İşte, "Hz. Fatıma kimdir? Hz. Fâtıma nerede doğmuştur? Hz. Fâtıma ne zaman doğmuştur? Hz. Fâtıma nasıl evlenmiştir? Hz. Fâtıma’nın hayatı, Hz. Fâtıma’nın vefatı…" sorularının cevabı.

HZ. FÂTIMA KİMDİR?
HZ. FÂTIMA’NIN HAYATI

Hz. Fâtıma (r.a.) Resulullahın biricik kızı, seyyidler neslinin şerefli annesi, Peygamberimizin pâk neslini devam ettiren iffet ve fazilet semboldür. Annesi, Resulullahın bir türlü unutamadığı, yeryüzünün en şerefli kadınlarından birisi olan, İslâm’ın ilk davetine tereddütsüz uyma ve iman etme bahtiyarlığına eren Hz. Hatice'dir (r.a.). Hz. Hatice'den doğan altı evlâdın beşincisi olarak, Peygamberlik güneşinin doğmasına yakın bir zamanda bu fani dünyaya gözlerini açtı. Onun dünyayı tanımaya çalıştığı hayatının ilk yılları, Islâm dâvâsının pek çetin mücadeleler ve sıkıntılar içinde bulunduğu devreye rastladı.

Müşrikler bir türlü dâvâsından vazgeçiremedikleri Hz. Peygambere işkence ve eziyet etmeye başlamışlardı. İşte, bu nur topu yavru, böyle çileli günlerinde filizlenmişti. Resulullah, evlatlarının hepsini seviyordu mutlaka, ama Fâtıma'ya ayrı bir ihtimam ve şefkat besliyordu. Onun kendi mübarek neslini devam ettireceğini, seyyidlere ana olacağını hissedip görüyor ve Kıyamete kadar gelecek o mübarek neslin şefkatiyle Fâtıma'yı kucaklayıp bağrına basıyordu.

Hz. Hatice 25 yıllık bir evlilikten sonra bu fâni âleme gözlerini kapadığı sırada, Hicrete üç yıl vardı. Bu yüce kadının ardından da Resulullahın müşriklere karşı en büyük hâmisi olan amcası Ebû Talib'in vefatı, Resulullaha ve mü'minlere öylesine ağır geldi ki, bu yıla "hüzün yılı" adını verdiler. Hz. Hatice'nin vefatıyla biricik Fâtıma annesiz kalmıştı. Resulullah, onun küçük kalbinin mahzun olmaması için elinden geleni yapıyor, ona hem baba, hem de anne şefkati göstererek, acısını unutturmaya

çalışıyordu.

Resulullah, onu bir gül goncası gibi istikbale hazırlıyor, adeta üzerine titriyordu. Her evden çıkışında ve dönüşünde onu mutlaka öpüyordu. Fatıma'nın da nebiler sultanı olan babasına karşı muhabbeti ve bağlılığı çok fazlaydı. Onu biraz kederli görse yüzü solar, sevinçli görse yüzünde tebessüm çiçekleri açardı. Ebû Talib'in ölümünden sonra müşrikler tahkir ve hakaretlerini fiiliyata dökmüş, Yüce Nebîye her türlü eza ve işkenceyi yapmaya başlamışlardı.

Hz. Fâtıma kimdir? Hz. Fâtıma nerede doğmuştur? Hz. Fâtıma ne zaman doğmuştur? Hz. Fâtıma nasıl evlenmiştir? Hz. Fâtıma’nın hayatı, Hz. Fâtıma’nın vefatı…

İbadet anlarında üzerine pislik atmak ve taşlamak dahil, her türlü ezayı yapmaktaydılar. İşte yine böyle bir gün Resulullah, üstü başı toz toprak içinde eve dönmüştü. Onu karşılayan Fâtıma boynuna sarılmış, bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyor, bir yandan da sevgili babasının üstündeki tozu toprağı silmeye çalışıyordu. Ne olacaktı? Yoksa bu müşrikler hayatta biricik varlığı olan babasını da kendisinden koparacaklar mıydı? Bu gibi karanlık düşünceler küçük Fâtıma'nın mahzun gönlünü daha da hüzünlendiriyordu. Ancak âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamber, şefkatli baba, bu kalbi mahzun yavruyu şu tatlı sözlerle teselli ediyordu:

"Korkma yavrum, Allah babanı koruyacaktır."

Müşriklerin eziyetleri yüzünden, Mekke Müslümanlara dar gelmeye başlamıştı. Bir İlâhî tecelli bekleniyordu. Nihayet Hicret izni geldi. Müslümanlar birer birer Mekke'yi terk etmeye başladılar. Bu sıralarda müşrikler başka çare olmadığını görmüş, Resulullahın hayatına son vermek için plânlar yapmaya başlamışlardı. Yine böyle bir plân tatbik edecekleri gece Resulullah, Hz. Ebû Bekir'le birlikte gizlice Mekke'yi terk etti. Hz. Fâtıma ve diğer aile fertlerini yanına alamadı. Onları Mekke'de bırakmak mecburiyetinde kalmışlardı.

Medine'ye varıp Ebû Eyyûb el-Ensari'nin evine yerleştiğinde Resulullah ilk iş olarak, Zeyd bin Harise ile Ebû Râfi'yi, Mekke'deki aile efradının getirilmesi için vazifelendirdi. Onlar hemen Mekke'ye gittiler ve Hz. Fâtıma ile birlikte Ümmü Gülsüm'ü, Peygamberimizin hanımı Sevde binti Zem'a'yı ve Üsame bin Zeyd'i alıp getirdiler. Böylece karanlık ve sıkıntılı bir devir geride kalmış oldu. Resulullah da, "Fâtıma benden bir parçadır, onu üzen beni üzmüş ve onu sevindiren beni sevindirmiş olur" diyerek kıymetini dile getirdiği sevgili yavrusuna kavuşmuştu.

Yıllar akıp geçiyor, İslâm dâvâsı gittikçe büyüyerek parlak bir istikbale yürüyordu. Bedir'den sonra Uhud'da Müslümanlar müşriklerle karşı karşıya gelmişler, çetin bir harbe tutuşmuşlardı. Müslümanların dağıldığı bir sırada müşrikler Resulullahın yakınına kadar sokularak dişlerinin kırılmasına ve kanlar içinde kalmasına bile sebep olmuşlardı. Hz. Fâtıma sevgili babasının bu halini haber alınca, hemen koşmuş, Ashabın bir türlü dindiremediği kanları, hasır otlarını yakıp külleriyle dindirmişti. Ashab-ı Kiram da Hz. Fâtima'ya karşı büyük bir hürmet ve muhabbet beslemekteydi. Hattâ onun Resulullaha çok benzemesinden dolayı kendisine "Ümmü Ebiha" (babasının annesi) diyorlardı.

Hz. Âişe Vâlidemiz anlatıyor:

"Fâtıma içeri girdiğinde Resulullah kalkar, onu öper ve yerine oturturdu. Hz. Peygamber onun yanına girdiğinde de o kalkar, babasını öper, ona yerini verirdi. Hal ve gidiş bakımından, oturuş ve kalkışında Fâtıma kadar Resulullaha benzeyen birini görmedim."

İbni Abbas bu eşsiz baba kız muhabbetine işaret ederek şöyle der: "Resulullah bir seferden döndüğünde [mutlaka] kızı Fâtıma'yı [ziyaret edip] öperdi."

Hz. Fâtıma kimdir? Hz. Fâtıma nerede doğmuştur? Hz. Fâtıma ne zaman doğmuştur? Hz. Fâtıma nasıl evlenmiştir? Hz. Fâtıma’nın hayatı, Hz. Fâtıma’nın vefatı…

Hicretten sonra Medine'de Hz. Âişe Vâlidemizin yanında kalan Hz. Fatıma 15 yaşına gelmişti. Sahabenin ileri gelenleri kendisini Peygamber Efendimizden istemişler ve bu vasıta ile Resulullaha daha yakın olmayı, o şerefle şereflenmeyi arzulamışlardı. Ancak Peygamber Efendimiz hepsini nazik bir şekilde reddederek şöyle cevap veriyordu. "Kızım Fatima hakkında Allah'ın kararını bekliyorum."

İsteği reddedilenlerden birisi de Hz. Ömer'di (r.a.). Hz. Ömer aldığı menfi cevap üzerine Hz. Ali'ye (r.a.) şöyle dedi: "Ey Ali, anlaşılan o ki, Fatıma senin olacak."

Hz Ali (r.a.) Fâtıma'yı istiyordu, ama bunu Resulullaha nasıl ifade edecekti? Bir türlü cesaretini toplayamıyordu. Nihayet bir gün Resulullahın huzuruna çıkmaya karar verdi. Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim:

"Fâtıma'yı istemek üzere Kâinatın Efendisinin huzuruna çıkmıştım. Fakat yüzüme baktıkları anda dilim tutuldu, tek kelime söyleyemez oldum. Nihayet Resulullah şöyle buyurdu:

"Bir ihtiyacın, bir arzun mu var, ey Ali?"

"Aynı soruyu üç defa tekrarlamalarına rağmen bende yine cevap yoktu. Sonunda Resulullah, "Öyle sanıyorum ki, sen Fâtıma'yı istemek için geldin" buyurdu. Bu defa "Evet" diyebildim. "Mehir olarak verebileceğin bir şeyin var mı?" dediler.

"Hayır yok, yâ Resulallah," dedim.

"Benim sana kuşandırdığım bir zırh vardı, o ne oldu?" buyurdular. "Duruyor," dedim.

"İşte o zırhı satıp tutarını bana getir. Fâtıma ile nikâhınız için mehir olarak kâfi gelir," buyurdular. Elde edilen para ile en iktisatlısından ev eşyası alındı. Bu mübarek, Peygamber neslinin çekirdeği yuvanın kuruluşu da bizzat Resulullahın mübarek eliyle oldu. Nikâhlarını o kıydı. Kurulan yuvaya giderek kızı Fâtıma'yı bir yanına, Ali'yi bir yanına aldı. İstediği bir miktar su ile abdest aldı. Abdest suyunun bir kısmını Fatıma'nın, bir kısmını da Ali'nin üzerine serperek şöyle duâda bulundu:

"Allah'ım, onların her ikisine bu evliliği mübarek kıl. Allah'ım, onlardan gelecek nesilleri de mübarek eyle. Allah'ım onları şeytanın şerrinden koru." Sonra İhlâs ve Muavvizeteyn Sûrelerini okudu."

Âlemlere nur ve irfan saçacak, seyyidlere beşiklik edecek, feyiz ve fazilet menbağı olacak mukaddes bir yuva, böylece kurulmuş oldu. Artık bu hâne Resulullahın zaman zaman gidip, Cennet köşesinin saadetini duyduğu bir yuva olmuştu. Hele aradan zaman geçip de Hasan ve Hüseyin gibi iki nur torun dünya ya gelince, o yuva daha büyük neşe ve sevinç haline geldi.

Bu mübarek aile artık Âl-i Beytini teşkil ediyordu. Yüce Peygamberin kendisinden sonra ümmetinin hidayete ermesine vesile olacağını müjdelediği iki şeyden birisi Kur'an-ı Kerim, diğeri ise, temeli bu şekilde atılan Âl-i Beyt idi.

Hz. Fâtıma kimdir? Hz. Fâtıma nerede doğmuştur? Hz. Fâtıma ne zaman doğmuştur? Hz. Fâtıma nasıl evlenmiştir? Hz. Fâtıma’nın hayatı, Hz. Fâtıma’nın vefatı…

Resulullah çok sevdiği nur torunlarını kucağına alır, koklar, öper, onlarla koşar ve eğlenirdi. Hatta onlara bizzat hizmet etmekten büyük zevk alırdı. Hz. Ali anlatıyor: "Resulullah bir gün evimizi şereflendirmişti. Hasan ile Hüseyin uyumaktaydılar. O sırada Hasan uyandı ve süt istedi. Bir koyunumuz vardı. Resulullah hemen kalkarak koyun sağmaya gitti. Bir de ne görelim, sütü pek az olan koyun, Resulullahın sağmasıyla bol süt verdi, Resulullah sütü Hasan'a içirmeye başladı. Bunu gören Fâtıma, 'Ya Resulullah, herhalde Hasan'ı daha fazla seviyorsun” dedi. Resulullah “İkisini de aynı derecede seviyorum, fakat Hasan önceden süt istemişti.” buyurdu. Ve şunu ilave etti. “Ey Fâtima, Kıyamet günü, ben, sen, şu iki yavru ve Ali, hepimiz aynı yerde olacağız."

Bir defasında da Resulullah hazır olan yemeği hep birlikte yedikten sonra abasını, Hz. Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'in üzerine örterek, "Allah'ım, işte bunlar benim Ehl-i Beytim ve ÅI-i Abamdır. Sen onları rızana aykırı şeylerden uzak tut" buyurmuştur.

Evet, Hz. Fâtıma'ya olan şiddetli muhabbet, sadece evlât şefkati ve muhabbeti değil, aynı zamanda dâvâsına hakiki mirasçı olarak sahip çıkacak seyyidler neslinin başı olmasından ileri geliyordu.

Resulullah bu mesut ailenin kederiyle de, sevinciyle de her an alâkadardı. Bir gün Hz. Ali ve Fâtıma arasında çıkan bir tartışma üzerine, onları barıştırmak için evlerine gitmişti. Eve girerken, yüzünde keder ifadesi vardı. İçeri girip oturduktan sonra bir yanına kızı Fâtıma'yı, diğer yanına da Hz. Ali'yi aldı. İkisinin de ellerini tutup, önünde birleştirdi. Böylece onları barıştırdı. Dışarı çıktığında Sahabiler sordular:

"Ya Resulallah, içeri girdiğinizde üzgündünüz, şimdi ise sevinçlisiniz, neden?"

Resulullah şöyle cevap verdi:

"Çünkü en çok sevdiğim iki insanı barıştırdım."

Hz. Fâtıma her haliyle Resulullahın kızı olduğunu gösterecek vasıflara ve meziyetlere sahipti. Bir gün etrafında bulunan Sahabilere Resulullah şöyle bir sual tevcih buyurmuştu: "Kadınlar içinde en hayırlı şey nedir?" Orada hazır bulunan Hz. Ali de dahil, kimse bu suale cevap verememişti. Hz. Ali oradan ayrılıp evine gitmişti. Aynı soruyu hanımı Fâtıma'ya sordu. Hz. Fâtıma buna hiç düşünmeden şöyle cevap verdi: "Neden demedin ki, kadınlar için en hayırlı şey, zaruret dışında, onların erkekleri, erkeklerin de onları görmemeleridir." Bu hikmetli cevabı alan Hz. Ali, hemen Resulullahın huzuruna gitti. Resul-i Ekrem bu cevabı kendisinden duyunca, "Bunu sana kim öğretti?" diye sordu.

Hz. Ali de, "Kızınız Fâtıma" cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah, "Şu bir gerçek ki, o benden bir parçadır" buyurdu.

Resulullahın bu âleme veda etmesinin yakınlaştığı günlerde geçen bir hadiseyi de Hz. Aişe Validemizden dinleyelim:

"Bir gün yürüyüşü Resulullahın yürüyüş gibi olan Fâtıma yönelip geldi. Resulullah onu görünce, 'Merhaba ey kızım,' dedi ve sağ veya soluna oturttu. Kulağına eğilip bir söz söyledi. Bu söz üzerine Fâtıma ağladı. Daha sonra bir söz söyledi. Bu defa Fatıma güldü. Bunun üzerine ben Fâtıma'ya 'Senin hüzünden sevince bu kadar çabuk geçtiğin bir anını görmedim, deyip Resulullahın kendisine ne söylediklerini sordum. O bana, 'Ben Resulullahın sırrını ifşa edemem' diye cevap verdi. "Ne zaman ki, Resulullah vefat etti. Fatıma gizlediği sırrı o zaman bana açıkladı, Ve Resulullahın o zaman kendisine, 'Cebrail bu sene iki defa arz etti. Ben bunu ecelimin yaklaştığına yoruyorum. Ve sen bana ulaşacakların ilki olacaksın' Birincisini duyunca üzüldüm, ikincisini duyunca sevindim."

Hz. Fâtıma kimdir? Hz. Fâtıma nerede doğmuştur? Hz. Fâtıma ne zaman doğmuştur? Hz. Fâtıma nasıl evlenmiştir? Hz. Fâtıma’nın hayatı, Hz. Fâtıma’nın vefatı…

Resulullahın vefatından altı ay gibi kısa bir müddet sonra hayatının baharı denilebilecek bir yaşta 28 yaşında-Hz. Fâtıma da en çok sevdiği resuller resulü babasının şefkatli sinesine kavuştu.

Hz. Âişe'nin rivayetine göre, Resulullahın vefatından sonra, ona kavuşuncaya kadar Hz. Fatıma hiç gülmemiştir. Bir ara Peygamber torunları Hz. Hasan ve Hüseyin hasta oldular. Onların rahatsızlığını duyan Fahr-i Cihan Efendimiz, yanına dostları Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve bazı Sahabeleri alarak ziyaretine gitti. Hz. Ali, Hz. Fatıma ve hizmetçileri Hz. Fidda'nın da bulunduğu evde, Sahabiler Hz. Ali'ye bir teklifte bulundular; "Ey Hasan'ın babası, çocukların iyileşirse Allah rızası için bir vaadin var mı? Onlar için bir adak düşünmüyor musun?" Allah'ın Arslanı, büyük insan şöyle dedi: "Evet, yavrularıma Allah şifa ihsan ederse, Allah rızası için üç gün oruç tutacağım." Kocası Hz. Ali'nin nezrini işiten şefkat timsali anneleri Hz. Fâtıma da, "Eğer gözümün nurları iyileşirse ben de Allah rızası için üç gün oruç tutacağım" dedi.

Hizmetçileri Hz. Fidda da aynı fedakârlıkta bulunarak, efendilerinin adaklarına iştirak etti. Duâları kabul olmuştu. Kısa zamanda iki asil yavru sıhhate kavuştular. Aile, adaklarını yerine getirmeye başladılar. Sahura kalkıp oruç tuttular. Fakat Ehl-i Beytin evinde akşama iftarlarını açacak bir parça kuru ekmekleri dahi bulunmuyordu.

Hz. Ali bir Yahudi tüccarı olan Şem'un-el Hayberi'ye giderek dört kilogram kadar arpa ödünç aldı. Eve getirdi, hanımı Hz. Fatima'ya teslim etti. Ekmek yapmasını söyledi. Hz. Fâtıma arpanın bir kısmından ekmek yaparak sofraya koydu. Tam yemeğe başlayacakları sırada kapı vuruldu. Kapıya gelen bir fakirdi: "Ey Muhammed'in evlatları, ben Müslüman bir fakirim. Çocuklarıma yedirecek bir şeyim yok. Bir parça yiyecek verin de, Allah da sizlere Cennet nimetlerini ihsan etsin. Fakirin bu sözlerin duyan Hz. Ali sofradaki ekmeklerinin fakire verilmesini söyledi. Hepsi de gönül rızasıyla aynı teklife katıldılar. Ekmekleri sadaka olarak verdiler. Kendileri de iftarlarını suyla yaptılar. Ertesi gün Hz. Fâtıma geriye kalan arpanın bir kısmından da ekmek yaptı. Sofraya getirdi. Yine tam yiyecekleri sırada kapı vuruldu. Bu sefer gelen, bir yetimdi: "Ben muhacirlerden, babası savaşta şehit düşmüş bir yetimim. Ne olur, bir parça ekmek verin." Aynı tarzda önlerindeki ekmekleri bu sefer de yetime verdiler. Kendileri oruçlarını suyla açtılar.

Üçüncü günün akşamında Hz. Fatıma arta kalan arpadan ekmek pişirerek önlerine getirdi. Bu defasında kapıyı çalan müşrik bir esirdi: "Ey Müslümanlar, çok açım, bana bir parça yiyecek verin" diye sadaka istiyordu. Hakiki imanın zirvesinde taht kuran bu gönül erleri, önlerindeki ekmekleri bu defa da ona tasadduk ettiler. Kendileri iftarlarını o günde suyla yaptılar, Dördüncü günün sabahı olmuştu. Hz. Ali ciğerparelerinin ellerinden tutarak bahtiyar dedelerinin yanına götürdü.

Hz. Fâtıma kimdir? Hz. Fâtıma nerede doğmuştur? Hz. Fâtıma ne zaman doğmuştur? Hz. Fâtıma nasıl evlenmiştir? Hz. Fâtıma’nın hayatı, Hz. Fâtıma’nın vefatı…

Resulullahın huzuruna vardılar. Peygamber Efendimiz canı kadar sevdiği "gözbebeklerinin" halsiz, mecalsiz vaziyetlerini görünce gözleri dolu dolu oldu. Açlığın şiddetinden güvercin yavruları gibi titriyorlardı: "Ya Ali, nedir bu hâliniz, beni bu kadar üzen şey nedir?" diye sorduğunda Hz. Ali hadiseyi anlattı.

Evdekilerin aynı durumda olduklarını öğrenen Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) kalkarak kızının evine gitmeye hazırlandı. Eve geldiklerinde Hz. Fatıma'nın karnının sırtına geçtiğini gördü. Üzüntüsü bir kat daha artmıştı. Fakat öbür taraftan manevi mertebelerini düşünüyordu. Tam bu halde iken Hz. Cebrail gelerek Peygamberimizin yanına yaklaştı. Bir İlâhi müjde takdim etti:

"Onlar kendi canlarının çekmesine rağmen, yemeği, fakire, yetime ve esire yedirirler." (Insan Süresi, 8.) Bu fedakârlıklarını Cenâb-ı Hak övüyordu.