Biz insanlar herhalde kendimiz dışında her şey hakkında çok fazla şey biliyoruz ama konu kendimize gelince, bağnazlık ya da kibirden midir bilinmez; kendimizi pek tanımıyoruz, nasıl ve neyle dünyaya geldiğimizle ve hayatta kaldığımızla pek ilgilenmiyoruz, mutluluk ya da dünya huzuru dediğimiz hisleri de genelde yanlış yerlerde arıyor ya da yanlış yerlerde bulduğumuzu sanıyoruz.

Allah(cc) bizi “ahsen-i takvim” üzere yarattı ve bize en güzel hasletleri verdi. Kainattaki bütün yaratılmışlara dağıttığı merhamet hissinden de canavarlıktan da bize hisseler verdi. Varlığımızı muhabbete bağladı hatta O’na imanımızı, Peygamberine imanımızı bile muhabbete bağladı.

Bizi hayata, muhabbete muhtaç ve muhabbetle beslenen bir canlı olarak getirdi, muhabbetle büyümeyi ve muhabbetle güçlenmeyi varlığımızın kanunu kıldı. Gerek bedenimiz gerekse ruhumuz sevildiğinde büyüdü ve gelişti, sevilmediğinde çürüdü ve yıkıldı.

Çocukluk travmaları dediklerimiz, terapilerde inilmeye çalışılan çocukluk problemlerimizin temellerinde, muhabbet sıkıntılarının yattığı ortaya çıkıyor. Sevilerek ve ilgilenilerek büyüyen çocukla, hırpalanan ve gerek ailesi içinde gerekse toplumda hor görülen, sevilmeyen çocuk arasında eksik olan vitamin muhabbettir.

Savaşların ortasında kalan ve en sevdiklerini kaybeden çocukların mahrum kaldıkları ekmek ya da sudan daha özel ihtiyaç, muhabbettir. Anne sevgisinden, baba desteğinden ve huzur içinde aralarında bulunmaktan memnun olacağı toplumsal destekten uzak kalmak bozuklukların temellerini atıyor. Sonrasında terbiye edilebilenler normal bir hayata dönse bile, büyük çoğunluk eksikleri ve yaralarıyla büyüyüp, sorunlu toplumlar oluşturuyor.

Sorunlu fertlerden oluşan toplumlarda, aile ve akrabalık ilişkileri yıkılıyor, komşuluk gibi sosyal destek yapıları sarsılıyor veya tamamen yok oluyor. Bunun sonucunda da, tek başlarına evlerinde ölüp, ancak kokuları mahalleye yayılınca gark edilenler çoğalıyor. Beklenmedik intiharlar, cinnetler ve cinayetler artıyor.

Allah(cc) ve ahiret inancı olmayan, sorunlu egoist fertlerden oluşan toplumlarda intihar bulaşıcı hastalık gibi yayılıyor. Allah(cc)’in hatırının, kullarının gönlünün farkında olmayan bedbaht insanlar için hayat bir noktada çekilmez hale geliyor.

Sarsılan bir fert için, tutunacak dal olarak; ne bir insan muhabbeti, ne de bir Allah(cc) sevgisi ve korkusu olmayınca düşmek tek çare gibi geliyor.

İnsanı hayattan koparan en önemli etken muhabbetsiz (sevgisiz/değersiz) kalmasıdır. Diğer tüm sebepler buradan başlıyor ya da burada bitiyor. Allah(cc)’in kendisine değer ve nimetler verdiğini fark eden, insanlar tarafından sevilip sayılan asla kimsesiz, sevgisiz kalmaz.

Sevilen ve sayılan birinin intihar ettiğini tarih yazmadı. Yakin bir iman sahibi olan bir mü’minin intihar etmesini Allah(cc) ve Rasulü(sas) kabul etmedi.

Son günlerde yaşanan intiharları ekonomiye bağlayanlar, bu durumda olanların intihar etmesini normal mi görüyorlar acaba? “İşler kötüyse git canına kıy” mı demek istiyorlar?

Muhalefet edeceğiz diye ahmaklık yapmanın alemi yok oysa, mantıklı bir sürü mevzu varken hele.

“Ekonomi kötü insanlar bu yüzden intihar ediyor” cümlesinden daha bayağı bir muhalefet cümlesi duymamıştım. Hayata bağlayan tek değer para mıdır? Parası olmayan herkes canına mı kıysın istiyorsunuz? Geleceğe dair umut için para şart mı? Bu şekilde intiharları normal mi görüyorsunuz? Vereceğiniz mesaj bu mu? Hadi birisi bu zor noktaya geldi diyelim, göstereceğiniz yol bu mudur?

İntiharın çok yaygın olduğu batı ülkeleri ekonomik refahın zirvesindeler oysa!

Şüphesiz bir ülkede kötü giden her şeyde yöneticilerin payı mutlaka vardır. Nasılını,  niçinini bulmak ve sorunları çözmek onların görevidir. Ölene üzülmek kadar sebep olana elbette kızmak gerekir, yeter ki yanlış yerde, yanlış kişilere kızıp, gerçek sorunları göz ardı etmeyelim.

İntihar edene üzülmekle intiharı normalleştirmek arasında kalın bir çizgimiz olmalı.

İntihar sebebine çare aramakla intihar edeni haklı görmek arasında kalın bir çizgimiz olmalı.

İntihar haberleri yapmakla intihar reklamı yapmak arasında çok kalın bir çizgimiz olmalı.

Paylaşıldıkça çoğalan sadece iyilik değil, kötülükte paylaşıldıkça çoğalıyor, nasıl farkında olmazsınız? Ucu size de dokunacak, nasıl bu kadar rahat olabiliyorsunuz?

İntihar; sebebi, sorumlusu, konusu, şekli ne olursa olsun, kötü bir iştir! Asla mazur görülemez, onaylanamaz, normalleştirilemez!

Bu konuda iyi bir şey yapmak isteyenler, etraflarındaki insanları sevsin ve saysınlar, değer verdiklerini hissettirsinler. Başlarına gelen sıkıntılarda çevrelerinde tutunacak dallar yeşertsinler. Ve hepsinden önemlisi; Allah(cc)’e olan imanlarını her vesileyle güçlendirsinler, başlarına gelen hayrın ve şerrin O’ndan olduğunu sık sık tekrarlasınlar.

Eskiden “amentu” öğretilirdi çocuklara:

Amentu billahi ve melaiketihi, ve kutubihi ve rusulihi ve'l yevmi'l-ahiri, ve bi'l-kaderi, hayrihi ve şerrihi mina'llahi teala. Ve'l-ba'su ba'de'l mevti haggun. Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve rasuluhu.

Ben Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah-u te'ala'dan olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek haktır. Ben şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir.