Müslüman hükümdarların savaş meydanlarında karşı karşıya geldiği, tarihte çok görülmüştür. Bu küçüklü büyüklü çatışmaların, geleceğe akseden tesirleri açısından ikisi çok büyük olaylara sebebiyet vermiştir. Aslında ilim adamları ve din büyükleri, Müslümanların birbirini kırmasına mani olmak için çok gayret sarf etmişler ama bu iki savaşa mani olamamışlardır.

Bunlardan birincisi; 1230 yılında Celâleddin Harizmşah ile Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad arasında, Erzincan yakınlarında vuku bulan Yassıçemen savaşıdır. Bu iki Müslüman Türk ordusunun karşı karşıya gelmesi ve Celâleddin Harizmşah'ın mağlup olarak bir yıl sonra öldürülmesi, İslam diyarlarını istila etme emelinde olan Moğol selinin önündeki bentleri yıkmıştır. Yenilmez Kağan denilen Cengiz'in ordusunu defalarca mağlup eden Celâleddin Harizmşah ve devleti, ne hazindir ki Moğollar tarafından değil, Selçuklular eliyle tarih sahnesinden silinmiş, bedelini de bütün İslam diyarları ve Müslümanlar ödemiştir. 1250 yılında yeniden saldırıya geçen Cengiz'in torunu zalim Hülagu, Sivas'a kadar Anadoluyu, Bağdat'a kadar bütün Müslüman şehirleri yakıp yıkıp yağmalamış, binlerce insanı katletmiş, yüz binlerce kitabı da imha etmiştir.

İkincisi ise; 1402 yılında Yıldırım Bayezid Han ile Emir Timur arasında Çubuk Ovasında cereyan eden Ankara Savaşıdır. Her iki ordunun birbirine denk olmasına rağmen, bazı beylerin Osmanlı'dan ayrılıp karşı tarafa geçmesi savaşın sonucunu belirlemişti. Sadece Osmanlı ordusunun mağlubiyeti değil, asıl fetret devrinin yaşanmasına sebep olan Yıldırım Bayezid'in esir düşmesiydi. Her biri bir tarafa dağılan oğullarının bir şey yapamadığı, Sadrazam Çandarlı Ali Paşa'nın en büyük şehzade olan Süleyman Çelebi ile Bizans'tan medet beklediği bir ortamda hiç kimsenin ummadığı bir gazi, er meydanına çıktı.

Osmanlı Devletinin kurucularından olan bu koca Gazi, Orhan Bey ile gazalara gitmiş, Sultan Murad Hüdavendigar ile Kosova Savaşında kılıç sallamış, Yıldırım Bayezid Han'ın ile Niğbolu Savaşında bulunmuştu. Yıldırım Bayezid Han'ın esir düştüğü sırada; 114 yaşında olan akıncıların atası Rumeli Fatihi Gazi Evrenos Bey, kılıcını beline kuşanıp atına atlamış, Anadolu'ya geçip Timur'un elinde esir olan Sultan'ı kurtarmaya çalışmıştı.

Ankara savaşından sonra; Timur, neredeyse bütün Anadolu'yu işgal etmiş sıra Osmanlı'nın eski payitahtı Bursa'ya gelmişti. Devlet erkanının şaşkın, şehzadelerin suskun olduğu, devletin inkıraza meylettiği bir zamanda, asırlık tecrübesi ve çelik gibi iradesiyle bütün akıncıları harekete geçiren Gazi Baba, Avrupa küffarının bu fetret devrinden istifade ederek Osmanlı mülküne saldırmasını önlemek için her türlü tedbiri aldı. Esarete dayanamayacağını çok iyi bildiği Bayezid Han vefat edince de, devletin yeniden ayağa kalkması ve liyakati olan şehzadenin Osmanlı tahtına oturması için elinden gelen her şeyi yaptı. Sonunda Çelebi Mehmet Sultan olarak Osmanlıyı çok önemli bir badireden kurtardı.

***

Hikayeci, romancı, senarist ve tv programcısı İrfan Söyler'in yeni yayınlanan kitabı "Evrenos Fırtınası, Gazi Evrenos Bey" bu fetret dönemini bütün detayıyla gözler önüne seriyor. Romanda tarihi olayların akışı içinde kahramanların heyecanlı hikayeleri anlatılırken, dünyaya adalet dağıtan Osmanlı devletinin dayandığı manevi, ahlaki ve içtimai temel kavramlar da çok güzel işlenmiş.

Bugünün eğitim sisteminde eksikliğini bir türlü telafi edemediğimiz, erdem ve bilgeliğin özü olan bu kavramları kısaca belirtelim:

Cesaret, adalet, görev bilinci, devletin bekası, hürmet, nasihat, ümit, fedakarlık, istişare, fetih ruhu, dua ve sorumluluk. Bunların yanı sıra insanların kaçınması gereken kötü hasletler de çeşitli konuşmalarda dile getirilmiş: İkbal hevesi, fitne, hile, zulüm, casusluk, fırsatçılık, işgal, talan ve yağma.

***

Bunların içinde günümüz insanına önemli mesajlar veren "Devletin bekası" kavramına dair bazı örnekler vermek istiyorum. Koca Gazi Evrenos Bey bir yerde şöyle demektedir:

"Bizler için en önemlisi devletimizin bekasıdır. Devlet olmazsa ne din, ne iman emniyeti kalır. Devlet yıkılmamalıdır. Bizim gayemiz i'layı kelimetullahdır. Madem biz hayatta iken bunca hıyanet vuku bulmuştur. Bizler de üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Evvel emirde devletin bekasını emniyete almak gerekir."

Yıldırım Bayezid Han ise esaret çadırında, Evrenos Gazi'nin kendisini düşünüp kurtarmaya geldiğini söyleyenlere şöyle seslenir:

"Bizi değil devletin bekasının düşünsün. Bizim ikbal beklentimiz kalmadı artık. Bundan böyle devleti ayağa kaldırmak ve evlatlarımızın bizim yapamadığımız şeyleri yapmaları için gayretini, tecrübesini esirgemesin."

Yine Gazi baba devletin şahıslardan çok önemli olduğunu belirterek hem kendi çağına hem de asırlar ötesinden bugünün insanına bakın nasıl ders veriyor:

"İmdi beni iyi dinleyesiniz. Ben bu devletle yaşıtım. Ömrümü kutlu Osmanlı'nın i'layı kelimetullah davası için harcadım. Kutlu dedeleriniz ve dahi Sultan Bayezid Han iyi bilir ki, kişiler geçici, devlet bakidir. Şahısların varlığı devletin bekasına hizmet etmiyorsa anlamsızdır. Bunun için evvel emirde devletin bekası elzemdir."

(İrfan Söyler, Gazi Evrenos Bey, Babıali Kültür Yayıncılığı, İst.)

***

Evrenos Gazi Osmanlı Devleti'nin hizmetine girdikten sonra, Orhan bey'in oğlu Süleyman Paşa'ya bağlı kuvvetlerle önce Trakya'da fetihler yaptı. 1356'dan itibaren akıncı beyi olarak Dimetoka'ya kadar akınlarda bulundu. Süleyman Paşa'nın ölümünden sonra, Rumeli'ye gönderilen Şehzade Murad ile fetih hareketlerine devam etti. Orhan Bey'in ölümü üzerine Şehzade Murad padişah olunca, Rumeli'deki kuvvetlerin başına getirildi.

Keşan'ı ve İpsala'yı fethetti. Edirne'nin fethine katıldı. 1363 yılında Batı Trakya'ya girerek Dimetoka ve Gümülcine'yi fethetti. Sırp Sındığı zaferinden sonra sol kanat kuvvetlerin kumandanı olan Evrenos Gazi, İskeçe, Kavala, Drama ve Serez'i Osmanlı topraklarına kattı.

Birinci Kosova Savaşı öncesinde hacca gidip gelen Evrenos Bey, savaş öncesinde Rumeli'ye döndü. Bölgeyi iyi bilmesi ve tecrübesi sayesinde savaşın kazanılmasında çok büyük rolü oldu. Yıldırım Bayezid devrinde Eflak ve Niğbolu Savaşlarına katıldı. Ankara Savaşından sonra da fetret devrinin aşılmasında ve Şehzade Mehmed'in padişah olmasında önemli desteği oldu.