Tarih boyunca ideolojiler insanı kendi başına bırakmamıştır. Her biri... İnsanın dünyada arzu ettiği mutluluğu, bir "kızıl elma" şeklinde göstermiş... Sembolleştirmiş ve ortak hedef haline getirmeyi başarmıştır.

Şu da enteresan bir gerçektir ki... Hedef gösterenler haricinde, ideolojilerde hedefe ulaşan hiç olmamıştır. İdeolojiler zamana ve zemine göre toplumun her safhasında ortaya çıkar. Bir kapsama alanı gibi alanına giren herkesi etkiler. Devrini ve miadını tamamlayınca da tarihteki yerini alır.

İdeoloji toplumla iç içe ve toplum içindir... Böyle olunca topluma ulaşmak ve toplumla bir hedefe ulaşmak isteyenlerin başvuracakları en önemli ikinci adrestir...

İdeolojide... Bireyler başka konularda beklenti içinde iken karşılarına bambaşka bir sonuç çıktığını görür...

Lakin, iş işten geçtikten sonra anlar bunu... Bu gibi durumlar için "Bağde harab'ül Basra" deyimini kullanırlar. Yani gerçek anlaşılmıştır ama neyleyeyim Basra harap olduktan sonra demektir...

Örneğin kurtuluş savaşında yurdu savunan... Dumlupınar'da savaşan... Anadolu'dan varını yoğunu, çoluk çocuğunun nafakasını dahi sırtlanıp getiren koç yiğitlerin amacı nedir?

Düşmanı yenip ileride Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak mıdır?

Hayır... Onların ideolojisi... Kurtuluş Savaşı'nda vatanın ve dinin elden gitmemesiydi. Ama kurulan devletin ilk işi, dinle devletin ilişkisini kesmek olmuştu.

Bir başka açıdan ideolojiler... Kimi insanları bayraklaştırır... Onları topluma örnek gösterir. Ama örnek gösterilen kimselerin çoğunluğu hayatını bu uğurda bir şekilde kaybetmiş olanlardır.

Yani gerçekte onlar yok olmuştur. Kaybolmuştur... Kaybetmiştir...

İstismarcılar onların adını, hem de pek pişkince diğer insanları yönlendirmede kullanır. Hem de ateşe serpilen gazyağı gibi toplumu gaza getirmede çok da etkili olurlar.

Tabii amacına ulaşmak isteyenler bu isimlerden ekstra kazanç da sağlar. Milyonlara o isimleri "kahraman" olarak servis yapar.

Oysa bu ölenlerin ailesi ne haldedir? Anası babası ne haldedir? Kardeşleri ne haldedir? Varsa çoluk çocuğu ne haldedir, kimse ne arar ne sorar?

Bu durum ideolojinin peşinden koşan binlerin, yüz binlerin, milyonların aklına bile gelmez.

Bu ülkede yakın tarihimizde sağ sol meseleleri yüzünden nice "marka" olmuş, aslında ideolojilerce markalaştırılmış Deniz Gezmiş gibi isimler, genç yaşta, hayatlarının baharında bireysel olarak yok olmuşlardır.

"Fikirleriyle yaşıyor" sözleri tam bir ideolojik aldatmacadır.

İnsan, kendisine Allah'ın bahşettiği ömrü onun. rızası doğrultusunda sağlık sıhhat ve afiyet üzere yaşamakla mükelleftir. Yani sorumludur. Kimse, kimsenin gazına gelerek bedenini boş hayaller peşinde heba edemez. Yok edemez...

Bu insanın bir kere yaratılışına terstir.

Niçin ben senin için ölüyorum? Sen benim için niye ölmüyorsun? Ya da niçin birbirimiz için ölmek zorundayız? Ölmeden amaca ulaşmanın yolunu niçin aramıyoruz?

Bu gibi sorular ideolojilerde pek hazzedilmez.

Oysa insan...

Kendi bedeninden de sorumludur. Sadece onun yemesinden içmesinden, giyinmesinden değil, yaşayış biçiminden de kendine karşı sorumludur.

İdeolojiler, insanı yönlendirme veya diğer adıyla güdüleme aracı olma konusunda günümüzde de vazgeçilmezliğini sürdürür.

Örneğin 2000'li yıllarda Yugoslavya'dan başlayıp Gürcistan, Ukrayna ve Romanya, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan gibi bazı ülkelerde değişik isimlerle insanları yönlendirmiştir ideoloji...

Gürcistan'da "Gül Devrimi", Ukrayna'da "Turuncu Devrim" Kırgızistan'da "Lale Devrimi" adında çıkmıştır ortaya...

2011 'de Kuzey Afrika'da Tunus, ardından Mısır, ardından Libya ve Suriye gibi ülkeleri içine alan Arap Baharı ismine dönüşmüştür...

Bu ideolojileri insana sunanların amacı nedir? Görünüşte nedir?

İnsanlara demokratik hak ve özgürlük getirmektir. İnsanı bireysel huzur ve mutluluğa kavuşturmaktır... Bu amaçla milyonlar sokaklara dökülür... Dökülmüştür...

Peki bu açıdan bir bakıldığında... Sokaklara dökülen ve gaza gelip yönlenen insanlar amacına ulaşmış mıdır?

Örneğin İrak'ta Saddam'ın devrilmesinin ve idam edilerek öldürülmesinin, ona karşı isyan eden milyonlarca Irak insanına ne faydası olmuştur?

Yine sakin bir ortamda yakalayıp linç edilerek öldürülen Kaddafi'nin öldürülmesinde pay sahibi olan linç ellerinin sahipleri bu linç karşısında bireysel olarak ne kazanmıştır? Libya halk olarak ne kazanmıştır?

İrak'ın petrolleri ve alt yapısı, yeniden inşası ve aklınıza gelebilecek her türlü ticari ekonomik ve sosyal statüler bu yönlendirmeyi yapanların kontrolüne geçmiştir.

Dünyanın en kaliteli petrolü ve diğer yeraltı kaynakları Kaddafi daha linç edilirken paylaşılmaya başlanmıştır.

Bu örneklerden amacımız ne Saddam'ın, ne de Kaddafi'nin veya Hüsnü Mübarek'in haklı olup olmadığını dile getirmek ve onları savunmak için değildir. Aksine bu açıdan bakıldığında onlarda kendi çapında ideolojilere ram olmuş insanlardır.

Nitekim Sultan II. Abdülhamit Han, kendisini İngiliz oyunuyla tahttan indirmek için gelen İttihat ve Terakki'nin aldanmış güçlerine karşı korumak isteyen muhafız bölüğünün komutanına demiştir ki:

“Kılıcını kınına sok!, Kardeş kanı dökülmesini istemiyorum.”

Kendi tahtını, evlâtlarının kanının dökülmesine feda edecek kadar aklıselim bir padişah ile gözünü ihtiras kör etmiş insanların hali tabii ki kıyas olmaz.

Burada bizi ilgilendiren kısım nedir?

İnsanların ideoloji ile yönlendirilmesinde...

İnsanlar değil ideolojiyi zemin ve zaman göre, devir ve imkâna göre kontrol eden veya edebilenler sonuçta kazançlı çıkmaktadır.

İkinci önemli bakış açısı da bu tür organizasyonlar insan ömründe bir dönem, bir fasıldır.

Şöyle ki, Irak'ta adına bahar denilen, barış denilen, demokrasi denilen bir savaş tufanı yaşanmış, ölenler öldürülmüş, kalanlar iktidardan el çektirilmiş, Irak'ın yönetimi bir başka isim ve şekil altında başka güçlerin yönetimine geçmiştir.

Iraklı bir insan için bu yaşanılanlar onun ömründe beş altı yıllık bir süreçtir. O süreçten önce de Iraklı insan kendi halinde kendi işinde ve gücündeydi.

O süreçten sonra da hayatta kalabilen ve ülkesini kasıp kavuran hengâmede bireysel dengesini koruyabilenler hayatına kaldığı yerden devam etmenin mücadelesini vermektedir.

Yani? Oradaki bireysel insan için ne değişmiştir?

Toprak aynı toprak, ırmak aynı ırmak, gök aynı, yer aynıdır...

Ama oradaki insanın yeraltı ve yer üstü kaynaklarını A firması yaparken, bugün B firması yapmaya başlamıştır. Yönetimde düne kadar Saddam'a selâm dururken bugün Talabani'ye selâm durulmaktadır.

O zaman şu soruya iyi cevap vermek akıllı her insanın bireysel menfaati gereğidir.

"Beni çeşitli söz ve hareketlerle... İletişim yöntemleriyle galeyana getirip heyecanlandırarak birilerinin üstüne göndermek isteyenden çıkarım ne olacak?

Yine: “Beni üstüne gönderildiğim kimsenin üstüne gitmezsem çıkarım ne olacak?”

Aksine zararı da bu şekilde düşünmek gerekir.

Ve şu soruya kesinlikle cevap bulunmalıdır:

“Ben bu gibi aksiyon işlerde olayın öznesi miyim, nesnesi mi?”

Bugün Arap Baharına dışarıdan baktığımızda görmekteyiz ki bölge insanının tamamı... Ölen de öldüren de... Vuran da vurulan da...

Gelişen olayların nesnesidir.

Özne olanlar orada değildir...

Horoz dövüşçülerinin horozla birlikte meydanda olmadığı ama kenarda heyecanla sonucu merak ettiği gibi...

"Bencillik yapma" cümlesi kişiliğin özünü ve özgür gelişimini kısıtlayan en güçlü ideoloji araçlardan bir tanesidir!!!