İbni Rüşd, 1126 yılında Endülüs Medeniyeti'nin başkenti Kurtuba'da doğdu. Batılı kaynaklarda ismi Averroes olarak geçen İbni Rüşd'ün hem babası, hem dedesi Kurtuba Kadılığı yapmıştı. İlk derslerini babasından aldı. Endülüs'te âdet olduğu üzere, Malikiliğin temel eseri Muvatta'yı ezberledi. İbni Beşküval'den fıkıh ve hadis dersleri aldıktan sonra, matematik ve tıp eğitimine başladı.

İbni Rüşd'ün gençlik dönemine rastlayan yıllarda, Endülüs'te Kuzey Afrika Devleti olan Muvahhidlerin hakimiyeti vardı. Daha önce de, 1031 yılında Endülüs Emevi Devleti yıkıldığı zaman kurulan Küçük Emirlikler, Hıristiyan saldırılarına karşı koyamayınca o zamanın en güçlü devleti Murabıtlar'dan yardım istemişti. 1090 yılından itibaren 60 yıl Endülüs'ü hakimiyeti ve korumasına alan Murabıt'lar yıkılınca, onların yerine Muvahhidler geçti. 1150'den başlayarak 80 yıl süren bu dönemde, Müslümanlar Hıristiyan Krallıklara karşı önemli zaferler elde ettiler. Böylece Kurtuba ve İşbiliye gibi önemli şehirler düşman saldırısından kurtuldu.

Muvahhid Sultanı Halife Abdülmü'min el-Kumi'nin kurmuş olduğu medreseleri görmek üzere, 27 yaşında gittiği Merakeş'te astronomi ile ilgili çalışmalar yapan İbni Rüşd daha sonra tekrar Kurtuba'ya döndü. Hayatının dönüm noktası, kendinden yirmi yaş büyük filozof İbni Tufeyl ile tanışması oldu. 1169 yılında İbni Tufeyl kendisini Merakeş'e davet ederek yeni Halife Ebu Yakup ile görüştürdü.

Şehzadeliğinden beri ilim meclislerinde bulunmuş, çok kitap okuyan, özellikle tıp ve felsefeye ilgi duyan Sultan Ebu Yakup, Aristo'nun eserlerinin Arapça tercümesini okuyor fakat anlayamıyordu. Özel hekimi olan filozof İbni Tufeyl'den bu eserlere açıklama yazmasını istiyordu. Ancak yaşlı olduğunu ileri sürerek bu görevi kabul etmeyen flozof, bu işi en iyi yapacak kişinin İbni Rüşd olduğunu halifeye söyledi. Ebu Yakup, İbni Rüşd ile yaptığı sohbetlerin sonunda onun bu şerhleri yapacağına kanaat getirdi. Aristo'nun kitaplarına şerh yazma görevinin yanı sıra, onu İşbiliye Kadısı olarak tayin etti. İbni Rüşd de hemen çalışmalarına başladı. İlk olarak Aristo'nun Ecza'ül-Hayevan adlı kitabına şerh yazmaya başladı.

İki sene sonra 1171 yılında dedesi gibi Kurtuba Başkadısı olan İbni Rüşd, şerh çalışmalarına aralıksız devam ederek önemli eserlerini telif etti. 1182 yılında Halife onu özel hekimi olmak üzere Merakeş'e davet etti. Bu daveti kabul eden İbni Rüşd, halife ölünce yerine geçen oğlu Ebu Yusuf'un devrinde de Merakeş'te kaldı. Halife 1195'te Kastilya ile savaşmak üzere Endülüs'e geçince o da beraber gitti.

Bu tarihten sonra İbni Rüşd, bazı yazıları ve sözleri üzerine hakkında yapılan şikayet ve dedikodular yüzünden halifenin gözünden düştü. Halife Ebu Yusuf, savaş ortamını da göz önüne alarak muhtemel bazı siyasi olayları önlemek için İbni Rüşd ile bazı tanınmış âlimleri Kurtuba'ya 73 kilometre mesafedeki Elisane'ye sürgüne gönderdi. Savaştan sonra filozof affedildi ve yeniden Merakeş'e çağrıldı. Tekrar halifenin yanına giden İbni Rüşd, kısa bir zaman sonra 1198'de vefat etti.

***

İbni Rüşd, henüz 15 yaşında olan Mürsiyeli Muhyiddin İbni Arabi'nin babasına kendisiyle tanışmak ve görüşmek istediğini söylemişti.

İbni Rüşd bu görüşmede şöyle sormuştu:

- Senin keşf ve feyz-i ilâhîde bulunduğun şey, mantığın bize verdiği şey ile aynı mıdır?

İbni Arabi ona şöyle cevap vermişti:

- Hem evet, hem de hayır! Bu evet ve hayır arasında, ruhlar yerlerinden, boyunlar bedenlerinden ayrılırlar.

İbn Rüşd, İbni Arabî'nin bu cevabı karşısında sararıp, titredi ve birden sanki elli yaş ihtiyarladı.

Bu görüşmenin sonunda İbn Rüşd şöyle demişti:

- Senin gibi bilgisiz olarak halvete girip oradan bilgiyle çıkan birini tanıttığı için Allah'a binler şükürler olsun. Zira, artık bu gibi hâllerin erbâbı kalmadı ve biz hiç görmedik!

İbni Arabi de ona:

- Allah'a hamdolsun ki işte, biz bu devirde bunlardan biriyiz, diye karşılık vermişti.

***

Batılılar Averroes adını verdikleri İbni Rüşd'ün fikirlerine o kadar değer verdiler ki, 13. yüzyıldan itibaren yeni bir felsefi akım meydana geldi. Averroism (İbni Rüşdcülük) adını verdikleri bu ekol önce Paris ve Londra'da, 14. yüzyıldan itibaren de İtalya'da özellikle Bologna Üniversitesi çevresinde çok geniş bir taraftar kitlesi buldu. İlahi Komedya yazarı Dante bile, İbni Rüşd'ün "De Anima" şerhinde ileri sürdüğü görüşlerden çok etkilendi.

Aristo'nun eserlerine yazdığı şerhlerin 28 adedinin Arapça nüshası, 10 adedinin de Latince ve İbranice tercümeleri günümüze ulaşmıştır. İbni Rüşd bu şerhlerde Aristo'dan alıntılar yapmakla birlikte çoğu zaman kendi görüşlerini açıklamıştır.

İbni Rüşd'ün dini konularda en meşhur kitabı olan Bidayetü'l müctehid adlı eseri Maliki fıkhına aittir. Faslul Makal ise, din ile felsefenin, vahiy ile aklın nasıl telif edileceğini anlatır. Tehafütü Tehafüti'l-felasife adlı eseri, İmamı Gazzali'nin Tehafüti'l-felasife (Felsefe'nin Tutarsızlığı) adlı eserine yazdığı reddiye ve eleştiridir. Tıp alanındaki en önemli eseri El-Külliyat fit-tıb adlı kitabı, batıda "Colliget" adıyla tanınmıştır. Her hekimin kendi devrindeki bilgileri uygulayabileceğini ifade eden İbni Rüşd “Biz ancak bugün için bildiklerimizi söyleyebiliriz, kesin olarak bilemediğimiz birçok şeyi ise gelecekte bilmemiz mümkün olacaktır” demektedir.

Rönesans'a kadar İtalya'da kuvvetli bir İbni Rüşdcülük akımı devam etmiş olup, özellikle Padoa Üniversitesi çevresinden çok önemli temsilcileri çıkmıştır. Latin Averroismi'nin yanı sıra, İspanya, İtalya ve Fransa'daki Yahudiler arasında da çok yaygın bir İbni Rüşdcülük akımı meydana gelmiştir. Endülüslü Yahudi âlimi filozof ve hekim Musa bin Meymun'un İbni Rüşd'den bahsetmesi, birçok mütercimin onun eserlerini İbranice'ye çevirmesine sebep olmuştur.

İbni Rüşd'ün günümüze ışık tutan bazı sözleri:

"Nerede olursak olalım ilim ana yurdumuzdur, cehalet yabancı bir yer."

"Fikirlerin kanatları vardır, kimse insanlara ulaşmasını engelleyemez."

"Kimseden daha iyi olmadığınızı anlayacak kadar mütevazi, herkesten farklı olduğunuzu kavrayacak kadar bilge olun."