Hemen hepimiz en kötü devirlerden birine denk geldiğimizi söylüyoruz. Hatta bize kalsa dünya kurulalı beri daha beteri görülmemiş bir çürüme ve kokuşma ile karşı karşıyayız. Bu konuda fertlerin ve toplumların, dünya ve ahiret saadetlerine dair birtakım endişeleri olan her birimizin de kendi çapında çıkış yolları ve kurtuluş çareleri var.

Okuduğum ve dinlediğim bütün ilahi metinler, -Kur’an ve sünnet başta olmak üzere– insanın yaratılış temellerine yani fıtratına döndüğü ve ona çizilen sınırlara uygun yaşayabildiği ölçüde; ideal, sorunsuz ve belki de kamil insan olabileceğini anlatır.

Yaratılışımızda var olan ancak sonraları birilerinin yönlendirmesi ve zorlaması ile bozulan şey ahlaktır. Ahlak kelimesinin Türkçe karşılığı da zaten yaratılışına en uygun hareket demektir.

Çocuk masumiyeti dediğimiz şey, bozulmamış fıtrattan ibarettir.

İnsanları öyle ya da böyle umumi ahlaka ve kurallara uygun yaşatabilmek, toplumları bunun dışına çıkıldığında felakete sürükleyen günah ve ifsattan koruyabilmek için, envai çeşit metotlar ve türlü türlü sistemler kurgulayarak, düzeni korumaya çalışan akıl; dönüp dolaşıp, çıkmazlardan vazgeçip, yaratılışındaki aslına ancak Yaratan’ın tayin ettiği yol ve metotla ulaşabileceğini anlamak zorundadır.

Baksanıza; dünyanın gelmiş geçmiş en gelişmiş güvenlik sistemlerinin, en etkin güvenlik güçlerinin, en iyi etkileşim araçlarının, en kaliteli kameralarının ve her türden en üst seviye tedbirin günümüzün insanını suç işlemekten alıkoyamadığı aşikardır.

Aynı şekilde; uygulanan ceza sistemlerinin, ömür boyu hapislerin hatta linçlerin bile azgın insanları yola getiremediği ortadadır.

Yine fıtrat gereği; zalim ve ahlaksız, fasık ve edepsiz insanların aramızdan asla bitmeyeceğini, kıyamete kadar bunun da insanlık imtihanımızın bir yanı olduğu gerçeğini unutmadan, olası en geçerli çareyi konuşalım.

Fertlerin gönüllerine, iman temelli ve ahiret hesabını önceleyen bir şuur yerleştirmek, toplumu ve tabi olduğu yasaları da buna göre düzenlemek yegane çözüm yoludur.

Bir insan; hayatının her anında, mutlak olarak onu gören ve kuşatan ilahi kudreti hissettiğinde ve meleklerin her hareketini yeryüzünün tüm teknolojilerinden daha üstün bir sistemle çekmekte olduğunu idrak ettiğinde, fıtratına dönmek için yeterli sebebe sahiptir.

Bundan sonra artık ona “gülümse, melekler çekiyor” dediğimizde; sözlerinin ve fiillerinin başka bir hesap sorucuya ihtiyaç duymaksızın hesabını yapacak, kendine yani fıtratına dönecektir.

Aynı şekilde, kendisi aleyhine yapılan her işin ve söylenen her sözün de bu sistemle kayıt altına alındığını ve faturanın mutlaka ama mutlaka, hem de en ufak bir adaletsizlik olmaksızın karşısına çıkacağını bilmek, alacak ve vereceklerin ‘bir hurma lifi’ kadar bile sapma olmaksızın sahiplerine ulaşacağından emin olmaktan daha büyük bir kontrol mekanizması olmadığı gibi, teselli de yoktur.

Hiçbir şey gizlenemeyecek ancak Allah’ın örttüklerinden başka!

Hiçbir hak unutulamayacak ancak sahibinin helal ettiklerinden başka!

Öyleyse başımızı kaldırıp meleklere bir gülümseyelim, çekiyorlar, güzel çıkarız belki…