İslâm bütünlüğünü bozabilmek için, her dönem akla hayale gelmedik oyunlar tezgahlanmış, Müslümanların toparlanmasına fırsat vermemek için farklı düşmanlar her zaman el ele olmuşlardır. Bu, İslâm'a karşı açtıkları savaşı kıyamete kadar sürdüreceklerdir. Çünkü onların vazifesi bu. Bu vazifelerinde başarı sağlayabilmek için her türlü yolu mübah görmüşlerdir. 

Bir sürü İslâm dışı teşekküller kurarak, Müslümanlar arasına münafıklar göndererek, kitleleri böyle bir oyunla İslâm'a zararlı yönlere istikamet vermeye çalışmışlardır. Kitleler arasında birtakım sorunlar ortaya atarak, ayrı kitleleri karşı karşıya getirdiler. Bazen o münafıklar bu kitlelerin liderleri pozisyonunda oldu. Bu liderler istikamet verdikleri kitleleri karşı karşıya getirmekle kalmadılar, birbirlerine düşman ettiler, kin ve buğz bağlattılar, ilişkilerini nefrete dönüştürdüler. 

Öyle bir hale gelindi ki, İslâm'a aykırı pek çok şey bile kurtuluş sanıldı, İslâm dışı bütün kurumlar ciddî bir eleştiriye, tavıra tâbi tutulmadı ve bütün bu inanca aykırı olan herşey zamanla olağan görülmeye başlandı. Öyle bir zaman geldi ki, Müslümanların hâkim olduğu yerlerde, İslâm'a ait pek çok değer hakir görüldü, aşağılandı, küçümsendi ve buna karşı Müslümanların sesi artık çıkmadı. Zira karşı çıkacak güç ve azim kalmamıştı. İslâm'da içki yasak olduğu halde içki içenlere müsamahayla bakıldı, hatta onların kalbi temizdir şeklinde tuhaf bir değerlendirme yapıldı ve onlar ahlâklı kabul edildi. Diğer yandan içki içilmeyen yerler geri, içki kullanmayanlar ahlâksız gibi hava estirildi bir dönem. Kumarbaz olmak kibarlıktan, kadın ve erkeğin gayri meşru ilişkileri medeniyetten sayıldı. Bütün bu zafiyetler bütünün parçalanması sonucu ortaya çıktı. 

Aynı oyunlar daha önce de oynanmıştı. Tarih yeniden tekerrür ediyor ve tarih birbirine tanıklık ediyor. Kardeşleri, liderleri daha önceden de karşı karşıya getirmişlerdi. Mesela Yıldırım Bayezıd, Ankara Savaşı'nda Timur'a yenildikten ve esir düştükten sonra; oğullarının herbiri bir yana dağılmış, devlet gerçek anlamda sahipsiz kalmıştı. Birliği ve huzuru sadece devlet değil, kişiler de kaybetti buhadiseden sonra. 

Şehzadeler dış güçlerin tesiriyle birbirlerine karşı kışkırtılıyordu. 

Halbuki şehzadeler birleşseler, kısa bir süre içinde güçlü bir idare tesis ederek, Osmanlı halkına acı dönem olarak anılan Fetret Devri'ni yaşatmazlardı. 

Ancak onlar bunu yapamadılar. Şehzadelerin herbiri sadece kendini haklı buluyor, gün gelince kardeşi arkasından vurur endişesiyle birliğe yanaşmıyorlardı. Üstelik herbiri, sadece kendisini padişahlığa layık buluyordu. Bu hisle hepsi ayrı bölgelerde kendi saltanatını ilan etti. Kardeşinin elindeki topraklara da hükümran olmak için üstüne yürüdü. Ve Anadolu onüç yıl süren taht kavgalarıyla çalkalandı durdu. Bu acıklı durum karşısında ise düşmanların iştahı kabarıyordu ve çeşitli entrikalarla Osmanoğulları'nı yok etmeye çalışıyordu. Özellikle Bizans, bir yandan dost görünürken, üst üste en öldürücü darbeler vuruyordu. 

Oysa tarihte bir Orhan Gazi-Süleyman Şah işbirliği mevcuttu. Onlar da iki kardeştiler. Ama ihtirasa düşmemişler, akıllarını ve kuvvetlerini birleştirerek en büyük düşmanları Bizans'a karşı birlikte hareket etmişlerdi.  Başarmışlardı da...

Orhan Gazi. Bursa Fatih'i: Süleyman Şah da Rumeli Fatih'i olarak anıldı. Fakat bu güzel örnek maalesef ikilenemedi. Bundan sonraki dönemlerde kardeşler kardeşlerine düşman oldu, birbirlerinin topraklarına girdiler, kardeşlerinin mahiyetindeki dindaşlarına ve soydaşlarına karşı yürüyüp, din kardeşlerini, aynı devletin askerlerini öldürdüler. Taht, gösteriş ve ihtiras uğruna öz kardeşlerini kement ve boğma gibi usullerle öldürüp, kardeş katili oldular. 

Küçük görüş farklılıkları ve iktidarsız idareciler yüzünden koca Harzemşah'lar, Selçuklular, Osmanlılar gün gün battı ve tarih buna şahit oldu. 

İnsanları da, devletleri de yıkan huzursuzluktur.  

Huzur ise ancak bir ideal etrafında birleşmekle, aynı dava adına güç birliği yapmakla sağlanır. Parçalanan herşey birleşmemekten doğar. Ayrılık her zaman tahrip eder, aileyi, toplumu, kitleyi ve devleti de yıkar. Başarının ve bozgunun sebebi ortadayken, bu tecrübelerden istifade edememiş, geçmişteki olaylardan ibret alıp tedbirler getirmek yerine, aynı hareketlere tevessül edilmiş ve yine aynı sonuçlar alınmış. Yıkılan birşeyi örnek almak tekrar yıkıma yol hazırlamaktır. Tecrübeler tecrübe edilemez. Osmanoğulları'nın kardeş kavgalarıyla yıprandığı, zafiyete düştüğü dönem bize tekrar intikal etti. O zaman Bizans vardı, şimdi ise emperyalist güçler var karşımızda. Müslümanların varlıklarını hazmedemeyen bu güçler içten ve dıştan bütünlüğümüzü bozmak için uğraştılar. 

Üç yüz yıla yakındır bir bozgunu yaşadı ülkemiz. Zaman zaman öze dönüş, yükseliş dönemleri yaşandı. Menderes, uzun yıllar sonra bir umut oldu ancak dış güçlerin emrinde olanlarca darbe ile hayatına son verildi. Özal yeni bir umut oldu ama onu da çeşitli oyunlarla, parti içi darbeyle pasifize ettiler ve şüpheli bir ölümle hayatı sona erdi. Onun ölümüyle ülkeyi cendereyle boğan darbeci gelenek yeniden hakim oldu.

Erbakan bir diriliş oldu, ülkenin kaderini etkileyen hamleler yaptı. En önemlisi Hakkı savunacak insanlar yetiştirdi. Fakat 28 Şubat darbe girişimiyle önü kesildi. 

Ardından Recep Tayyip Erdoğan halkın büyük desteğiyle iktidara geldi ve Türkiye’nin çehresini, makus talihini değiştiren lider oldu. O döneme kadar ayrı hayrı olan inançlılar birleşti ve Cumhuriyet tarihinin en uzun ömürlü hükümetini kurdu. Başörtü yasağını kaldırdı, darbeci geleneği sona erdirdi. Milli savunma da yerli üretimler başladı. Emperyalizme meydan okundu ve Türkiye, dünya da sayılı ülkeler arasına girdi.

Ancak bu sefer yine eski hastalığa kurtulamayan tefrikalar, kardeş ihanetleri yine devrede. Dış güçler bir yana, aynı davanın mensupları arasına fitneler-ihanetler sokuluyor ve ne yazık ki, kardeşim denilenler, elinden tutulanlar düşman saflarına nefer olmaya doğru gidiyor. 

En güçlü olduğumuz bu dönemde, bu nifaka, aldanışa, ihanete geçit vermemeliyiz. Haçlı ordusunda askerlik yapan Müslümanlara Allah fırsat vermesin.

Aman dikkat..

Kemalettin İSAOĞLU