Peygamberimizin üçüncü halifesi, haya ve edeb nümûnesi Hz. Osman, hayatta iken Cennetle müjdelenen bahtiyarlardan biriydi.

Osman ibni Affân (r.a) ashâb-ı kirâmın önde gelenlerinden olup, ilk Müslümanların dördüncüsü ve Hulefâ-yi Râşidîn’in de üçüncüsüdür. Fil Vak’ası’ndan altı sene sonra veya 574 senesinde Mekke’de dünyaya gelmiştir. Soyu Abdi Menâf’ta Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’le birleşir. Kureyş kabilesine mensup olup Emevî soyundandır. Annesi Ervâ bint-i Küreyz, Allah Rasûlü’nün halası Beyzâ’nın kızıdır.

HZ. OSMAN'IN MÜSLÜMAN OLUŞU

Hz. Ebû Bekir, ilk defa eski samimi dostları ziyaret ederek hak dini onlara anlatmağa başlamıştı. Bu dostlarından biri de Hz. Osman'dı. Hz. Osman yaratılıştan halim selim, iyi ahlâklı ve dürüst bir şahsiyetti. İslâm'ı kabule müsait bir mizaca sahipti. Hz. Ebû Bekir'i dikkatle dinledi ve anlattıklarına büyük bir alâka duydu. Sonra da birlikte Resululah'ın huzuruna gittiler. Peygamberimiz (a.s.m.), Hz. Osman'a, "Allah'ın ihsanı olan Cennete rağbet et. Ben sana ve bütün insanlara hidâyet rehberi olarak gönderildim. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur" dedi. Kur'ân-ı Kerim okudu. Hz. Osman ilahi kelâmın cazibesine kapıldı. Hemen kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Hz. Osman, daha sonralan bu hissiyatını şöyle dile getirir.

"Resulullahın lisanından duyduğum o ilk sözler, o kadar saf ve sade, o kadar tesirli idi ki, âdeta kelime-i şehadet ihtiyatsız olarak dudaklarımdan dökülüverdi."

Hz. Osman İslâm’la şereflendiği sırada 34 yaşında idi. Genç, nüfuzlu bir tüccardı. Hali vakti yerinde bir kimseydi. Müslüman olduğunu öğrenen amcası Hakem bin Ebi'L-Âs öfkesinden çıldıracak gibi olmuştu. Osman'ı bir direğe bağladı ve, "Bu dini terk etmedikçe sana hiç yiyecek vermeyeceğim" dedi. Fakat ölüm pahasına da olsa, onun dininden dönmeyeceğini anlayan diğer akrabaları araya girerek serbest bıraktırdılar. İslamiyet gelmeden önce Ebû Leheb'in oğlu Utbe, Peygamberimizin kızı Rukiyye ile evliydi. Utbe, Peygamberimizin yeni bir dini tebliğ ettiğini öğrenince gelip Peygamber Efendimize (a.s.m.) hitaben, "Senin kızını da, tebliğ ettiğin dini de istemiyorum" demiş ve Hz. Rukiyye’yi boşamıştı. Bunun üzerine Hz. Osman, Rukiyye'ye talip olmuş ve onunla evlenmişti.

HZ. OSMAN’IN HİCRETİ

Müşriklerin zulmünden dolayı Habeşistan'a hicret eden 15 kişilik kafile arasında Hz. Osman ve Rukiyye de bulunuyordu. Resulullah (a.s.m.), Hz. Osman'ın herkesten önce yola çıktığını duyunca şöyle buyurdu:
"Onların dostu ve hâkimi Allah'tır. Osman, Lút'dan (a.s.) sonra ailesi ile birlikte ilk hicret eden kimsedir." Hz. Osman, bir müddet Habeşistan'da kaldıktan sonra tekrar hanımı ile birlikte Mekke'ye döndü. Daha sonra da oradan Medine'ye hicret etti.

HZ. OSMAN’IN HAYÂSI

Hz. Osman'ın en bariz vasfi, edeb ve hayâsı idi. Hz Âişe'nin rivayetine göre, bir gün Resulullah, üzerine bir örtü çekmiş olduğu halde istirahat ediyordu. O sırada Hz. Ebû Bekir kapıya geldi, içeri girmek için izin istedi. Resulullah tavrında bir değişiklik yapmadan içeri girmesine izin verdi. Sonra soracağını sorup gitti. Daha sonra Hz. Ömer geldi, ona da aynı şekilde halini değiştirmeden izin verdi. Ondan sonra Hz. Osman huzura girmek için izin istedi. Bu defa Resulullah hemen doğruldu, toparlandı. Bunun üzerine Hz. Âişe, "Ey Allah'ın Resulü," dedi, "Ebû Bekir ve Ömer için toparlanmadığınız halde, neden Osman gelince hâlinizi değiştirdiniz?" Allah Resûlü şöyle cevap verdi: "Çünkü Osman çok hayâlı birisidir. Kendisinden meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?"

HZ. OSMAN'IN ZİNNUREYN LAKABINI ALIŞI

Hz. Osman, bütün arzusuna rağmen Bedir Savaşına katılamamıştı. Zira, hanimi Hz. Rukiyye ağır hasta idi. Peygamber Efendimiz mazeretini kabul ettiği halde, o, kalbinde Bedir'e iştirak edememenin üzüntüsünü hissediyordu. Hz. Rukiyye yakalandığı hastalıktan kurtulamadı, vefat etti. Bedir'de Müslümanların zaferi Hz. Osman'ın bu derin üzüntüsünü sevince çevirdi. Resulullah (a.s.m.) Bedir'den döndükten sonra Hz. Osman'a bir müjde daha verdi:
"Sen Bedirle katılmadığın halde bir şehid ecri aldın."
Daha sonra, Peygamberimiz, diğer kızı Ümmü Gülsüm'ü de H. Osman'a nikâhladı. Bundan sonra Hz. Osman "iki nur sahibi" mânâsına, "Zinnûreyn" lakabıyla anıldı. Ümmü Gülsüm'ün vefatından sonra da Peygamberimiz, "Eğer kırk tane kızım olsaydı, onları birer birer Osman'la evlendirirdim" buyurarak, hayâ timsâli olan damadını teselli etti.

HZ. OSMAN’IN CÖMERTLİĞİ

Medine'de kıtlık olduğu bir sırada Hz. Osman, Şam'dan yüz deve yükü buğday getirtmişti. Sahabe-i Kiram satın almak için yanına koştular. Ancak o, "Sizden daha iyi alıcım var. Sizden daha fazla kar veren var" dedi. Sahabiler bunu Hz. Ebû Bekir'e bildirip üzüldüklerini ifade ettiler. Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman'ı herkesten iyi tanıdığı için onlara şöyle dedi:

"O Resulullahın damadı olmakla şeref kazanmıştır. Cennette de onun arkadaşıdır. Siz onun sözünü yanlış anlamışsınızdır. Buyrun, beraber gidelim ve durumu kendisinden öğrenelim." Hz. Osman'ın yanına vardıklarında Hz. Ebû Bekir, "Ey Osman, Sahabiler sözlerine üzülmüşler. Ne dersin? Meselenin aslı nedir?" Hz. Osman şöyle cevap verdi: "Ey Resulullahın halifesi! Onlardan daha iyi alıcı olan biri, bire yedi yüz veriyor. Biz de buğdayı bire yedi yüz verene sattık." Hz. Osman bu sözleriyle kervandaki malını Allah yolunda sadaka olarak verdiğini ifade ediyordu.

Nitekim az sonra yüz deve yükü buğdayı Medine'de bulunan fakir Sahabilere karşılıksız olarak dağıtıverdi. Hz. Ebû Bekir buna çok sevindi ve Hz. Osman'ı alnından öptü. Hz. Osman, bir defasında Resulullahın evinde yiyecek kalmadığını haber almıştı. Derhal semiz bir koyun, bir miktar un ve yağ alarak Hz. Âişe'nin kaldığı eve götürdü ve şöyle dedi: "Ey mü'minlerin annesi! Resulullahın bunu diğer hanımları arasında paylaştıracağını sanıyorum. Asla yapmasın. Çünkü ben onlara da bunların aynısını göndereceğim." Peygamberimiz (a.s.m.) eve gelip durumu öğrenince, "Yâ Rabbi! Osman'ın geçmiş, gelecek, açık ve gizli bütün günahlarını bağışla!" diye dua etti.

Hz. Ali, Hz. Fatima ile evleneceği zaman, düğün masrafı yapmak için zırhını satılığa çıkartmıştı. Pazarda Hz. Osman'la karşılaştı. Hemen müjdeyi verdi. Sonra da mehir parası için zırhını satmak istediğini söyledi. Osman(r.a.) 480 dirheme zırhı satın aldı, parasını ödedi. Sonra Hz. Ali'ye döndü ve şöyle dedi:
"Ya Ali, Allah yolunda hizmet etmen için bu zırhı sana düğün hediyesi olarak veriyorum. Bu zırh ancak senin gibi bir İslâm kahramanına layıktır."
Hz. Osman'ın en büyük hususiyetlerinden birisi de cömertliğiydi. Hz. Osman servetini Allah yolunda harcamaktan çekinmezdi. Bir defasında Müslümanlar içecek su bulmakta sıkıntı çekiyordu. Rûme Kuyusunun suyundan başka atlı su bulamıyorlardı. Bu kuyu ise Yahudiye atti. Suyu Müslümanlara çok pahalıya satıyordu. Bu durum Peygamberimizi (a.s.m.) çok üzüyordu. Sahabîlerle beraber olduğu bir sırada, "Rüme Kuyusunu kim satın alırsa, Cennette de, onun benzer bir kuyusu olacaktır' buyurdu. Hz. Osman da oradaydı. Hemen harekete geçti. Yahudiyi buldu. Kuyuyu satın almak istediğini söyledi. Yahudi kuyunun tamamını satmaya yanaşmadı. Çok yüksek bir fiyata yarısını sattı. Hz. Osman sevinçle Peygamberimizin huzuruna çıktı, Kuyunun yanına satın aldığım ve Müslümanlara vakfettiğini söyledi. Resulullah (a.s.m.), "Osman'ın hayrı ne güzel hayırdır" buyurarak onu taltif etti. Hz. Osman bilahare kuyunun diğer yarısını da satın alarak tasadduk etti.

HZ. OSMAN'IN HALİFELİĞİ

Hz. Osman, Hz. Ömer devrinde de bütün gücüyle ona destek olmuş ve önemli hizmetlerin tedvirinde görev almıştı. Vefatını müteakip Hz. Ömer'in tayin ettiği şûra meclisi, Hz. Osman'ı halife seçti. Şûra şu zâtlardan meydana geliyordu: Abdurrahman bin Avf, Sa'd bin Ebi Vakkas, Talha, Zübeyr, Osman ve Ali (r.a.). Hz, Ömer'in oğlu Abdullah da bu heyette bulunuyordu. Hz. Ömer, vefâtını müteakip bu şûranın, içlerinden birisini üç gün içinde halife seçmesini vasiyet etmişti. Hz. Ömer'in teçhiz ve tekfininden sonra, heyet durumu iki gün boyunca müzakere ettiği halde bir türlü karara varamadı. Üçüncü gün Abdurrahman bin Avf, altı adaydan üçünün adaylıktan çekilmesini, geri kalan üçü üzerinde tercih yapılmasını teklif etti. Bunun üzerine Hz. Zübeyr, Hz. Ali'yi; Hz. Sa'd, Abdurrahman bin Avf; Hz. Talha da Hz. Osman'ı aday gösterdi. Abdurrahman bin Avf (r.a.) adaylıktan ferağat ettiğini açıkladı. Bunun üzerine seçim Hz. Osman ile Hz. Ali arasında kaldı. Daha sonra Hz. Abdurrahman her ikisi ile görüşmeler yaptı. Bu arada, sokaktaki adama, evdeki kadına ve mektepteki çocuğa varıncaya kadar herkesin görüşünü aldı Çoğunluk Hz. Osman'ı tercih ediyordu.

Hz. Abdurrahman daha sonra halkı mescide davet etti. Halifeliğe Hz. Osman'ı münasip gördüğünü açıkladı ve ona biat etti. Hz. Abdurrahman'dan sonra Hz. Osman'a bîat eden ikinci şahıs Hz. Ali oldu. Bunları diğer Müslümanlar takip etti. Hepsi de biat ettiler. Hz. Osman böylece 644 tarihinde halife seçildi.Hz. Osman'ın hilafetinin ilk altı yılı fetihlerle geçti. Bu zaman içinde Afrika'nın mühim bir kısmı fethedildi. İspanya'ya ilk Müslüman akınları başlatıldı. Kıbrıs fethedildi. Ayrica Hz. Ömer'in vefatını firsat bilerek isyan eden Ermenistan ahalisi itaat altına alındı, Taberistan fethedildi. Bu yılın en mühim bir hadisesi İslâm donanmasıyla Bizans donanmasının Akdeniz’de karşı karşıya gelmesi ve İslâm donanmasının 500 parçalık Bizans donanmasını bozguna uğratmasıdır. Bu zafer, Müslümanlara Akdeniz'de rahat manevra yapma imkânını kazandırdı. Müslümanlar Malta ve Girit adalarına çıktılar. Bu arada bir grup Müslüman Anadolu sahillerine çıkarken, diğer bir grup da İstanbul surlarına dayandı, Peygamber Efendimizin müjdesine layık olabilmek için gayret göstermişlerdi. Yine bu zaman zarfında idarede eyalet sistemi kökleştirildi. İslâm ülkesi mülki ve idarî olmak üzere iki sisteme ayrıldı

KUR’AN-I KERİM NÜSHALARININ ÇOĞALTILMASI

Hz. Osman'ın gerçekleştirdiği büyük ve tarihî hizmetlerinden birisi ve en mühimi, şüphesiz Kur'an-ı Kerim nüshalarının çoğaltılması işidir. O sıralar Ermenistan ve Azerbaycan fethine katılmış olan Sahabeler arasında Kur'ân-Kerim'i okuma hususunda bazı farklı görüşler ortaya çıkmıştı. Çünkü Irak ordusunda bulunanlar, İbni Mesud Dan; Şam ordusunda bulunanlar da, Ubey bin Kâb'tan Kur'ân okumayı öğrenmişlerdi. Aradaki küçük farklılıklar sebebiyle Huzeyfetü'l-Yemanî Hz. Osman'a gelmiş: "Bu ümmet Yahudî ve Hıristiyanlar gibi ihtilâfa düşmeden önce onların imdadına yetiş" demişti.

Bu müracaat üzerine, Hz. Osman, hemen bir istişare meclisi topladı. Bu heyet, yardımcılarıyla birlikte on iki kişiden müteşekkildi. İleri gelenleri Zeyd bin Sabit, Abdullah bin Zübeyr, Said bin As ve Abdurrahman bin Hâris (r.a.) idi. Heyet, Hz. Ömer'in evinde ve Hz. Hafsa'nın himayesinde olan Kur'ân nüshasını, Hz. Ebû Bekir zamanında toplatılan nüsha esas alınarak beş (veya yedi) nüsha olarak çoğalttı. Çoğaltılan bu nüshalar Kûfe, Basra, Sam, Mekke, Yemen ve Bahreyn'e gönderildi. Bir nüsha da Medine'de bırakıldı. Bu nüshaya "imam" adı verildi.

HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLİŞİ

Edeb, hayâ ve fazilet timsali, İslâmın üçüncü halifesi şehadetinden bir gün önce rüyasında Peygamber Efendimizle (a.s.m.) birlikte Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'i gördü. Peygamberimiz kendisine hitaben, "Biz oruçluyuz, seni de iftara bekliyoruz" buyurmuştu. Hz. Osman uyandıktan sonra o gece hemen oruca niyet etti. Sevinçliydi. Çünkü artık Allah ve Resulüne kavuşma günü gelmişti. O gün Cuma idi. Kur'ân okumaya başladı. Bozgunculardan birkaçı tam bu sırada fırsat bulup içeri daldılar. Hz. Osman'ı şehid ettiler. Hz. Osman'dan akan kanlar, okuduğu Kur'an'ın üzerine damladı. Böylece Peygamber Efendimizin istikbale ait bir mucizesi daha gerçekleşmiş oluyordu. Çünkü onun haksız yere şehid edileceğini haber vermişti.