Çok uzak olmayan bir gelecekte birilerinin yanınıza gelip “seni işleyeceğin şu ve bu suç için tutukluyorum” demesi size fantezi gibi gözükse de Çin’in benzer bir programı (toplama kamplarını kastetmiyoruz) halihazırda öncelikli olarak Uygur Türkleri üzerinde kullandığını biliyoruz. Aslında 11 Eylül saldırıları sonrası Bush’un “önleyici savaş doktrini” de bu düşünce yapısına oldukça yakındır.

Birçok kitabı sinemaya uyarlanan ünlü bilimkurgu yazarı Philip K. Dick’in hikâyesinden yönetmen Steven Spielberg tarafından 2002 yılında çekilen film “Azınlık Raporu” (Minority Report), 2054 yılında Washington DC’de geçiyor.

Cinayet suçu artık tamamen durdurulmuştur. Gelecek artık görülebilmektedir ve suç daha işlenmeden cezalandırılmakta yani durdurulmaktadır. Adalet Bakanlığına bağlı olarak çalışan ‘Pre-Cogs’lar (kâhinler) tarafından işlenecek suçların tüm detaylarının görüldüğü ve önceden harekete geçildiği “suç-öncesi” bölümünün görevi suçluları bulmak, onları durdurmak ve cezalandırılmalarını sağlamaktır.

Psişik canlılar olan kâhinler, asla hata yapmayan ve mükemmel çalıştığı varsayılan bir suç önleme biriminin ulusal düzeyde çalışmasını sağlamaktadır. Birimin başında yıllar önce trajik bir şekilde oğlunu kaybeden Şef John Anderton (Tom Cruise) bulunmakta, benzer trajedilerin başkalarının başına da gelmemesi için tüm benliğiyle bu birimde çalışmaktadır.

Ta ki sistem onu bir numaralı şüpheli ilan edene kadar. Anderton’ın kusursuz işlediğine inandığı sistem, birdenbire tersine döner. Uğruna gecesini gündüzüne katarak çalıştığı ve âdeta kölesi olduğu sistem cinayet suçlamasıyla onun peşine düşünce gerçeklerin aslında hiç de görüldüğü gibi olmadığını ortaya çıkaracak büyük bir kovalamaca başlar.

Filmin konusu çok derin ve karmaşık olmakla birlikte kısaca böyle.

Gelelim 2002 yılı yapımı filmi bugün niye hatırladığımız konusuna.

The Verge’de okuduğumuz bir haber Amerika’nın “Sentient” programını konu ediyordu.

Colorada Springs’de yapılan “2019 Uzay Sempozyumu”nda Amerikan Hava kuvvetlerinden “National Geospatial Intelligence Agency” (NGA – Ulusal Coğrafik İstihbarat Ajansı) yöneticilerinin yaptığı sunumda bir dinleyici şu soruyu sorar.

“Ticari uydu görüntüleri üzerinden yazılımlarla kargo konteynırlarının ya da park yerlerindeki araba sayılarının hesaplanabildiği bir dönemde, ordunun ve istihbarat birimlerinin topladığı dataların algoritmalar yoluyla yorumlanması ve buna göre harekete geçilmesi konusunda ne kadar iyi bir durumdayız? Savunma Bakanlığı gerçek zamanlı, otonom savaş nizamına ne zaman geçebilir?”

“Bu sorunun cevapları gizli, sıradaki soruyu geçelim” diyerek soruyu geçiştirecekmiş gibi görünen yetkili sözlerine devam ederek “coğrafi istihbaratın artık sadece üzerinde zaman ve mekan bilgileri bulunan uydu resimleri değil pek çok farklı datanın işlenmesi olduğunu ” söyleyerek, otonom savaş nizamının “şimdi olmasa bile yakında” olacağını belirtir.

Bu bağlamda çok gizli bir Amerikan istihbarat birimi olan Ulusal Keşif Ofisi’nin (National Reconnaissance Office) “Sentient” (özsezgileri güçlü, hisseden vb.) programını inceleyen “The Verge” gerçek zamanlı yorumla otonom savaşa cevabın bu program olabileceğini belirtir.

Öncelikle, Ulusal Keşif Ofisi (NRO) Amerika’nın keşif uydularının tasarımı, üretimi ve işletilmesini sağlayarak CIA ve Savunma bakanlığına hizmet verir. Ordunun askeri planlamalarına yardım eden devletin uzaydaki gözü gibidir.

İşte bu birimin geliştirdiği Sentient, her türlü datayı kayıt ve analiz eden, geçmiş ve bugünden anlam çıkarıp geleceği tahmin etmeye çalışan bir programdır. Son dönemde gizliliği kaldırılan bazı belgelerden 2010 yılında başlatılan ve çok gizli olan bu programın  2013 yılında önemli bir  seviyeye ulaştığı ve 2018 yılında da çalışmaya  başlamasının beklendiğini anlıyoruz.

Bununla birlikte NRO halkla ilişkiler sözcüsü programın henüz kullanıma girmediğini söylemektedir. Bu yapay beyni yıllardır geliştirdiği bilinen ama konuyla alakalı halka açık çok az veri bulunan bu sistem hakkında NRO sözcüsü, “Yüksek miktarda veri alarak işliyor, normal kalıpları kataloglayarak anormallikleri tespit ediyor” diyerek bunun “düşünen bir sistem” olduğunu vurguluyor.

Bugün (bilinen) 150 Amerikan askeri uydusunun yaklaşık 50 tanesi NRO’nun elinde. Bununla yetinmeyen sistemin dikkatini gittikçe artan ticari uydular da çeker. Bu amaçla NRO ve NGA bir ortaklığa giderek ticari işletmelerdeki dataları da sömürebilmelerine yarayacak Commercial GEOINT (Ticari Coğrafi İstihbarat) programını başlatarak özel şirketlerin datalarını satın almaya başlarlar.

Elde biriken bu devasa datanın işlenmesi daha doğrusu anlamlandırılabilmesi konusu ortaya çıkınca devreye “Sentiel” programı giriyor. Askeri ve ticari uyduların elde ettiği zaman ve mekân etiketli görüntüler, özel şirketlerin elinde bulunan Google aramalarından, ilaç kullanım istatistiklerine, medya organlarının haberlerinden anlık Facebook, Twitter, SMS benzeri mesajlara, internete bağlı milyonlarca aletten binlerce gemi ve uçağın hareketine kadar her şey tek bir havuzda toplanıyor. Ardından detaylarını bilmediğimiz bir çeşit yapay zeka devreye girerek algoritmalara göre anomalileri anlamlandırıyor ve ilgili kişi ya da birimlere yönlendiriyor.

NRO, Sentient’in insanları süreçten uzak tutmadığını ve bir kontrol mekanizması olduğunu belirterek Sentient’in “insan destekli makineden – makineye öğrenme” sistemi olduğunu vurguluyor.

Lafı uzatmadan, Sentient’in tıpkı “Azınlık Raporu” filmine konu olan insanları yapay zeka ile kontrol altına alma amacıyla tasarlanan (belki de bir bölümü kullanımda olan) bir sistem olduğu bizce aşikardır.

Sistem tam anlamıyla kurulduğunda yapay zekânın “otonom savaşını” rakip devletlerle mi yoksa insanoğlunun kendisi ile mi yapacağı konusu bizce soru işareti bile değildir.

Başta askeri teknoloji olarak tasarlanan birçok şeyin eninde sonunda şeytanilerin elinde insanoğlunu köleleştiren bir araca dönüştüğü aşikârdır.

NRO tarafından uzaya gönderilen NROL-39 uydusu ve görevlilerinin peşinde gözüken dünyayı saran şeytani bakışlı kızgın görünümlü ahtapot ve altında yazan “erişemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur” ibaresi görmek isteyenlere çok şeyler anlatmaktadır.

Big data, yapay zeka ve istihbarat toplama savaşlarında büyük resmi daha iyi görebilmek için şunu da ekleyelim.

ABD Başkanı Donald Trump, Amazon’a yönelik eleştirilerinin ardından Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon), Amazon’un da finale kaldığı 10 milyar dolarlık bulut bilişim ihalesini askıya aldığını hatırlatalım. Washington Post gazetesinin de sahibi olan Jeff Bezos ile yıldızı barışmayan Trump’ın, askeri hassas bilgilerin de içinde yer aldığı projenin Amazon’a gitmesini istemediği belirtiliyor. Askıya alınmasa ihaleyi muhtemelen Amazon alacaktı.

Çin ile ilişkileri ve yatırımları dolayısıyla Amazon uzunca bir süredir Trump’ın hedefindeydi.

Sadede gelirsek, çok uzak olmayan bir gelecekte birilerinin yanınıza gelip “seni işleyeceğin şu ve bu suç için tutukluyorum” demesi size fantezi gibi gözükse de Çin’in benzer bir programı (toplama kamplarını kastetmiyoruz) halihazırda öncelikli olarak Uygur Türkleri üzerinde kullandığını biliyoruz.

Aslında 11 Eylül saldırıları sonrası Bush’un “önleyici savaş doktrini” de bu düşünce yapısına oldukça yakındır.

“Tüm bu anlatılanları kafamda canlandıramıyorum” diyebilecek olanlara yıllar öncesinden Eagle Eye (Kartal Göz), Stealth (Görünmez Savaşçı) filmlerini ve son dönemin “Person of Interest (Şüpheli Şahıs)” dizisini de izlemelerini tavsiye edebiliriz.