Alman edebiyatına meraklı olanlar mutlaka Johann Wolfgang von Goethe (1749–1832) ismini duymuştur. Almanya’da lise yıllarımda Goethe’nin 1782 yılında kaleme aldığı bir baladın içinde yer alan “Erl Kralı” (Erlkönig) şiirini ben de öğrenmek mecburiyetindeydim. Goethe, bu şiirini yazarken, ilhamını Jena kentinde kaldığı bir otelde duyduğu bir acı haberden almıştır. Buna göre çevre köylerde yaşayan bir baba, hasta oğlunu atıyla hekime götürürken, kaybetmiştir.

Şiirde tabiatın gizemli ve büyüleyici gücü tematize edilmektedir. Böylece Alman edebiyatında ilk kez aydınlanma akımından farklı olarak ruhun ve maneviyatın derin duygularını yansıtan metafizik ifadelere de yer verilmektedir. Şiirde özellikle hasta olan çocuk, masum haliyle tabiatın perde ötesi seslerini algılayacak bir haldedir. Buna karşılık baba, rasyonalist aklı ile her ne kadar perde arkasını idrak edemiyorsa da çocuğun ifadeleri karşısında şaşkın durumdadır. Alman edebiyatçılar, hasta çocuğun belki de yüksek ateşe bağlı olarak her ne kadar halüsinasyon gördüğünü iddia etse de tabiat ve bilinç ötesi algılama konuları yani psikolojik olaylar, bundan böyle edebiyatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Şiirde sancılar içinde kıvranan çocuk, tacıyla ve ihtişamıyla “ErlKralı”nı görür ve babasına “sen de onu görüyor musun?” diye sorar. Ne var ki baba, “evladım, o sadece bir sis görüntüsüdür” der. “Erl Kralı”, çocuğa bazı cazip tekliflerde bulunur. Mesela der ki: “Sevimli çocuk, gel benimle. Seninle güzel oyunlar oynayalım. Bak sahilde rengarenk çiçekler var…” Bunun üzerine çocuk, babasına der ki: “Babacığım, “ErlKralı”nın bana vaat ettiklerini duyuyor musun?” Baba ise çocuğunu sakinleştirmek için, ona şunları söyler: “Rahat ol evladım. Telaş yapma. Rüzgâr hışırtısı ile kuru yaprakların sesini duyuyorsun.” “Erl Kralı”: “Seni sevdim, güzel bedenin beni büyüledi. Bak ruhunu gönüllü olarak vermezsen, zorla alırım.” Bunun üzerine çocuk, son bir haykırış ile babasına şöyle der: “Babacığım, babacığım. Şu anda bana dokunuyor. “Erl Kralı” bana acı veriyor.”

Kan ter içinde kalan baba, inleyen çocuğunu kucağında tutarak, son süratle atını sürer ve bin bir çile ile hekimin evinin avlusuna geldiğinde çocuk ruhunu çoktan teslim etmiştir.

Şiire İslâmî Bir Bakış

“Erl”(Eski Almancada Elf, Elb, Albe veya Albiz), Batı mitolojisinde metafizik bir tabiat varlığıdır. Dolayısıyla “Erl Kralı” da Elflerin Kralıdır ve çoğu zaman Elfler, tanrısal güce sahip olan varlıklardır. Şiirde geçen “ErlKralı”nın çocukla yaptığı diyalogu İslâmî perspektiften esas alacak olursak, sanki burada ruhunu teslim etmek üzere olan masum bir çocuk ile bir ölüm meleği olan Hz. Azrail arasında geçen manevî bir görüşme tasvir edilmektedir.

Kur’ân, insanların canını almakla görevli olan ölüm meleğinin ismini “melekü’l-mevt” olarak vermektedir (Secde:11). Bir başka âyette de birinin ölüm vakti geldiğinde elçilerinin yani görevli meleklerin can aldığı ve vazifelerinde kusur etmedikleri bildirilerek, her şeyin tasarrufunun Allah’ın kudretinde olduğuna işaret edilmektedir (En’am: 61). Görüldüğü üzere ölüm meleği, tek de olabilir, çoğul da olabilir. Bu bağlamda Hz. Azrail’in canları almakla görevli melek topluluğunun “Kralı” olduğu söylenebilir. Öyle ise Goethe’nin şiirinde geçen “Erl Kralı” tabiri, olsa olsa ölüm meleklerinin başı/reisi olan en büyük ölüm meleği Hz. Azrail’dir. Tabiî Goethe, bu hakikati bu alamda bilmiyor olabilir ama doğrusunu bugünkü edebiyat meraklılarının bilmesinde fayda vardır.

Hıristiyanlık dini, Şamanizm gibi Bâtıl inançlarla tahrif olmasının bir sonucu olarak Hıristiyanlar, ruhu almaya gelen Hz. Azrail’in olabileceğini unutmuş olacaklar ki onun yerine insanî karakter ve şekil taşıyan metafizik bir varlık icat etmiştir. İslâm inancına göre ise melekler, nuranî olmaları hasebiyle müşahhas oldukları zamanda bile çokluk şeklinde olabilmekte fakat ister kadın, isterse erkek olsun insanî bir şekil asla alamamaktadır.

Diğer taraftan İslâm’a göre, hangi dine mensup olursa olsun herhangi bir ailenin çocuğu, fıtraten Müslüman olduğu için, ruhun alınması sırasında ölüm meleğini güzel hâliyle görebilir. Bilindiği üzere Hz. Azrail, ölecek kişinin itikat ve ameline göre değişik surette gelir. Goethe, şiirinde her ne kadar yarı insan/yarı ilah şeklinde “ErlKralı”nı tasvir etmiş ise de rasyonalizm/materyalizm/sekülarizm görüşünün temelini oluşturan aydınlanma dünya görüşüne karşı bir çocuğun ruh dünyası üzerinden maneviyatı, basireti ve feraseti gündeme taşımasını bilmiştir. Aslında ruhu fıtraten temiz olan hasta çocuk, şiirde ilahî bir lütuf olarak Hz. Azrail'i en güzel surette görmüştür. Kaldı ki Peygamberimiz (sav) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Her biriniz nimet ve azap göreceğini öğrenmedikçe (görmedikçe), cennet veya cehennemdeki yerini seyretmedikçe ölmez.” (İbn Ebi'd-Dünya)

C. Hak da âyet-i kerimede bizlere şöyle bir bilgi vermektedir:

“O (iyi/imanlı) kimseler ki, melekler onların ruhunu rahat ve hoş bir şekilde alır.” (Nahl: 32).

Şimdi, bazı okuyucularımdan bana şöyle bir itiraz gelebilir. “Tamam anladık. Şiiri, gözden geçirerek, İslâm itikadına göre tashih ettiniz. “Erl Kralı” gibi bir metafizik varlık olamaz, olsa olsa bu bir ölüm meleğidir. Ancak gayri Müslüm çocukların da Hz. Azrail’i görebildiğini iddia ettiğinize göre bunları da mı cennet ehli sayacaksınız?”

Bu soruyu/konuyu ben de merak ettim, üstelik sahabiler de zamanında merak etmiş ve bu konuyu Peygamberimize (sav) aktarmışlardır. Kaynaklar, bize şu bilgiyi veriyor:

“Biz Resulullah’tan müşriklerin çocuklar(nın ne olacakları) hakkında sorduğumuzda, ‘Onlar cennet halkının hizmetçileridir.’ diye cevap verdi.” (Mecmau’z-Zevaid; 7:219).

İnşallah bizler de, bir gün ruhumuzu teslim edeceğimize göre, güzel amellerimiz sayesinde Hz. Azrail’i en güzel surette görme imkânına kavuşuruz. Bunun için kulluk vazifemizi sağlam itikat ve ibadetlerimizi de ihlas üzere yapmamız yeterlidir. Yalnızca Allah’a itimat ve tevekkül eden güzel kullar, her halleriyle güzel ölümden sonra ahirette ebedî güzellikler içinde yaşayacaktır, biiznillah.