ABD Başkanı Trump, İsrail'deki seçimlere iki hafta kala politik olarak zor durumda olan Netenyahu'ya önemli bir destek sayılan Golan Tepelerinin ilhakını onaylayan imzayı attı. Bu önemli hadiseyi basit bir iç politika malzemesi haline getirmek, aslında Siyonistlerin son yıllarda evangelistlerin de yardımıyla başlattığı dünya siyasetine yön verme ve "Büyük İsrail" projesini gerçekleştirme gayretlerini gizlemek manasına gelmektedir.

Trump'ın akıllara ziyan şizofrenik karakterini iyi keşfeden evangelistler, çok iyi bir zamanlama yaparak bir taşla birkaç kuş birden vurmak istiyor. Bunun en bariz delili de imzanın arka planında, Başkan Yardımcısı Mike Pence, Damat Kushner, Dışişleri Bakanı Pompeo'nun bulunmasıdır. Bir Hollywood filmi gibi yazılan kurgu senaryoların sahne görüntüleri, bütün dünyaya naklen yayınlanarak özellikle İslam ülkelerine mesaj vermek istemişlerdir.

***

İsterseniz çok sözü edilen 52 yıl öncesine gidelim. Acaba 1967 yılında ne oldu ki, bugün hâlâ onun yankılarını işitiyor ve meşruluğunu tartışıyoruz. Tarihe "Altı Gün Savaşı" olarak geçen 5-10 Haziran 1967 tarihleri arasında cereyan eden bu tek taraflı İsrail saldırganlığı, savaş tarihinin en zelil mağlubiyetlerinden biri olduğu için, Araplar tarafından bile pek hatırlanmaz.

1948 yılında İngiliz Manda yönetiminin desteğiyle İsrail'in kurulduğunu ilan eden Siyonistler, göstermelik bir savaş sonunda Filistin'in büyük bir bölümünü işgal ettiler. İşgalin dışında kalan topraklar: Gazze Şeridi, Doğu Kudüs ve Batı Şeria idi. Gazze Mısır'ın, Doğu Kudüs ve Batı Şeria Ürdün'ün kontrolünde bulunuyordu. İsrail cephedeki zaferine diplomatik başarıları da eklemiş, Mısır, Ürdün, Suriye, Irak ve Lübnan ile ayrı ayrı anlaşmalar imzalamıştı. Böylece karşısında tek ve büyük bir Müslüman gücü yerine, her biri kendi çıkarı için İsrail'le anlaşmış Arap ülkeleri vardı.

ABD Başkanı Truman'ın verdiği desteğe rağmen, kendisine İslam ülkeleri tarafından kuşatılmış, onların tehditleri altında yaşayan mağdur ve korunmaya muhtaç bir masum devlet görüntüsü veren İsrail, acaba neler planlıyordu? "En iyi savunma hücumdur" prensibiyle, kendini saldırganlara karşı korumaya çalıştığını anlatarak bütün dünyayı ikna eden siyonist propaganda başarılı olmuştu. Başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, bu mağdur ve Müslümanların saldırısının hedefi (!) durumundaki yeni devlete siyasi ve askeri desteklerini esirgemedi.

Bir program dahilinde Hava Kuvvetlerini Fransız Mirage uçakları filosu ile donatan İsrail, iki kutuplu dünyada kendilerini bir anda SSCB'nin kucağında bulan Arap ülkelerini de çok iyi takip ediyordu. Mossad'ın 1 milyon dolara kandırdığı bir Iraklı pilot, Mısır'dan bir uçak kaçırdı. İsrail böylece Rus yapımı Mig uçaklarının bütün teknik özelliklerini öğrendi. Artık ani yapılacak bir bombardıman ile düşman hava kuvvetlerinin daha yerdeyken imhasına sıra gelmişti. Bu saldırının adı da Moked (Odak) Operasyonu olarak belirlendi.

İsrail Başbakanı Levi Eşkol savaş konusunda çekingen davrandığı için, uhdesinde olan Savunma Bakanlığından el çektirildi. Bu göreve eski Haganah komutanı ve emekli Genelkurmay Başkanı tek gözlü Moşe Dayan getirildi. Genelkurmay Başkanı İzak Rabin iki gün içinde 50 yaşın altındaki bütün İsrail vatandaşlarının askere alınacağını açıkladı. İsrail Dışişleri Bakanı Abba Eban hemen Washington'a gidip, ABD Başkanı Johnson ile görüşerek ondan savaş iznini aldı.

Diğer taraftan 1956'da Mısır Cumhurbaşkanı olan Cemal Abdünnasır, Süveyş Krizi'nde İsrail, İngiltere ve Fransa'ya kafa tutarak bütün Arap dünyasının lideri durumuna gelmişti. Bu yüzden İsrail ile savaşmak istemeyen Ürdün Kralı Hüseyin bile mecbur kalarak Mısır'la ittifak kurmuştu.

O sıralarda Mısır Kara Ordusunun yarısı operasyon için Yemen'de bulunuyordu. Mısır Genelkurmay Başkanlığına arkadaşı Abdülhakim Amir'i tayin eden Nasır, bir toplantıda Mısırlı pilotlarla birlikte kahkaha atarak şöyle konuşuyordu: "Eğer İsrail bizi savaşla tehdit ediyorsa, ona hodri meydan diyoruz."

***

5 Haziran 1967, sabah saat 07.40. İsrail Mirage jetleri havalanıp kuzeye yöneldiler. Daha sonra Akdeniz üzerinden geri dönüş yaparak güneye doğru uçmaya başladılar. Radara yakalanmayacak şekilde deniz üzerinden alçak uçuş yaparak kısa zamanda İskenderiye semalarına ulaştılar. Mısır Hava Kuvvetleri, bombardıman başlayıncaya kadar onların İsrail jetleri olduğunu bile anlayamadı. 200 Mirage, üç beş saat içinde 320 Mısır uçağını havalanmaya bile fırsat vermeden üslerde vurup imha etmişti. Aynı zamanda hava alanları da kullanılamaz hale gelmişti. İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Ezer Weizman, karısını telefonla arayarak büyük bir sevinçle savaşı kazandıklarını söylemişti.

Aynı gün yapılan operasyonlarla Suriye ve Ürdün Hava Kuvvetlerinin büyük bir kısmı da imha edildi. Ertesi gün bu başarının getirdiği cesaretle kara kuvvetlerini harekete geçiren İsrail, Gazze ve Sina Yarımadasını işgal etti. Mısır Genelkurmay Başkanı Amir ilerleyen İsrail Kara Kuvvetleri karşısında Sina'yı boşaltınca, İsrail tankları bir günde Süveyş Kanalı'na dayanmışlardı.

İsrail Doğu Kudüs ve Batı Şeria'yı işgale başlayınca, Ürdün askeri güçleri göstermelik bir iki çatışmadan sonra geri çekildiler. Diğer taraftan Suriye toprağı olan stratejik öneme sahip Golan Tepelerini de kısa zamanda işgal eden İsrail, altı günün sonunda topraklarının yüzölçümünü üç katına çıkardı.  Birleşmiş Milletler 4 Temmuz 1967 tarihli ve 2253 sayılı kararıyla bu işgalleri kınamış ve özellikle Kudüs'ün statüsünün değiştirilemeyeceğini belirtmişti.

***

İsrail, Suriye, Ürdün ve Lübnan'a sınırı olan 1.800 kilometre karelik bu bölge Şam'a sadece 60 km mesafededir. Yüksekliği üç bin metreye varan, su kaynakları bakımından çok zengin olan stratejik Golan Tepeleri, İsrail için Suriye'yi hem izleme ve kontrol etme hem de sürekli bir askeri tehdit altında tutma açısından vaz geçilmez görünmektedir.

İsrail 1982 yılında Mısır'la varılan anlaşma gereğince kademeli olarak Sina Yarımadasından çekildi. Fakat bütün görüşmelere rağmen Golan Tepelerinden çekilmeyi kabul etmedi. Birleşmiş Milletler 19 Aralık 1983 tarihinde 38/180 sayılı kararla İsrail'i; Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri'ni işgalinden dolayı kınanmış, bu işgalleri "uluslararası hukuk ile ilgili BM kararlarına aykırı ve yasadışı" olarak nitelendirilmiştir.

BM'nin hiçbir kararına uymayan ve uluslararası hukuku hiçe sayan İsrail, kendi belirlediği "Vadedilmiş Topraklar" idealine doğru adım adım ilerlerken, İslam ülkeleri derin uykularında tatlı rüyalar görmeye devam etmektedir.

Yıllar önce Ariel Sharon'un söylediği şu söz, bugünkü olaylara ışık tutmaktadır: "Amerika'nın İsrail üzerine baskı yapmasından korkmayın. Yahudi halkı olarak, biz Amerika'yı kontrol ediyoruz ve Amerikalılar da bunu biliyorlar."