HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtladı.

Yapıcıoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar:

"PEKÇOK KİŞİ O GÜN SÖYLEDİKLERİMİZİ TEKRAR ETMEYE BAŞLADI"

Bu dozda beklemiyordum. Bu işin önceden konuşulduğu, bazı mutabakatlara varıldığı şeklinde yorumlar yapılmasına neden oldu. Basında birkaç aydır bu konuda sızan haberler var. Sayın Bahçeli'nin İmralı'ya seslenmesi, bir haftaki önceki açıklamaya atıf yapmak suretiyle 'tecrit kalksın gelsin DEM grubunda konuşsun' sözleri var. Daha önce bir süreç yaşandı. Demokratik açlımı, çözüm süreci yaşadı. 2014 sonlarında süreç çökmeye başlandı. Farklı farklı şeyler söylendi. Niçin çözüme kavuşmadı? Bu süreçle ilgili en başta söylediğimiz şeyler, şimdi de tekrar aynı noktadayız. Pekçok kişi o gün söylediklerimizi tekrar etmeye başladı. Çözümden kast edilen şey iki taraf birbirine uzaksa çözüm çıkması mümkün değil. Hem sayın Cumhurbaşkanı hem sayın Bahçeli'den şunu çıkarıyoruz, sayın Özel de benzer şeyler söyledi, silah olmasın, kan akmasın. Silah ve şiddet elbette son bulmalı. Bir daha kan akmamalı. Mutlaka bitirmeli.

Eski Bakan Varank'ın aracı kaza yaptı Eski Bakan Varank'ın aracı kaza yaptı

"SİLAHLI EYLEM YAPMASI, TERÖR EYLEMLERİ YAPMASI ELBETTE SORUN"

Birisi hak iddiasında bulunuyorsa silah meşru bir yöntem değil. Mutlaka bilmesi lazım. Sorunun bundan ibaret görülmesi bizi doğru sonuca götürmez. Sorun var ortada, bu bir sonuç. PKK'nın şiddeti, terörü bir sonuç. Sorunun bizatihi kendisi değil. Silahlı eylem yapması, terör eylemleri yapması elbette sorun, bunda tartışma yok. Çözülmesi manasında adım atılacaksa bunu değerli görürüz. Bize düşen bir şey olursa sorumluluğumuzu yerine getiririz. Bizim AK Parti ve MHP ile bu konuyla ilgili temasımız olmadı. Bence bütün siyasi partiler işin bir tarafında olmalı. Bu siyasi ve hak, hukuk meselesidir. Bu konunun anayasaya taalluk eden yönleri masaya gelecekse bütün siyasi partileri ilgilendirir. Eğer mesele hak, hukuk meselesi ise temel hak olan bir şey pazarlık konusu yapılmamalı ve şarta bağlanmamalıdır.

"ÖRGÜT KÜRTLERİN TEMSİLCİSİ DEĞİL"

Çözüm sürecinde 'önce örgüt silah bıraksın' dendi. Örgüt Kürtlerin temsilcisi değil. Tek başına Kürtleri temsil edemez. Herhangi parti bütün milleti temsil etmiyorsa, Kürtler için de aynı şey. Birilerin elinde silah varsa, bir başkası meşru talepte bulunuyorsa 'Bu hakkı tanırım ama önce elindeki silahı olan kişilerin silahı bırakması lazım' diye şart koyarsanız, hakkına kavuşmak isteyen vatandaşın ne günahı var?

"SAYIN BAHÇELİ'NİN ÇIKIŞI BU ANLAMDA DA ÖNEMLİ"

2013'ün Nevruz'undaydı yanlış hatırlamıyorsam. Abdullah Öcalan'ın mektubu Diyarbakır'da okundu. Orada da silah bırakma çağrısı yaptı. Ne oldu? Silahlar devreden çıkmadı. Şimdi çağrı yapılırsa silah devreden çıkarsa, inşallah, umarım çıkar. Sayın Bahçeli'nin niçin böyle söylediğini önümüzdeki dönemde parça parça bunu anlatacak. Tam zıt kutuplar gibi görünen, Türk milliyetçisi birisinin böyle bir çağrı yapması, başka birinin çağrısından daha etkili olur. Silah ve şiddetle bir yere varılacağını umarım görmüşlerdir. Ajandalarında başka bir şey varsa o zaman el yükseltirler. Elinde silah bulunanlar için söyledim. Kandil'in gayesi bazı talepleri şeklinde değil de, olabildiğince kendini ağırdan satmak ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kabul edemeyeceği derecede elini yükseltebilirler. Sayın Bahçeli'nin çıkışı bu anlamda da önemli, İmralı'da Öcalan, Meclis'te DEM var. Kandil'dekiler çok daha fazla parçalı. Çok uluslu şirket gibi bir şey. Tahran, Şam, Tel Aviv, Brüksel, Washington'da bağlantısı olan klikler var. Hepsi Abdullah Öcalan için 'önderimiz' diyor ama Öcalan'ın yaptığı çıkışların bazılarının işlerine gelmediğini biliyoruz.

"BİN YILDAN FAZLA KARDEŞLİK VAR"

Biz diyoruz ki Kürtler buranın asli kurucularındandır. Aslidir. Kürtler bunu hissetmelidir, dedik. Çözüm de buradadır. 1000 yıldan fazla kardeşlik var. Bu kardeşliğin hukukunu zedeleyen yanlışları tekrar etmemek gerekir. Çözüm sürecinde yapılan yanlışları da tekrar etmemek üzere. Çözüm sürecinde Öcalan, hapisteki liderdi, çözüm sürecinden sonra halkın önderi diye çıktı. Bu Kürtlere yapılan bir zulümdür. Devletin bir tarafta oturup öbür tarafta bir partiyi veya silahlı örgütü oturtması, satır aralarında, arka planda Kürtlere'e 'sizin temsilcileriniz burada, onlarla pazarlık ediyoruz' diye ortama gitti. Elinde silah olanlar silah bırakmadılar, bundan azami istifa ettiler. Masaya tekmeyi vurup, devirdiler.

"KİMSENİN KENDİNİ ÖTEKİ HİSSETMEMESİ GEREKİR"

Eğer siz yine benzer şekilde onları Kürt halkının temsilcisi imiş görüp karşınıza oturtursanız. DEM Parti Eş Başkanı Hatimoğulları 'Kürt sorununun yeri Meclis, muhatap DEM Parti'dir' dedi. Daha önce 'İrade İmralı'dır' demişlerdi. Niye DEM Parti? 'Bu sorunu konuşacaksanız bizimle konuşacaksınız' diyorlardı. Sayın Bahçeli, İmralı'yı 'DEM Parti Grup'unda gelsin, konuşsun' dedi. Bunun hemen olacağını tahmin etmiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı iç cephenin muhkemleşmesi, kuvvetlendirmesi dedi. Bu sadece şiddetin sona ermesiyle olmaz. Kimsenin kendini öteki hissetmemesi gerekir. Gerekirse yasal, anayasal değişiklikler, idari tasarrufları olur. Paradigma değişimi lazımdır. O zaman iç cephe sağlamlaşır.

"ZULÜMLER SÜREKLİ KATLANARAK GELİYOR"

Bu tehditi bugün görmüyoruz. Bu tehdit siyonizmin yapısından dolayı var. Siyonist varlık orada devam ettiği için bölgedekiler ve hatta insanlık için bir tehdittir. 1948'den bu yana yapıyorlar. Zulümler sürekli katlanarak geliyor. 7 Ekim 2023'ten bu yana yapmış olduğu şeyler körlerin bile gözünü açtı. Başta olayı İsrail-Arap savaşı olarak isimlendirdiler. Sonra küçülttüler İsrail-Filistin, İsrail-Gazze ve İsrail-Hamas savaşı. Aslında İsrail'in insani bütün değerlere ve uluslararası hukuka savaş açmış. Sadece camileri değil kiliseleri vuruyor, hastaneleri vuruyor, çocukları öldürüyor, çocuk hastanesini fosfor bombası ile vuruyor, ötesi var mı bu işin? Yardım konvoylarından bir yudum su alabilmek için bekleyen insanlara bomba atıyor. Bunu sadece Filistinlilere yapmıyor. Gücü elinde bulursa bütün insanlığı öldürecek. Ellerinden gelse milyarlarca insanı öldürecekler. Onların arz-ı mevud diye ideolojileri var. Hepimizin memleketi var. Benim adıma tapulu olan malı İsrail kendi mülkü olarak görüyor. Bu tehdit hafife alınacak tehdit değil. İsrail sadece İsrail'den ibaret değil. Asıl bu katliamları planlayan, arkasında duran, silah, muhimmat, istihbarat, projeyi veren de Amerika'nın kendisidir. Filistin'le ilgili paylaşım yapan sosyal medya hesabına bakın. Oraya şiddetle eleştiri yönetenlere bakın, kim olduğunu görürsünüz. Bir Kürt Gazze'deki zulme dikkat çeken paylaşım yaptığında PKK'ya yakın kişiler tepki gösteriyor. Profilleri açıp baktığınızda net şekilde görüyorsunuz. Lübnan'dan sonra yönünü kuzeye çevirirse bir anlamda kıskaç şeklinde orada yeni bir işgal operasyonu başlatmaları da konuşulan planların birtanesi.

YENİ ANAYASA TARTIŞMASI

1921'de anayasa yapıldı. Meclis 23 Nisan 1920'de açıldı. Hem Kurtuluş Savaşı'nı yönetti ve devlet kuruldu. 1921 Anayasası'na şiddetle tepki koyanlar var. Cumhuriyet nasıl ilan edildi? Anayasa anlamda devletin çatısını çatan hukuki ve siyasi metin. Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923'de 1921 anayasasında değişiklik yapıldı. 1924'de Anayasa yapıldı. 1961'de darbe ile anayasa yapıldı. 1924 anayasasında devletin şeklinin cumhuriyet olduğunun değiştirilemeyeceğine dair hüküm kondu. Saltanat yeni kalkmıştı. 61 Anayasası'nda 'kimsenin saltanata dönme isteği' yok denildi. 1982 Anayasası'nı yazan hukukçu ekip de 'Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğuna dair hüküm değiştirilemez' dendi. Bize göre bu yeterli. Kenan Evren dedi ki, 'Siz 9. maddede bunu yazmıştınız, ben bunu değiştirdim, 4. madde olarak düzenledim' dedi. Burada değiştirilemez dediği 3. madde, 2. maddede Cumhuriyet'in nitelikleri. 1. madde de 'devletin şekli cumhuriyet değiştirilemez'. Birileri ısrarla Cumhuriyet'in kurucu değerleridir diyor. Biz anayasada değiştirilemez hükümler olmasının doğru olmadığını söylüyoruz. Ben diyorum ki, 'anayasada değiştirilemez maddelerin olması ölülerin dirilere hükmetmesidir', Avrupalı bir hukukçunun dediği gibi. Bugün Anayasa'nın değiştirilmesi karşısında bir önerim yok ama yarın bir gün çocuğum diyebilir. Saltanat geri gelsin diyen kaç taraftar çıkabilir ki. Meclis'in milletvekili olarak ben konuşmaz isem kim konuşacak.

Sayın Kurtulmuş'un söylediği gibi devletin milleti olmaz, milletin devleti olur. Osmanlı yıkıldı millet yok olmadı. Ama Osmanlı yok şimdi. Birileri 'siz paryasınız, biz sizin sahibiyiz' diyemiyor.