Suriye’de bir şeylerin olmaya başlamasının üzerinden 9 yıl geçti. Daha önce Hama’da, 1982’de yaşananlardan sonra, 2011’de ilk defa kitleler Baas rejiminin yıkılması isteğiyle sokaklara döküldü. Adalet ve merhamet isteyen halkın üzerine kurşunlar yağdı. Genç yaşlı, kadın erkek ve hatta çoluk çocuk işkencelerle katledildi.

Çocuğunun cenazesini isteyen ailelere, “gidin yenisini yapın” denildi!

Sonunda canları boğazlarına dayananlar silaha sarıldı. Bir anda ortalığı barut kokusu sardı ve büyük bir devrim savaşı başladı.

Gitmeler ve gelmeler arasında, Daiş ortaya çıkıncaya kadar, neredeyse Şam düşecek diye bekleniyordu ki, o melun fitne ateşi yandı.

Esed yenildiğinde devreye Lübnan Hizbullah’ı girmişti, onlar da yenilince İran paramiliter çetelerini Suriye’ye saldı, onlar da yetmeyince Rus hava desteği geldi, o da bitiremeyince en ağır bombayı saldılar; fitne…

Sonunda Suriye devrimi evlatlarının kanında boğuldu!

Son sıkıştığı İdlib, bir tür açık toplanma kampına dönüştü. Suriye’nin kadim şehirlerinden Müslüman halk sürgüne tabi tutuldu. Öldürülenler kurtuldu denecek kadar ağır şartlarda yaşamaya mahkum edildiler.

Nüfusunun yarısı mülteci durumuna düşürülen Suriye, halihazırda devlet olma vasfını da kaybetti. Siyasi iradesini Ruslara, yerel yönetimlerini İranlılara kaptırmakla kalmadı, şii çeteler hayatın her alanında yetkili ve etkili güç haline geldi.

Sonunda kalanları da boğmak ya da sürmek için İdlib’i de istiyorlardı ki, devreye Türkiye girdi. Gerek ülke çıkarları ve terör gibi ciddi ve gerçekçi tehditler, gerekse mülteci sorunu Türkiye’yi fiili müdahaleye mecbur bıraktı.

Müdahale öncesi tamamen İdlib’i ele geçirme ve milyonları sürme niyetinde olan Nusayri çeteler bir yerde durduruldu. Bunun Türkiye’ye maddi ve manevi maliyeti henüz bilinmiyor ancak gücünün farkında olan herkes bunun pek hafif olmadığını biliyor.

Suriye’de durdurulmuş bir devrimin ve kaybedilmiş bir savaşın neticesinde ortaya çıkan vahşi sel; sihalar, bombalar, canlar ve sonunda anlaşmayla bir yerde durduruldu, ne kadar sürer bilinmez zira karşımızda onursuz ve ahlaksız bir güruh var.

Muhaliflerin Türkiye’nin hava desteğine rağmen hiçbir pozisyonda tutunamamış olması, savaşın devamı durumunda neler olabileceğini göstermiş oldu. Kimsenin anlaşmaya dudak bükme lüksü yok maalesef. Türkiye’nin koruması dışında bir çıkış görünmüyor.

Hayaller ve gerçekler arasında, gönül isterdi ki diye başlayan çok şey söyleyebiliriz ancak vakıamız şu an bu; Suriyeli Müslümanlar dünyanın sırt çevirdiği bir sürgün ve soykırıma maruz kaldı. Türkiye’nin tek başına yapabileceği bu kadar.

Gelecek günler ne gösterir bilinmez elbette ama ateşkesin kolay korunamayacağını hemen herkes tahmin ediyor. Bizim müttefiklerimiziz onların teröristleri, onların müttefiklerinin ise bizim teröristlerimiz olması, bu düğümün kansız ve silahsız çözülme ihtimalini ve anlaşmaların özellikle Ruslar ve müttefikleri tarafından pek kolay bozulabildiği gerçeği, olacakları anlatıyor.