Kalabalıktan kaçarken dünyada karşılaştığı maskeli yüzlerde aradığını bulamayan ve giderek yalnızlaşan insanlar görüyorum. Sisli şehirlerin sessizliği gibi.. Hiçbir şeye dikkatle bakamayan, hiçbir şeyle teselli olmayan ve hayatın güzelliklerini fark edemeden kendi karanlıklarda kaybolan insanlar..

Soğuk kış sabahlarında güne başlarken, beyaz ağaçların her birini muhteşem şekillerle süsleyerek bize sürpriz yapan Rabbe bir teşekkür borçluyuz. Onları görmezden gelip tefekkür penceresinden bakamazsak en çok kaybeden kendimiz oluruz. “Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar / Uyanış türküsü söylüyor da, görmüyorsunuz..” diye sitem ediyordu şair. Bakışlarımız mı değişti, birbirini etkileyen kötülüklerin sayısı mı arttı bilmiyorum ama dünya, gözünü hiç ayırmadan bakıyor ruhumuza..

Üşüyen çocuğun ellerini avuçlarına alıp nefesiyle ısıtan askerlerin olduğu topraklarda umut hiç tükenmeyecektir. Ezanı susturup marş çalsalar da, halkı evlerinden uzaklaştırıp göçe mecbur bıraksalar da böylesi adanmış ruhlar karşısında hep kaybedecekler. Bizi diri tutan şeyin merhamet olduğunu bilenler hiçbir zaman kendileri için yaşamadılar. Benliğini hayatın merkezine koyup kendinden başkasını göremeyenler de hep yalnız kaldı. Adını telaffuz edemediği ülkelerde kendisine dua edenlere ara sıra telefon açıp sadece selam ve gözyaşıyla teselli olan insanlar tanıyorum. Çok zenginler.. Akşam yemeği yiyecek paraları yoktur belki ama yetim gördü mü dayanamayacak kadar derin bir gönül zenginliği var onları hayata bağlayan..

On sekiz aylık Filistinli bebeğin yakılmasını kutlayan Yahudileri izliyorum utançla. “Hadi intikam alalım” sloganlarıyla düğün yapıyorlar. Neyin intikamını, daha nasıl alacaklar bilmiyorum fakat avuçlarına aldıkları medeniyet şehirlerini canı isteyince bombalayan siyonist zalimlerin de nefes aldığı bir dünya burası.. Hani bu aralar birilerinin dostu olduğu iddia edilen ülke..! Bu cümlenin ardından birtakım eleştiriye kapalı fanatik zihinlerin morali bozulacaktır belki. Particilikten ve faşizmden Allah’a sığınanlardanız..

Türkiye’nin Kudüs davasına en çok sahip çıkan ülke olduğunun bilincindeyiz. Ama ben onları rahatsız eden, uykularını kaçıran Türkiye’yi seviyorum. Vicdan mevzuatımıza aykırı, hiçbir zaman ısınamadığım kelimeler de var. Değişen dünya dengeleri, reel politika, siyasal manevralar vs.. Hakikatten yana olmak zamana ve mekana göre değişen bir eylem değildir. Elbette ki mazlum coğrafyanın menfaatleri doğrultusunda tavır alınabilir. Fakat sözün gücüne inananlar olarak insanlığın fıtratına aykırı söylemlerden uzak durmak zorundayız..

Ve sonra, yetim şehirler bombalanırken uyuyamayacak kadar dertli, şehâdete sevdalı Furkanlar geliyor aklıma. O kahrolası dengelerin, sistem karşısında eli kolu bağlanan anlayışların hiçbir değeri kalmıyor. Duvarlarında "bu evin halkı cennete taşındı" yazılı Gazze sokaklarında çırpınarak şehid olan yetimlerin katilleri asla dostumuz olmayacaktır diyor ve buraya bir ünlem koyuyorum..!

Postmodern akıllı telefon nesli bir ağaca hayret nazarıyla bakamayacak kadar hızlı yaşarken, zulüm kıtalar dolaşıyor. Üzmeyelim kendimizi, hayata pozitif bakalım, içimizde sihirli bir güç var gibi sahte kişisel gelişim tesellileriyle daha nereye kadar devam edecek bu yolculuk bilmiyorum. Yangın yeri yıkıntılar arasından evladını kurtarmaya çalışan babaları görüyor, beğenip paylaşıyoruz ve kaldığı yerden devam ediyor her şey.. Petrol topraklarını paylaşamazken Sam amcalar, insanlık kıyıya vuruyor..

Haz ve hız çağı olarak ifade edilen zamanda insanı değersizleştiren, ümmet olma bilincinden uzaklaştırıp bireyselleştiren sahte dünyadan bâki olan ukbaya hicret ediyoruz. Temenni ederiz ki hep iyi şeyleri yazalım, kötülüğü iyilikle uzaklaştıralım ve yeryüzü bir merhamet toprağına dönüşsün. Ama acı ve hüzün sis bulutu gibi kucaklıyor insanlığı..

Mezhepçiliğe, İslam coğrafyası üzerinde planlanan operasyonlara ve bizi “birlikte insanca yaşama” ahlâkından uzaklaştıran her şeye karşı yeni bir bilinç tohumu yeşertsin Rakîb olan..