankartlarıyla ailemiz yıkılmaktadır. Receb’imizi, Şaban’ımızı, Ramazan’ımızı elimizden alan güçler şimdi de Diyanet İşleri Başkanı’nın Cuma Hutbesine saldırarak aslında Kitabımızı da elimizden çalıp almak derdindedirler.

Mehmet Akif Ersoy: “Biz ki her mevcudu yıktık, gayesiz bir fikr ile; Yıkmadık bir şey bıraktık, sade bir şey: Aile. Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslah eyledik? İşte viran memleket! Her yer delik, her yer deşik! Bunların tamiri kabil olsa ciddiyet, sebat; Lakin, Allah etmesin, bir düşse şayet ailat...”

Ailemizin kurtuluşu; Allah’ın kitabı Kurân-ı Kerim’in ve Peygamberin sünnetinin kurtuluşudur.

1 KASIM 1928'de harf devrimi geçmişle bağlarımızı nasıl kökten kopardıysa şimdi de iş insanı, bilim insanı derken adam gibi adamlığımızı kaybediyoruz. Asım'ın nesli değil dindar nesil de değil; deist, nihilist, biseksüel bir nesil sosyolojik ve psikolojik olarak gelişimini tamamlıyor. Yetkililer bu gerçeği fark ettiklerinde toplum olarak çok yara almış olacağız. Dinimiz yıkılıyor, dilimiz çalınıyor çünkü batının kurum ve kuruluşları tarafından ailemiz kuşatılıyor. Kadının özgürleşmesi adına annelerin iş insanı olması için çaba harcanıyor, üç beş erkeğin şiddeti bahane edilerek babaların da otoritesi hedefe konmuş yumuşak babalar o da yetmez yusyumuşak erkekler yaratılıyor. Kadına şiddetin çözümü olarak erkeklerin yumuşatılması da sorunu çözmeyecektir.

Bizden söylemesi...    

Türkçe'nin namusunu toplumsal cinsiyet eşitliği saçmalıkları yüzünden koruyamadığımız içindir ki fikri iktidarımızı tesis edemiyoruz. Bilim adamını bilim insanı yaptık. İş adamını da iş insanı yaptık. Eski zamanlarda Osmanlıcanın namusunu öz Türkçe ile kirlettiğimiz gibi şimdi de yeni zamanlarda Türkçe kavramlarımızın ırzına geçiyoruz. Karı koca ilişkisini eş ya da partner yaptığımızdan beridir kadına şiddet artmıştır. Ailemiz çöktükçe de deist ve biseksüel yeni nesillerle ülkemizi muassır medeniyetler seviyesine yükseltiyoruz. Oysa ki Türkçemiz namusumuzdur. Namusunu koruyamayan milletlerin vatanı da dini de tehlike altındadır. Dil, vatandır. Dil, imandır.    " Dilimi çaldın kelimelerimi çaldın / Bana ne bıraktın kanlı soygun "

Sezai Karakoç 

Televizyon Dini

Erdoğan: Fikri iktidarımızı halen tesis edemediğimiz kanaatindeyim

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan 'kültür' açıklaması: "İki asırdır kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz. Fikri bir buhranın içinde çırpınıyoruz."

Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları şöyle:

DESTEK OLANLAR MANEVİ HASILADAN İSTİFADE EDECEK: İbn Haldun Üniversitemizin ilk etabı tamamlanarak hizmet vermeye başlayan külliyesinin şehrimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu güzel günde heyecanımıza ortak olan Azerbaycanlı dostumuz ve Katarlı kardeşlerime vekaleten şükranlarımı sunuyorum. TÜRGEV okul öncesinden üniversiteye kadar eğitim öğretim alanında ülkemize en önemli marka olmuş böyle bir duruma gelmiştir. Bu hizmetlerin ifasına destek olan herkesin ortaya çıkan manevi hasıladan istifade edeceğine inanıyorum.

YENİ KAPILAR AÇACAK: Hem gerisindeki felsefi birikim, hem mimarisi, hem donanımıyla gerçekten iftihar verici bir eserdir. Öğrencilerimizin derslerinde ve ders dışı faaliyetlerinde ihtiyaç duyacağı tüm faaliyetleri barındıran bu külliye, Mimar Sinan'dan alınan ilhamla yapılmıştır. Lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin bu atmosferde ülkemizde sosyal bilimler alanında yeni kapılar açacağına inanıyorum. Faaliyete başlamasının üzerinden çok kısa süre geçmesine rağmen üniversitemiz bu misyona layık olduğu işaretlerini veriyor.

FİKRİ BUHRAN İÇİNDE ÇIRPINIYORUZ: Üniversitemizin ismini aldığı İbn Haldun dünyada sosyoloji ilminin kurucusu olarak kabul edilir. Kendisi bunu ümran ilmi olarak kabul ediyor. Tunus, Cezayir, Mısır gibi coğrafyalarda ilimle, yöneticilikle geçen İbn Haldun bu tecrübelerini Mukaddime'yle insanlığın istifadesine sunmuştur. Esasen bu çerçeve İbn Haldun Üniversitesinin üzerine inşa edildiği değerleri de özetliyor. Yaşadığımız her hadise geçmişi anlamadan geleceği kavramanın mümkün olmadığını hatırlatıyor. Mesele siyasi ve ekonomik taraflarını bir kenara bırakıp, sadece ilmi yönüyle bakacak olursak batı dünyası ilhamını bizim köklerimizden almıştır. Biz kendi köklerimizi unutarak veya dışlayarak onun türevlerini esas alarak kendimize yol ve yön bulmaya çalışıyoruz. Fikri bir buhranın içinde çırpınıyoruz. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e ülkemizin yaşadığı bu tartışmaların temelinde geleceğimizi nerede arayacağımız olmuştur.

KENDİMİZİ BATILILAŞMA FIRTINASI İÇİNDE BULDUK: Ülke ve millet olarak kendimizi kontrolsüz bir batılılaşma fırtınası içinde bulduk. Aklı hür, fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirilmek üzere çıkılan yolun batı taklitçiliğine dönüşmüş olması en büyük kayıptır. Türkiye'nin siyasi, ekonomik, askeri olarak yeniden kendine güvenini kazandığı son dönem, bu tür tartışmaların daha adil şartlarda yürümesine de imkan vermiştir. Türkiye bu fikri tartışma zenginliğini hayırlı bir inkişafla neticelendirecektir. Hükümet olmakla muktedir olmak, muktedir olmakla iktidar olmak arasındaki farkı iyi biliyorsunuz. Gerçek iktidarın fikri iktidar olduğunu iyi biliyoruz. Tek tek bireylerden başlayarak, toplumun tamamına uzanan fikri iktidar yolu zor ve zahmetli bir süreçtir. Kendimi bu konuda mahzun hissediyorum. 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı eğitim, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum.

DÜNYAYA KENDİMİZİ ANLATAMIYORUZ: Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu hayata geçiremiyoruz. Medyamız bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. Dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. Bunun için de fikri iktidarımızı da hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim. Hiç kimsenin bu arayıştan rahatsız olmaması gerekir. Taklitçilik mevcudun ardından girmek demektir. Bize lazım olan ilhamını gelenekten alan yenilikçiliktir. İletişim mecralarının böylesine geliştiği günümüzde başka türlü hareket etmenin mümkün olmadığını biliyoruz. Günlük hayatımızda otomobili bırakıp atı ulaşım aracı olarak görme gibi şey yok. Bizim derdimiz arayışımız başka. Dünyadaki hakim fikri anlayışın ve fiili düzenin ardından giderek kendimize çok daha iyi bir medeniyet inşa edemeyeceğimize inanıyorum. Tek vazgeçilmezimiz inancımızın naslarıdır. Onun dışındaki her şeyi yeniden yorumlamak, üretmek mümkündür. Ne insanlığın milletimizin ve inancımızın binlerce yıllık birikimine sırtımızı döneceğiz, ne de modern dünya imkanlarını reddedeceğiz. İnsanoğlu kimi zaman iyi yönde, kimi zaman kötü yönde kendisini yenileyen bir varlıktır. Biz her alanda olduğu gibi fikri alanda da üretici olma peşindeyiz.

EĞİTİM KISMI İHMAL EDİLDİ: Türkiye kuru kuruya batıcılık saplantısı yanında, pek çok sapkın ideoloji ve akımın zehrine de maruz kalmış bir ülkedir. Fikri iktidarımızı bize ait olmayan bir medeniyete kaptırmamızın nedeni, bu sapkın akımların önlerinin bilinçli şekilde açılmasıdır. Amorf bir nesil yetiştirme gayreti oldukça pahalıya mal olmuştur. Döktüğümüz nice gözyaşların, acıların gerisinde kuşaklar boyunca maruz kaldığımız fikri irtica vardır. Yapmamız gereken kendi medeniyet birimimize uygun nesiller yetiştirmektir. Türkiye'nin 2053 vizyonunun ana fikrini bu vizyon oluşturmalıdır. Ülkemizin geçmişten bugüne eğitim öğretim sistemi çocuklarımıza maddi bilgi yükleme üzerine kuruludur. Eğitim kısmı ihmal edilmiştir. Medyanın etkisiyle geleneksel eğitim öğretimin gücü azalırken yenisi konulamamıştır. Zihinler popüler kültür ve sapkın hezeyanlarla doldurulmuştur. Önceliğimiz aileden başlayarak çocuklarımızı hakkıyla yetiştirmek şarttır. Bu topyekun eğitim-öğretim reformu gerektirir. Tek ihtiyacımız olan değerlerini iyi bilen, kültürüne, tarihine sahip çıkan insanlar yetiştirmektir. Diğer hususlar için endişe etmeye gerek yoktur. Onlara sahip olabilmeleri için yeterli eğitim-öğretim hayatı vardır.

* * *

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önemli mesaj: "Seferberlik ilan ediyoruz!"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde "Bizim Yunus" Yılı Açılış Töreni'nde konuştu. Başkan Erdoğan, ''Vatanı önce dil sonra ordu bekler, bunun için Türkçe'mize çok sıkı sahip çıkmalıyız. 'Dünya Dili Türkçe' adıyla bir seferberlik ilan ediyoruz.'' ifadelerini kullandı.

İşte Başkan Erdoğan'ın açıklamamrından önemli başlıklar;
 
Sevgili Yunus dostları, kıymetli misafirler, hanımefendiler, beyefendiler, sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.

Vefatının 700. sene-i devriyesinde Yunus Emre'yi rahmetle, minnetle yadediyorum. 2021 senesi tarihimiz ve kültürümüz açısından birçok önemli yıl dönümünü barındırıyor. Bu sene İstiklal Marşımızın kabul edilişinin 100. yılı olmasının yanısıra Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin 750. sene-i devriyesidir. 2021 yılını İstiklal Marşı ve Yunus Emre, ve Hacı Bektaş-ı Veli yılı ilan ettik.

'UNESCO TEMSİLCİLERİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM'

UNESCO bu defa vefatının 700. yılı olması nedeniyle 2021 yılını Yunus Emre'ye adadı. Bu konudaki desteklerinden dolayı, Azerbaycan, Makedonya, Bosna Herkes... UNESCO'daki temsilcilerine teşekkür ediyorum. Yunus Emre ve Türkçe yılı kapsamında bizim Yunus ve Dünya dili Türkçe kapsamında Cumhurbaşkanlığı himayesinde birçok etkinlikler düzenleyeceğiz.  İnşallah mesajlarını tüm dünyaya ulaştırmaya çalışacağız.

'TÜRKÇE DİLİMİZ, KİMLİĞİMİZDİR'

Mecnun'a çölleri aştıran, bülbülü ağlatan neyi inleten de yine aynı aşktır. O aşktır ki Alparslan'ı Anadolu'yu, Fatih Sultan'ı İstanbul yollarına düşürmüştür. O aştır ki İbrahim Ethem'e tahtını ve tacını terk ettirmiştir. Yunus Emre'de aşk medeniyetinin mimarı olmuştur. Anadolu'daki 700 yıllık varlığımızı temsil eden gönül eridir. Bir büyük mürşit, derin mütevekkildir. Bütün kinlerin, nefretlerin ihtirasların dışında sevelim sevilelim diyen yüce bir gönüldür. Dünya dediklerini bir gölgeliğe saydığı için delik delik olmuş bir yürektir. Derviş Yunus, bizim Yunus, aşık Yunus işte budur. O Türkçe'nin aşk ve mana dili olmasını sağlamıştır. Onun bize bıraktığı miras her bir dizesinin kelime kelime, her kelimesinin hece hece saçaklanarak, 700 yıllık tarihimizi bizim kılan Türkçe'mizdir. Türkçe dilimiz, kimliğimizdir. Asırlara sari kültürümüzün taşıyıcısıdır. Türkçemiz dertlilerin iç sızısı şairlerin alın yazısıdır" öyle diyor Banarlı.

Bu dergahlar sevgi, merhamat ve kardeşlik ikliminin bütün Anadolu'yu kuşatmasını sağladı. Bir taraftan gaziler eliyle şehirleri fetheden ecdadımız, diğer tarafından ilim, irfan, hikmet eli bilgiler marifetiyle gönüller kazandı. Fütühhat ile fütüvvetin elele kök saldığı geniş coğrafyada medeniyet atılımı gerçekleşti. Şiirleriyle gönüllerimizi taht kuran Yunus Emre de bu dergahlardan birinde yetişmiştir. Hacı Bektaş hazretlerinden nefes almak, bu çıktığı yol onu Taptuk Emre hazretlerinin dergahına götürmüştür. Taptuk Emre, Yunus Emre'yi bir insan-ı kamil olarak yetiştirdi. Yunus, Taptuk Emre'nin ocağında 40 yıl boyunca yavaş yavaş piştikten sonra hayata ve mahlukata aşk nazarıyla bakma yolunun mihmandarı oldu.
 
Allah güzeldir, güzelliği sever hadisine mütenasip şekilde aşık Yunus da İslâm'da tecelli eden bütün güzellikleri aşk imbiğinden geçirerek şiirlere, ilahilere, kelimelere döktü.

Merhum Ali Fuad Başgil hoca, Türkçemizin her kelimesinde asil milletin mana ve hatıralar bulunan lisan şekline girmiş milli ruhumuz olarak tarif eder. Dilini kaybeden millet hafızasını, benliğini hatta ve hatta inancını kaybeder. Ana dili ile bağını kaybeden toplumların zamanla sömürgeleşmesi, kimliksiz hale gelmesi kaçınılmazdır. Avrupa kıtasındaki soydaş toplulukların önemli bir bölümün dilleriyle bağları kopunca nasıl Slavlaştıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Aynı şekilde Afrika'da sömürgücülerin işgal ettiği yerlerde insanların inançlarıyla birlikte dillerini de hedef aldıklarına şahit oluyoruz. Unutmayınız vatanı önce dil ondan sonra ordu bekler.

TÜRKÇE'Yİ DÜNYA DİLİ HALİNE GETİRMELİYİZ

Türkçemize yalnızca sahip çıkmakla kalmamalı dünya dili haline getirmeliyiz. Bugün 35 ülkede ya ana dil, ya yardımcı dil ya da yabancı dil olarak Türkçe anlaşılıyor. Üzülerek ifade etmek isterim ki, bugün dilimizde bir çoraklaşma sürecini yaşıyoruz. Yabancı dile verilen önem maalesef Türkçemizi gölgede bırakıyor. Kimi yerlerde yabancı dille eğitim Türkçe eğitimin önüne geçiyor. Kimi üniversitede öğrencilerimiz bırakınız Yunus, Emrah, Refik Halid, Peyami Safa, Tanpınarları okumadan, hatta adını duymadan diploma alabiliyor. Gazetecilerimizden akademisyenlere kadar okumuş yazmış insanlardan bir bölümü Türkçe'ye özen göstermiyor.

Sosyal medya dili yazı ve iletişim diline dönüşüyor. Anlamsız kısaltmalar, bozuk cümleler, saçma ifadeler günden güne sıradan hale geliyor. Tabelalarda, yazışmalarda,konuşmalarda şahit olduğumuz yabancı kelime kullanma hastalığı artık geleceğimizi tehdit eder boyuta ulaşmıştır.

'EN GÜÇLÜ SAVUNMA HATTI DİLİMİZİ KORUMAKTIR'

Gazetecilerimizden, akademisyenlerimize varana kadar Türkçe'ye yeterince önem göstermiyor. Yabancı kelime kullanma artık geleceğimizi tehdit eder duruma yaklaşmıştır. Dilimizi kısırlaştıran nesiller arasındaki iletişimi yok eden bu çürümeye dur demek mecburiyetindeyiz. Yüz kelime ile konuşan birisiyle bin kelime ile düşünen birisi aynı değildir. Bu anlayışla, milli seferberlik ruhuyla çalışarak gençlerimize, kültür emperyalizmine karşı kuracağımız en güçlü savunma hattı öncelikle dilimizi korumaktır.

Vatanı önce dil sonra ordu bekler, bunun için Türkçe'mize çok sıkı sahip çıkmalıyız. Güzel konuşamayan bir kişi topluma katkı sağlayamaz. Dilimiz güç kaybettiği sürece, siyasi sınırlarımızın da ortak kültür ve medeniyetimizin de haritalarda yalnızca bir çizgiden ibaret kalmasına mani olamayız. Yabancı kavramların istilası karşısında, güzel Türkçemizi korumak zenginleştirmek olacaktır. Türk Dili ile çalışma yapan toplum kuruluşlarımıza, öğretmenlerimize önemli görevler düşüyor. Dünya Dili Türkçe Seferberliği kapsamında 224 etkinliği, 2021 içerisinde 18 ayrı bakanlık, kurum, STK marifetiyle hayata geçireceğiz. Bu çalışmalara gereken her türlü desteğin verileceğine inanıyorum.

'SEFERBERLİK İLAN EDİYORUZ'

Dilimizi kısırlaştıran, nesiller arasındaki iletişimi yok eden, Türkçe'den ziyade nevzuhur bir kuş dilini andıran bu çürümeye 'dur demek' mecburiyetindeyiz. Yunus Emre'nin 700'üncü vefat yılına istinaden 'Dünya Dili Türkçe' adıyla bir seferberlik ilan ediyoruz.

Dilimi çaldın kelimelerimi çaldın
Bana ne bıraktın kanlı soygun

Sezai Karakoç