İşte, "Hz. Hamza kimdir? Hz. Hamza nerede doğmuştur? Hz. Hamza ne zaman doğmuştur? Hz. Hamza nasıl Müslüman olmuştur? Hz. Hamza nasıl hicret etmiştir? Hz. Hamza nasıl evlenmiştir? Hz. Hamza’nın cesareti, Hz. Hamza‘nın hayatı, Hz. Hamza’nın vefatı…" sorularının cevabı

HZ. HAMZA’NIN HAYATI

İslâm’ın inkişafını hazmedemeyen Mekke müşrikleri, iman erlerini yıldırmak için her türlü tertibe başvuruyorlardı. Küfür bentlerini iman şelalesinin sarstığını seziyorlardı. En güvendikleri kimselerin hidâyet kapısından girdiğini gör dükçe daha da köpürüyorlardı. Allah'ın sevgili Nebîsini bezdireceklerini sanıyorlardı. Onu adım adım takip ediyorlar, çeşitli baskı ve işkence metodlarını kullanıyorlardı.

Peygamber Efendimiz peygamberliğin altıncı senesinde bir gün Sâfâ Tepesi civarında bulunuyordu. Müşriklerin örümcek kafalıları Peygamberimize çatmak için fırsat kolluyorlardı. Ebû Cehil, taraftarlarından Adiy bin Hamrâ ve lb nü'l-Asdâ'yı peşine takarak Peygamberimizin karşısına dikildi. Peygamberimize hakaret dolu sözler söylemeye başladılar. Ağızlarından çıkanı kulakları duymuyordu. Bununla kalmayarak, Peygamberimizin mübârek başına toprak saçtılar, Üzerine pislik atmaya başladılar. Hattâ birisi Peygamberimizin boynuna basma cür'etini gösterdi. Yapabilecekleri işkenceyi yaptıktan sonra ayrıldılar. Şefkat kahramanı ve sabır timsâli Resul-i Ekrem hiçbir mukabelede bulunmadan kalkıp evine gitti. Ebû Cehil adamlarıyla oradan ayrıldıktan sonra Kâbe civarında bulunan müşriklerin bulunduğu yere gitti.

HZ. HAMZA NASIL MÜSLÜMAN OLDU

Peygamberimize yapılanları orada evi bulunan Abdullah bin Cüd'an'ın azadlı cariyesi görmüş, söylenilenleri duymuştu. Peygamberimizin amcası Hamza kılıcı belinde, yayı boynunda olduğu halde avdan dönüyordu. Hamza günün ekserisini avla geçirirdi. Aynı zamanda usta bir atıcı ve nişancı idi. Av dönüşü Kabe’yi tavaf edip, Kureyş'in toplantısına uğrar, biraz konuşur, ondan sonra ev dönerdi. Hamza Kabe’ye doğru giderken, karşısına hâdiseyi gören câriye çıktı. "EyUmâre'nin babası" dedi ve hâdiseyi anlatmaya başladı:

“Kardeşinin oğlu Muhammed'e Ebû Cehil ve arkadaşlarının yaptıklarını görmüş olsaydın, dayanman mümkün olmazdı" dedi. Hamza birden çarpıldı. Cariyenin anlatmasına fırsat vermeden, "Ne yaptılar ona?" diye sordu. Cariye, eziyet ettikleri yeri göstererek, "Onu şuracıkta otururken buldular, türlü işkenceler yaptılar. Sövüp saydılar, sonra da ayrılıp gittiler" deyince Hamza tahkik etmek için, "Sen bu yaptıklarını kendi gözünle gördün mü?" diye sordu. Cariye, "Evet, gördüm" deyince, Hamza hiç beklemeden hızlı adımlarla Kâbe'ye doğru yollandı. Hamza Kureyş yiğitlerinin en merdi ve itibarlısıydı. Yaratılışı icâbı, haksızlık karşısında kükreyen, canı pahasına şiddetle zulme karşı koyan bir insan Hiç eve uğramadan Ebû Cehil ve arkadaşlarının da bulunduğu Kureyş toplantısına gitti. Ebû Cehil'i bulup ona dersini verecekti. Kardeşinin oğluna yapılan eziyete hiç dayanamıyordu. Henüz Müslüman değildi, ama akraba bağlılığı onu durduramıyordu. İman pırıltıları da ruhunda aksetmeye başlamış olacak ki, topluluk arasında Ebû Cehil'i görür görmez bir şey demeden omuzundaki yayı kaldırdığı gibi şiddetle kafasına indirdi. Darbeyi yiyen Allah düşmanı sendeledi. Başı iyice yarılmıştı.

Darbenin nereden geldiğini fark edemeyen Ebû Cehil başını hafifçe kaldırdığında Resulullahın amcasının bir aslan gibi ayakta durduğunu gördü. Hamza öfkesini yendikten sonra, "Kardeşimin oğluna sen misin hakaret eden, sövüp sayan? İşte ben de onun dinindeyim. Onun söylediklerini söylüyorum. Gücün yetiyorsa, ona yaptıklarını bana da yap, bakayım" diye tehdit etti. Ebû Cehil beklemediği bu hal karşısında adetâ lâl kesilmişti. Şiddet karşısında eli ayağı tutulmuştu. Kendisini haklı göstermek gayesiyle müdâfaaya geçti: "Biliyorsun, o bize haksızlık etti. Putlarımıza hakaret etti. Atalarımızın yoluna dan ayrıldı. Yeni bir yol tuttu."

Hz. Hamza Ebû Cehil'in sözünü yarıda kesti. Konuşmasına tahammül edemi yordu. Pehlivanlığına taze iman heyecânı da eklenmişti. Bütün Kureyş'in ileri gelenlerinin bulunduğu toplulukta haykırıyordu:

"Sizden akılsız kim var? Allah'tan başkasına ilâh diye tapıyorsunuz. Cansız putlara boyun eğiyorsunuz." Daha sonra imanını orada ilân etti. "Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yok, Muhammed de Allah'ın Resulüdür." Ebû Cehil'e yapılan bu hakâretlere daha fazla dayanamayan adamları, ona yardım etmek için ayağa kalktılar. "Ey Hamza, senin atalarının dinini terkettiğini görüyoruz" diye konuşmaya başladılarsa da Hz. Hamza, "Dönersem ne var? Muhammed'in dini hak ve gerçektir. Vallahi, bundan sonra ben ondan ayrılmam, Sözünüzde sadıksanız, gelin bana mâni olun." Bu kararlılık ve sebat karşısında söyleyecek bir şey bulamadılar. Ebû Cehil. adamlarına, "Birakın Umâre'nin babasını, bu yaptıkları ve söylediklerine ben müstahak oldum. Onun kardeşinin oğluna çirkin şeyler söylemiştim" diyerek suçunu itiraf etti.

Hz. Hamza muharebe meydanından muzaffer dönen bir kumandan gibi, oradan ayrıldı. Evine dönüyordu. Yolda şeytan şöyle vesvese veriyordu: "Sen Kureyş'in ulusu idin. Şu dininden dönen kişiye tâbi oldun. Atalarının bağlandıkları ve ölüp gittikleri, senin için de hayırlı olan bir dini bıraktığına hiç de iyi etmedin."

Hamza kalbindeki tereddüdü yenmek için Kâbe'ye gitti. Rabbine ilticâ etti "Allah'ım, bu tuttuğum yol doğru ise kalbime ya onu tasdik ettir, şüphelerimi gider; veya benim için bu hususta bir çıkar yol, bir nur göster" dedi.

O gece yattı. Ertesi sabah olunca, Hz. Peygamberin huzuruna varmak için yola çıktı. Sevgili Peygamberimizin bulunduğu yere varınca, doğru içeri girdi. Peygamberimizin yanına vardı. Başından geçenleri anlattı. Peygamber Efendimiz ona duâ etti, nasihatlarda bulundu. İslâm öğretti. Cehennem azâbını ve Cennet nimetlerini anlattı. Bu mübârek kelimelerden sonra Hz. Hamza'nın kalbi nurlandı, masumlaştı, munisleşti. Sevinçli ve heyecanlı bir şekilde hemen sehadet getirdi: "Ey kardeşimin oğlu, ben şehadet ederim ki, sen doğrusun. Artik dinini bana açıkça anlat." Peygamberimiz ona hak dinin bütün esaslarını anlattı. Ona cesaret verdi.

Amcasının İslam safına girmesi Peygamber Efendimizi çok sevindirdi. Hz. Hamza'nın Müslüman oluşu, diğer Müslümanlara da bir rahatlık getirdi. Müşrikler artık eskisi gibi eziyet edemeyip bazı işkencelerini bırakmak mecburiyetinde kaldılar. Müşriklerin bir kalesi yıkılmış, mü'minlerin arasına bir pehlivan katılmıştı.

En'âm Süresinin 122. âyeti İbn-i Abbas'ın rivâyetine göre, Hz. Hamza hakkında nâzil olmuştu: "Bir ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanların arasın da yürüyeceği bir nur verdiğimiz kişi, içinden çıkamayacak bir halde karanlıklarda kalan, ondan hiç çıkmayan kimse gibi olur mu hiç? Kâfirlerin yapmakta oldukları şeyler, kendilerine öyle süslü gösterilmiştir."

Âyet-i kerimede bahsedilen ölü iken diriltilen, nura kavuşturulan kişi Hz. Hamza, karanlıktan çıkamayan ise Ebu Cehil idi.

HZ HAMZA^NIN CESARETİ

Henüz sayıları pek az olan Müslümanlar, böyle bir kahramanın, Kureyş ileri geleninin, Peygamber amcasının Müslüman olmasıyla büyük bir desteğe kavuşmuş oldular. Allah Resulünün amcası, Peygamberimizden iki yaş büyüktü. Ama o Müslüman olduktan sonra, ne amcalığı, ne büyüklüğü en küçük bir imtiyaz unsuru görmeksizin Peygamberimizin emrinde bir İslâm fedâisi oldu. Uhud Savaşının en çetin, en dehşetli anlarıydı. Müslümanların bozulup da kıldıkları demlerdi. Fakat Hz. Hamza, o "Allah ve Resulünün aslanı" meydan da kalan nâdir kimselerden biriydi. Hatta bir ara Peygamber Efendimizle müşrikler arasında yalnız o kalmıştı. Müşrikler ona yaklaşıp dövüşmeyi pek göze alamıyorlardı. O, Müslümanların dağıldığı anda bile önüne geleni deviriyordu. Okçular, Peygamber emrini dinlemeyip tuttukları Ayneyn Geçidini terk etmeleri üzerine gelen bozgunun üzüntüsünün Allah'a iltica ile şöyle dile getiri yordu:

"Allah'ım, Müslümanların şu hallerinden Sana sığınır, Senden af dilerim." İslâm ordusunun bu yenilmez ve bileği bükülmez kahramanı, müşrikler için büyük korku ve endişe kaynağı idi. Bundan önceki savaşlarda gösterdiği kahramanlığı unutmuş değillerdi. Bedir'de iki elinde iki kılıçla ot biçer gibi müşrikleri yerlere sermişti. Müşrikler Uhud'da da kendilerine büyük engel teşkil edecek olan Hz. Hamza'nın vücudunu ortadan kaldırmak için çoktan harekete geçmiş plânlar yapmışlardı.

HZ. HAMZA’NIN VEFATI HZ. HAMZA’NIN ŞEHADETİ

Hz. Hamza'nın hayatına son vermek için Habeşli bir köle olan Vahşiyi seçmişlerdi. Vahşi her attığını vuran yaman bir nişancı idi. Efendisi, Hz. Hamza gibi bir İslâm büyüğünü öldürürse, kendisini kölelikten azad edeceğini vaad etmişti. Diğer taraftan Ebû Süfyan'ın karısı Hind, Bedir'de öldürülen babasının intikamını almak için Hz. Hamza'nın öldürülmesini Vahşi'den istiyor, devamlı onu tahrik edip, büyük hediyeler vaad ediyordu. Müslümanların fedâisi, müşriklerin korkulu rüyâsı Hz. Hamza Uhud'da düşmanları kasıp kavuruyordu. Önüne geleni deviriyor, arkadan hücum edenleri de âni hareketlerle yere seriyordu. Habeşli köle Vahşi ise, savaşın başından beri hep gözünü Hz. Hamza'ya dikmiş, onu takip ediyordu. Bir ara, o İslam kahramanı ayağı sürçüp sırt üstü yere düştü. Bunu fırsat bilen Vahşi, gizlendiği kaya arkasından mızrağını çekti. Hz. Hamza'ya nişan aldı. Mızrak Hz. Hamza'nın böğrüne saplandı. O yiğit insan, bir daha ayağa kalkamadı. Bu darbe onu fäni hayattan alıp ebediyete götürdü.

Vahşi bu kadarla kalmadı. Kölelikten kurtulma ve değerli hediyeler alma uğruna bu İslâm kahramanının uzuvlarını kesti ve göğsünü yarıp ciğerini çıkardı, Hind'e götürdü.

Uhud fırtınası dinmiş, sükûn bulmuştu. Düşman yavaş yavaş çekilmeye başlamıştı. Resulullah, Hz. Hamza'nın şehit düştüğü haberini almış, fakat onun mübârek cesedini görmemişti. Savaş sonunda şehitler arasında dolaşırken onun feci halini görünce dayanamadı. Âdetâ kalbinin parçalandığını hissetti. Gözleri yaşlı yüce Peygamber şunları söylemekten kendisini alamadı: "Ey Allah Resulünün amcası, ey Allah ve Resulünün arslanı Hamza, ey hayırlar sahibi Hamza! Ey Allah Resulüne bütün varıyla hâmi olan Hamza, Allah sana rahmet eylesin. Eğer yas tutmak gerekseydi, senden sonra sevinmeyi terk edip yas tutardım."

O sırada savaş meydanına Peygamberimizin halası ve Hz. Hamza'nın kız kardeşi Hz. Safiyye de gelmişti. Önüne gelenden Hz. Hamza'yı soruyordu. Resulullah yaklaşmakta olanın, halası Hz. Safiyye olduğunu öğrenince oğlu Zübeyr'e, "Annene söyle, geri dönsün, kardeşinin cesedini bu halde görmesin" buyurdu. Hz. Zübeyr annesini karşılayıp, "Anneciğim, Resulullah geri dönmeni emretti" dedi. Fakat Hz. Safiyye oğluna şu ibretli cümlelerle karşılık verdi: "Eğer ona yapılanı görmemek için döneceksem, ben zâten kardeşimin cesedinin kesilip parçalandığını biliyorum. O bu musibete Allah yolunda uğramıştır. Biz Allah yolunda bundan daha beterine de sabrederiz. Sevabını Allah'tan bekleyip sabredeceğiz inşaallah."

Hz. Zübeyr annesinin söylediklerini Resulullaha iletince, Peygamberimiz onun gidip kardeşini görmesine izin verdi.

Manzara gerçekten acıklıydı. Hz. Safiyye kardeşinin başucuna oturdu. Sessiz ve derinden bir inilti ile ağlamaya başladı. İnsanın yüreği bu kadar acıya kolay kolay dayanamazdı. Onu gören Resulullah da gözyaşlarını tutamadı. Hz. Safiyye'deki iman ve teslimiyet gerçekten büyüktü. Musibetlere karşı Allah'a sığınmanın ifadesi olan şu âyeti okudu: "İnna lillah ve innå ileyhi raciûn. Sonra da kardeşine Cenab- Haktan rahmet ve mağfiret niyâzında bulundu. Az sonra Cebrail, Resulullaha gelerek Hz. Hamza'nın isminin göklerde "Allah ve Resulünün aslanı" şeklinde yazıldığını bildirdi. Resulullah bunu Hz. Safiyye'ye bir teselli olarak ulaştırdı. 59 yaşında ölümsüzlüğe kavuşan Hz. Hamza'nın üzerini örten elbise kısa geliyordu. Ayakları örtülünce başı, başı örtülünce ayakların açıkta kalıyordu. Resulullah, "Yüzünü örtünüz" buyurdu. Açıkta kalan ayakları üzerine de bir hırka koydu. Peygamberimiz başını kaldırıp Ashabına bakınca ağladıklarını gördü. Onlara, "Niçin ağlıyorsunuz?" diye sordu. Onlar, "Ya Resulullah! Amcana geniş bir kefen bulamadık da onun için ağlıyoruz" dediler.

"Şehitlerin en hayırlısı" diye tasvif ettiği Hz. Hamza için, Resulullah, "Melekleri gördüm, onu yıkıyorlardı" buyurdu. Uğrunda nice kahramanlar şehit veren İslâm dâvâsı günden güne ilerliyordu. Çünkü, fertler fâni, đâvâ bâki idi. İslâm dâvâsı kısa zamanda, çok büyük bir merhale katetmişti. Doğup büyüdükleri şehirden hicrete mecbur edilen Müslümanlar, şimdi muzaffer bir şekilde bu şehri fethe gidiyorlardı. Resulullah İslam dâvâsına büyük zarar veren erkeklerden altı, kadınlardan da dört kişinin nerede görülürse öldürülmesini emretmişti. Bu kadınlar arasında Ebû Süfyan'ın karısı Hind binti Utbe de vardı. Ne var ki, Hind'in kendisi de kocasından sonra Müslüman olmuştu. Fakat bunu henüz açıklamadığından, her an ölüm tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Bir yolunu bulup gizlice Resulullaha biata giden kadınlar arasına karıştı. Kıyafetini değiştirmiş ve yüzünü de örtmüştü. Resulullah’ın huzurruna varınca yüzünü açıp kendisini tanıttı. Geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyup İslâm’ı kabul ettiğini açıkladı. Resulullah da diğer kadınlarla birlikte onun biatını kabul etti. Vahşi, Mekke'nin fethinden sonra korkudan Taife kaçıp yerleşti. Fakat daha sonra Taifliler topluca Medine'ye gidip İslâm’ı kabul ettikleri zaman yeryüzü kendisine dar geldi. Oradan Şam ve Yemen taraflarına kaçmayı düşündü. Ancak birisi kendisine, "Ne üzülüyorsun, Vallahi o dinine giren tek bir kimseyi öldürmemiştir" deyince, Resulullahın huzuruna çıkmaya karar verdi. Medine'ye gitti ve şehadet getirip Müslüman oldu.

Resulullah, "Vahşî, otur ve bana Hamza'yı nasıl öldürdüğünü anlat" dedi. Vahşi'nin sözü bitince Resulullah kendisine, "Yazık, gözüme görünme" dedi. Çünkü o şefkatli Peygamber onu gördüğünde sevgili amcasını hatırlayacak, müteessir olacaktı. Vahşî de Resûlullah'ın emrine uyarak vefât edene kadar gözüne görünmedi.? Evet, İslâmiyet insanlık dinî idi. Tevbe eden, hak yolunu seçen kim olursa olsun, şefkatli sinesine alıyordu. İslâm Cehennem kapılarını kapayıp, insanlığa Cennet kapılarını açmak için gelmişti. Yeter ki, insan tevbe edip pişmanlık duysun, hidâyete erip İlâhî dergâha yönelsin.

Şehitlerin seyyidi, efendisi ünvanı yalnız Hz. Hamza'ya (r.a.) verilmiş bir ün vandır. Çünkü o, hak yolunda, İslâm uğrunda ve Peygamber Efendimizin önünde çarpışarak fânî hayatını fedâ etmiştir. Böylece "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz" meâlindeki âyet-i kerimenin ifâdesiyle, o ölmemiş, bu dünyadan çok daha rahat bir âleme, "şehitler hayatı"na yükselmiştir. Seyyidü'ş-Şühedâ olarak dünya durdukça yâd edilecek ve bütün şehitler kervanının önderi olarak şerefi Kıyâmete kadar artacak olan Hz. Hamza'nın (r.a.) himmetinin, İslâm’a hizmet edenlerin üzerinde olmasını Cenâb-ı Haktan niyâz ediyoruz.