Geçtiğimiz günlerde Türkiye Diyanet Vakfı, sanatçılardan, sporculardan ve fenomenlerden oluşan bir ekiple birlikte İdlib’deki çadır kentleri ziyaret etti. Türkiye Diyanet Vakfı’nın yaptığı köyleri gezdi, savaşta annesini ve babasını kaybetmiş yetimler için inşa edilmiş yetimhaneler ile okulları dolaştı.

Bu etkinlikte bende vardım. Sanatçı Murat Kekilli, Resul Aydemir, milli basketbolcu Furkan Aldemir, USMED Başkanı Said Ercan, Mehmet Ardıç, Abdi Baktur, İçişleri Bakanı Danışmanı Feridun Özdemir ve eşi Suna Özdemir hanımefendi etkinliğe katılan bazı isimlerdi.

İdlib’de Yaşam Nasıldır?

İdlib’eCilvegözü sınır kapısından geçtik. Reyhanlı’da yıl 2021 iken birkaç kilometre Suriye tarafına geçtiğinizde yıl 1400’ler oluyor… Orada elektrik, su, doğalgaz, telefon, internet yok. Yol ve altyapı yok. Şehrin merkezi çadır kentlere nazaran daha yaşanır seviyeye sahip. En azından alışveriş yapılabilecek dükkânlar bulunuyor. Yollar en son savaştan önce yapılmış olacak ki asfalt çoğu yerde parçalanmış. Büyük çukurlar oluşmuş. Araçlar bu çukurlardan geçerek ilerlemeye çalışıyor.

Mülteciler, çadır kentlerde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Çadır dediğimiz ise, bezden ve battaniyeden dikilmiş, ağaçlarda tutturulmuş hiç de insani olmayan yaşam alanları… Sel altında kalmış bir çadır kenti ziyaret ettik. Dev çöp yığınlarının olduğu yerden gelen sel çöpün tüm pisliğini çadırların içerisine doldurmuştu. Gittiğimizde sular biraz olsun çekilmişti ama yine de ayağınız bileğine kadar çamur içine batıyordu. Murat Kekilli ile birlikte yaşlı bir kadının çadırına gittik. Kadının kimsesi kalmamış, yalnız şekilde bir çadırda yaşamaya çalışıyor. Sel suyunun dolmasıyla çadır da yaşanacak seviyeden çıkmıştı. Yatabileceği tek bir döşeği vardı ki o da sırılsıklamdı.

Neredeyse her çadır aynı durumdaydı ve insanlar orada kışın soğuğunda çoluk çocuk yaşamaya çalışıyorlardı. Çadırlarda herhangi bir insani ortam bulunmuyor. Elektrik, su, ısınma yok. Banyoları yok, yemek yapabilecekleri bir ocakları yok. Tuvalet ihtiyacını ise 20-30 çadırın ortasına bir metre karelik yaptıkları kulübeler içerisinde gideriyorlar var orası da bakılır gibi değil.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın Yaptığı Briket Konutları Gördük

Türkiye Diyanet Vakfı, bağışçıların emanetleriyle bölgede daha yaşanır konutlar inşa etmiş. Köy formunda oluşturulan ve sel sularının dolmaması için yamaç kayalık alanlara inşa edilen evler bölgenin en konforlu yapıları. Yerden 1, 1.5 metre yükseklikte, birden çok odalı inşa edilen evlerde; tuvalet ve banyo da bulunuyor. Ayrıca çatısında bir güneş paneli ve su deposu olan bu evler tam bir gecekondu formunda yapılmış. Diğer STK’ların inşa ettiği yapılara bakıldığında son derece güvenli ve kaliteli. Bu tarz bir yapının maliyeti ise yaklaşık 1000 dolar civarında.

Yetim Kamplarını ve Okulları Ziyaret Ettik

Türkiye Diyanet Vakfı yine bağışçılarının emanetleriyle oralarda harika okullar ve yetim kampları da inşa etmiş. Annesi, babası savaşta ölmüş, 0 ila 14 yaş aralığındaki çocukların barınmadan güvenliğe her türlü ihtiyacının giderildiği, ana dilinde eğitim verildiği güvenli, dört tarafı kapalı yetim köyleri kurulmuş. Burası diğer gezdiğimiz yerlere nazaran hem çok daha güvenli hem de çok daha yürek yakan bir özelliğe sahip çünkü burada yetimler var…

Yetimlerin Anne Baba Özlemi

Yetim kampına girdiğimiz anda yüzlerce çocuk üzerinize doğru koşup hemen size sarıldı elinizi tuttular. Çocuklar gözlerinizin içine hasret ve sevgiyle bakıyorlardı. İlk anda afalladım, neden böyle davrandıklarına bir anlam veremedim ama bir süre sonra nedenini kavrıyorsunuz. Annesi, babası savaşta ölen bu çocukların her türlü bedeni ihtiyacını gideriyor olsak da ruhlarının aç olduğu gözlerinden okunuyor.

Gelip elinizi tutuyorlar, sarılıyorlar, sizden sevgi ve şefkat istiyorlar. Onlarla oyun oynamanız, sevmeniz, onlara hediyeler vermeniz müthiş mutlu ediyor. Gofret hediye ettim. Paketi açıp içinden bir gofret çıkartıp bana yedirdi. Bundan da o kadar çok mutlu oldu ki size onun gözlerindeki mutluluğu tarif edemem. Daha sonra yetimlerle öğle yemeği yedik, yanınızda oturup kendi yemeklerinden bir lokma alıp size yediriyorlar.

İdlib’den Türkiye’ye geçtiğimiz anda ilk dediğimiz “Oh be iyi ki devletimiz var.” oluyor. Orada bir iktidar, bir belediye, bir yönetim yok. Askeri de, polisi de, hâkimi de bölgesel yönetimler şeklinde bulunan örgütler. Anlatılacak o kadar çok şey var ki, bir yazıya sığmaz. Günlerce anlatabilirim ama ne kadar anlatırsam anlatayım o ortama gitmeden, o havayı koklamadan empati yapmak mümkün değil…

Engin Dinç

USMED AR-GE Başkanı