İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in "Hayatımın amacı İsrail topraklarını inşa etmek ve bizi tehlikeye atacak bir Filistin devletinin kurulmasını engellemektir" ifadesi, İsrail’in iki devletli çözüm karşıtı politikasını açıkça gözler önüne sermektedir. Bu açıklama, sadece siyasi bir tercih değil, İsrail için bir "ulusal ve varoluşsal" meseledir. Peki, bu varoluş mücadelesi neden iki devletli çözümün önünde büyük bir engel oluşturmaktadır? İsrail’in Batı Şeria’daki stratejik çıkarları, ideolojik yapısı ve yerleşim politikaları göz önünde bulundurulduğunda bu sorunun yanıtını daha net anlamak mümkündür.
Batı Şeria'nın İsrail için Stratejik Önemi
İki devletli çözüm, İsrail’in Batı Şeria’daki stratejik, ideolojik ve varoluşsal çıkarları göz önüne alındığında, İsrail açısından kabul edilmesi mümkün olmayan bir seçenek olarak durmaktadır. Smotrich’in açıklamaları, İsrail’in bu konuda ne kadar katı bir tutum sergilediğini açıkça göstermektedir. Batı Şeria’nın stratejik önemi, yasadışı yerleşim birimleri ve işgal hükümetinin ideolojik yapısı, İsrail’in bu toprakları Filistin’e bırakmasını imkansız hale getirmektedir.
Batı Şeria, İsrail açısından yalnızca bir toprak parçası değildir. Su kaynaklarıyla, güvenlik, askeri kontrol ve demografik yapı gibi unsurlarla doğrudan bağlantılı stratejik bir bölgedir. Batı Şeria’daki dağlık araziler, İsrail’in savunma hattı olarak gördüğü ve stratejik olarak kontrol etmek istediği bölgelerdir. İsrail ordusu, Batı Şeria’nın askeri olarak kontrol edilmesinin güvenlik açısından hayati olduğunu vurgulamaktadır. Batı Şeria'nın, özellikle yüksek rakımlı alanlarının stratejik önemi, İsrail’in bölgedeki egemenliğini pekiştirmek için Batı Şeria'yı elinde tutma arzusunu açıklamaktadır. Bu stratejik konumun, İsrail'in savunma mekanizmalarının bir parçası olarak görülmesi, bu toprakların Filistin devletine devredilmesi fikri, İsrail’in güvenlik endişelerini tetiklemektedir.
Bu stratejik önem, İsrail’in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini devam ettirme ve bölgedeki yasadışı yerleşimlerin genişletilmesi politikalarının arkasındaki itici güçlerden biridir. İsrail, bu topraklarda bağımsız bir Filistin devleti kurulmasının kendi güvenliğini tehlikeye atacağını ve bölgedeki Yahudi yerleşimcilerin varlığını riske sokacağına inanmaktadır.
Yasadışı Yerleşim Politikaları ve İki Devletli Çözümün Önündeki Engeller
Batı Şeria’da bulunan yasadışı yerleşim birimleri, İsrail’in iki devletli çözümü kabul etmesini imkansız kılan en önemli faktörlerden biridir. İsrail, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı’ndan sonra Batı Şeria’yı işgal etmiş ve o tarihten bu yana, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bölgeye Yahudi yerleşimciler yerleştirmiştir. Bu yerleşimciler, genellikle aşırı sağcı ve dini Siyonist ideolojilere sahip olup, Batı Şeria’yı "vaat edilmiş topraklar" olarak görmektedirler. Bu ideolojik duruş, Batı Şeria’nın İsrail topraklarının bir parçası olarak kalmasını savunurken, Filistin devletinin kurulmasına karşı kesin bir tutum sergilemektedir. Bugün, Batı Şeria’da yüzbinlerce Yahudi yerleşimci, Filistinlilerin topraklarını işgal eden yerleşim birimlerinde yaşamaktadır.
Yasadışı yerleşim birimleri, Filistinlilerin bağımsız bir devlet kurma çabalarının önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. İsrail’in bu yerleşimleri genişletme politikası, Filistin topraklarının parça parça işgal edilmesine neden olmuş, bu da Filistin’in coğrafi olarak bütünlük arz eden bir devlet kurmasını neredeyse imkânsız hale getirmiştir.
İsrail Hükümeti’nin İdeolojik Yapısı ve Aşırı Sağcı Politikaların Etkisi
İsrail’deki aşırı sağcı siyasi partiler, hükümetin iki devletli çözüme karşı duruşunu güçlendiren başlıca aktörlerdir. Bu partiler, Batı Şeria’nın İsrail topraklarının bir parçası olduğunu savunarak, Filistin devleti fikrine siyasi ve ideolojik olarak karşı çıkmaktadırlar. Smotrich ve diğer aşırı sağcı bakanlar, iki devletli çözümü İsrail’in varoluşuna yönelik bir tehdit olarak algılamakta ve Filistin’in devletleşmesini Yahudi ulusal kimliğine aykırı bulmaktadır.
Bu aşırı sağcı politikacılar, dini ve ideolojik temellere dayanan bir bakış açısıyla hareket etmektedir. Onlara göre, Batı Şeria Büyük İsrail Devletinin kalbi konumundadır. Dolayısıyla buranın Filistinlilere bırakılması, vededilmiş topraklarda Büyük İsrail devletinin kurulmasının önünde en büyük engel teşkil edecektir. Bu nedenle, Filistin devletine karşı duruş, sadece siyasi bir mesele değil, aynı zamanda dini bir sorumluluk olarak da görülmektedir.
Hamas’ın İki Devletli Çözüm Karşısındaki Tutumu:
Filistin-İsrail çatışmasının çözümü için uluslararası arenada en çok tartışılan formüllerden biri olan iki devletli çözüm, Filistin tarafında farklı tepkilerle karşılanmıştır. Bu çözüm önerisi, 1967 sınırlarına dayalı olarak bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını ve İşgali tanıyarak İsrail’le yan yana barış ! içinde yaşamayı öngörmektedir. Ancak Hamas, bu öneriye farklı bir perspektiften bakarak stratejik bir duruş sergilemektedir. Hamas’ın bakış açısına göre, iki devletli çözüm, uzun vadede Filistin-İsrail sorununu çözmekten ziyade İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir proje olarak görülmektedir. Hamas, İsrail’in Batı Şeria’daki stratejik hedeflerini çok iyi bildiğinden işgalcilerin iki devletli çözüm söylemini taktiksel bir manevra olarak kullanarak zaman kazanarak Filistin’in diğer bölgelerindeki işgalini sürdürme planı olarak kullandığını düşünmektedir. Her ne kadar Hamas, işgal altındaki Filistin topraklarının bir karışının dahi kurtarılmasına hayır demeyeceğini ifade etse de, bunu İsrail’i tanımamak şartıyla kabul edebileceğini açıkça belirtmektedir. Hamas, iki devletli çözüm projesinde Filistin devletine vaadedilen 1967 sınırlarında bir Filistin’in değil, işgal altında bulunan bütün Filistin topraklarını işgalden kurtarılması gerektiği inancını sürdürmektedir.
Hamas, 1967 sınırlarında, bağımsız, toprak bütünlüğü olan bir Filistin devletinin kurulmasına karşı olmadığını tam aksine Filistinin her karışının Filistinliler tarafından yönetilmesi fikrini benimsediğini açıkça ifade etmiştir. Hamas bu noktada Filistin tarafına dayatılan İsrail’i tanıma şartının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, bu tavrın ve duruşun, direnişin temel ilkelerinden ve taviz verilmesi mümkün olmayan kırmızı çizgilerinden olduğunu defaatle dile getirmiştir. Hamas, 1948’de ilan edilen işgal devletine dayatılmayan Filistin devletini tanıma şartının, bugün iki devletli çözüm adı altında Filistin tarafına dayatılmasının çifte standart olduğunu düşünmektedir.
Bu noktada, Türkiye’nin Batılı devletler nezdinde yürüttüğü Filistin diplomasisi takdire şayan bir gayret ve onurlu bir duruştur. Türkiye’nin bu diplomasi trafiğinde dile getirdiği iki devletli çözüm söylemi, uluslararası kamuoyunun iki yüzlülüğünü ortaya koyan, bu projenin savunucularının gayri ciddi olduklarını, dertlerinin ve amaçlarının Filistin devleti olmadığını, İsrail’i tanıyacak ve İsrail’in ulusal güvenliğiyle istikrarına zarar vermeyecek bir Filistin Yönetimi oluşturmak istedikleri gizli niyetlerini açığa çıkarıp, batılı muhataplarının yüzlerine vuran bir söylemdir.
Hamas, Filistin topraklarının özgürlüğe kavuşmasının ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının tek yolunun direniş olduğuna inanmaktadır. Bu ideolojik ve stratejik duruş, Hamas’ın varoluş sebebi olan direnişi ön plana çıkarmaktadır. Bu duruş, Filistin’in kurtuluş mücadelesinin, diplomatik çözümlerden çok direnişle gerçekleşeceğine olan inancı yansıtmaktadır.