Şeyh Muhyiddin’nin (ks), Fütûhât-ı Mekkiyye’sinden (Ekrem Demirli çevirisiyle) yapa geldiğimiz seçmelerin bir yenisini, bu kez, söylenişlerindeki açıklık, netlik nedeniyle, özel bir yoruma başvurmaksızın sunacağız:

Şeyh Muhyiddin İbnü’l-Arabî diyor ki:

“Bazen bir şeyi yapmak değil, yapmamak günah olabilir. (...) Kulun yükümlü olduğu bir şeyi yapmakta veya yapmamakta Allah’a ait bir hak vardır.” (FM, 4/332)

“Sebepler, âlemdeki herkesi köleleştirmiştir.” (FM, 4/356)

“Zuhur ve görünmenin aslı, iddiadır.” (FM, 4/377)

“Yapmamada herhangi bir iddia yoktur. Geride –iddianın konusu olarak- yapmak kalır.” (FM, 4/379)

“Mal, insan tarafından çocuk gibi sevilir.” (FM, 4/416)

“Düşünen nefs için hâl, hayvani nefs için mizaç gibidir. Mizaç beden üzerinde hükümran olduğu gibi, hâl de nefs üzerinde hükümrandır.” (FM, 4/431)

“Kemâl eksiklik kabul etmez.” (FM, 4:446)

“İnsanın kemâli sadece aklındadır. (...) Akıl bakımından yetkinleşmek, insanın, Allah’ın üzerindeki haklarını bilip onları yerine getirmeye çalışması demektir.” (FM, 5/22)

“Ameller maldır. Amellerin kârı ise, onlardan oluşan suretlerdir.” (FM, 5/24)

“Aruz, insanın kendi niyeti olmaksızın yaptığı iyiliklerden insana gelen şeydir.” (FM, 5/29)

“Beyazlık anlamındaki iman, bir karışım olmaksızın sadece Allah’a tahsis edilmiştir. Kızıllık ise içtihatla ortaya çıkan araştırmalardan kaynaklanır ve o aklın yargısıdır. Aklın araştırması ise, hayal yönünden duyuyla karışmıştır. Çünkü akıl fikir gücünden, fikir gücü hayalden, hayal ise duyunun veya musavvire gücünün verisine göre duyudan –ilgili verileri- alır. Duyu verisi kesindir, fakat bu kesinliğe zarar veren kuşkuya maruz kalır. Bu nedenle, kızıl şafağı içtihadın araştırmasına ait saydık. Çünkü kızıllık, beyazlık ile siyahın karışımından meydana gelmiş bir renktir. Bu özel bir karışımdır.” (FM, 5/54)

“Zevk, ilahi tecellinin kaynağıdır. Devam ettiğinde ise ‘içme’ adını alır. Zevk-tatma, bir şeyi tadan insanda meydana gelen bir ilişkidir / nispet.” (FM, 5:56)

“Yokluğun yokluğu da varlık demektir.” (FM, 5/93)

“Bütün hakikatlerin kendine özgü bir iyiliği ve kendine ulaştıran bir yolu vardır.” (FM, 5/107)

“Herkes kendi yaptığının rehinidir. Ve herkes kendi adına mücadele eder: Her insanın yükümlülüğü boynuna asılmıştır.” (FM, 5/120)

“Sefer kelimesi isfar’dan gelir. İsfar, zuhur ve görünmek demektir.” (FM, 5/124)

“Bilgi, terimleri bilmektir. Tasdik ise bileşikleri (önermeleri) bilmektir. Tasdik, bir şey ile diğerinden haber vermek üzere bir terimi başka bir terime yüklemek demektir.” (FM, 5/149)

“Nefs, (...) özel anlamıyla doğadır ve bütün cisimler âlemin varlığı kendisine dayandığı için özü gereği İlah ile didişir. Doğa âlemi olmasaydı, cisimler âlemi dışta var olmayacaktı. Bu nedenle doğa –ve nefs- böbürlenmiş ve gurura kapılmıştır.” (FM, 5/181)

“Allah, kendisi için güzelleşmeye en layık kimsedir. Kokuları güzelleştiren ve onlardaki çirkinliği gideren nesneleri kullanmak, güzelleşmenin bir parçasıdır.” (FM, 5/201)

“Evlerin –mescitlerin- Allah’a tahsisinin yegâne yararı, doğanın hazzının ona katışmasını engellemektir.” (FM, 5:224)

“İnsan Rabbi için yaratılmış iken, eşya insan için yaratılmıştır. Binaenaleyh insan Rabbini talep ederken, eşya insanı talep eder.” (FM, 5/300)

“Suret kendisine tanık değildir.” (FM, 5/336)

“Hayret vardır ve yeri bilinmez. Ayrıca hayretin kimin adına var olduğu, hükmünün kimde ortaya çıktığı da bilinmez.” (FM, 5/356)

“Kendinde Bir’i arayan kimse hayrete düşer. Çünkü o arayan ve arananda bulunan çokluk ve toplamdan ayrılmayı beceremez.” (FM, 5/391)

“İlahi genişlik nedeniyle varlıkta tekrar yoktur.” (FM, 5/408)

“Tahayyül edilen anlamların bedenlenmesi, din ve akıl bakımından reddedilmemiştir.” (FM, 5/419)

“Sana, suretini kendisinde gördüğün her şey aynadır.” (FM, 6/30)

“Hakikat birdir, iki yönü yoktur, bununla beraber hükümde farklılık vardır. Hakka ait bu özellik nedeniyle âlem çift tabiatlı olarak ortaya çıkmıştır: (...) Zâhir ve bâtın.” (FM, 6/91)

“Tecelli, ancak suretlerde gerçekleşebilir. Gözdeki ilahi amel ise gözün ilişmesi esnasında gerçekleşir.” (FM, 6/66)

“Sizin amelleriniz her gün elçilerdir / Bize gelen, tıpkı kervanlar gibi.” (FM, 6/91)

“Hadis: Nimetleri söylemek bir şükürdür.” (FM, 6/128)

“İstediğim şey hakkında tamahkârım / Kaçtığında ise neyleyim tamahı.” (FM, 6/267)

“Allah’ın kendisinden talep ettiği şeyi bilmeyen bir adam, kulluk payını nasıl bilebilir ki?” (FM, 6/367)

“Elifte bütün harflerin şekilleri açılır. Çünkü şekillerin esası çizgidir. Çizginin esası ise noktadır.” (FM, 7(42)