Varlık Nedir? adlı kitap, Ömer Türker imzasıyla KetebeYayınları;

editörlüğünü Ömer Türker ile İbrahim Halil Üçer’in yaptıkları İnsan Nedir? adlı kitap ise, İlmi Etüdler Derneği (İLEM) Yayınları arasından 2019’da çıkmıştı.

Varlığa ve insana dair sorular, birbirlerine açılan olmaktan çok, birbirlerini açan sorular oldukları için, iki kitap birbirlerini açıyorlar ki, İslam Filozoflarının Varlık Tasavvuru ile İslam Düşüncesinde İnsan Tasavvurları şeklindeki alt başlıklarda belirginleşen tematik müştereklik de söz konusu açılmayı pekiştiriyor.

Buradan baktığımızda, insan, varlık nedir sorunu cevapladıktan sonra mı kendisinin neliğini sormaya yönelir, yoksa kendisini bildikten sonra mı varlık nedir diye sorar şeklinde bir öncelik problemi üretmenin bu iki kitapla önü alınmış gibidir.

Zira, hangisi önce okunursa okunsun, sonuçta insan’a dair bir okuma yapılmış olunacağı için aynı kapıya çıkılacaktır. Diğer bir söyleyişle her iki soruyu da varlıkta, sadece insan sorabileceği için, cevapta da yine insanın kendisine dönülmüş olunacaktır.

Bu manada, iki kitap, birbirlerini tamamlayan değil, bilakis aynı muhtevaya sahip olmakla, yukarıda zikrettiğim alt başlıklar esasında her iki sorunun cevabını merak edenler için, elde hazır bir kazançtır.

Türker, kitabının muhtevasını, önsözde şöyle çerçeveliyor:

“Kitapta önce felsefe geleneğinin varlık tasavvuru, ardından da bu tasavvurun kelam ve tasavvuf geleneğine etkisi ele alınmaktadır. Felsefe geleneğinin varlık tasavvuruna ilişkin anlatılar, varlık kavramının tahlilinden başlayıp varlığın arasında araştırma konusu şeklinde taksimine uzanan bir anlatım düzeyinden oluşmaktadır. Bu varlık tasavvurunun kelam ve tasavvuf geleneklerine etkisinin incelendiği başlıklarda ise felsefenin kelamcı ve mutasavvıflar tarafından nasıl tevarüs edildiği meselesi tartışılmaktadır.”

Türker ile Üçer’in editöryal çalışması olarak zikrettiğimiz ikinci kitap ise, Ömer Türker, Yunus Cengiz, Şaban Haklı, Hülya Alper, Eşref Altaş, Murat Kaş, Ziya Erdinç, Hatice Umut, İbrahim Halil Üçer, Mehmet Zahit Tiryaki, Fatma Turgay, Sümeyye Parıldar, Taha Erkoç Baydar ve Hacı Bayram Başer’in ilgili incelemelerinden oluşuyor.

2016’nın Kasım ayında Küresel Araştırma Düşünce Merkezi (GRTC) ve İLEM işbirliğiyle Kütahya’da, İLKE ve İLEM tarafından birlikte yürütülen İslam Ahlak Düşüncesi Projesi esasında yapılan bir çalıştayın hasılası olduğu belirtilen bu kitabın muhtevası da, yine önsözde şu cümlelerle veriliyor:

“On dört makalenin yer aldığı çalışma, İslam düşünce geleneğindeki farklı disiplinler ve bu disiplinler içerisindeki farklı okulların insanın ne olduğu ve ondan gerçekte neyin beklendiği sorusuna verdikleri cevapları soruşturmaktadır. Hepsi de insan yaşamını daimi bir sınama içerisinde ilerleyen uzun bir hikaye olarak değerlendiren bu perspektifler için insan, hep ‘olunan’ bir şeydir. Dolayısıyla doğmak suretiyle sadece insan olma yönünde bir kabiliyet elde ederiz. Bu kabiliyeti yönlendiren temel faktörler, onun nereye yönelmesi gerektiği ve tahakkuk alanları, insanın mahiyetine ilişkin değerlendirmelerin önemli başlıklarını teşkil eder. Bu çalışmadaki makaleler de bu sorular üzerinden ilerleyerek, bir yandan felsefe, kelam, tasavvuf ve fıkıh geleneklerinde insanın mahiyetini soruştururken, diğer yandan bu perspektiflerin güncel imkanlarını derinleştirmektedir.”

Genel kültür merakına tabi bir okur gözüyle söyleyecek olursam, her iki kitap da vaadlerini bihakkın yerine getirmişler. Kendi faydalanışıma binaen her iki kitabın birlikte okunmasını, kendi kulvarımdaki okurlara tavsiye ediyorum.

Şu var ki, Kant’ın felsefeyi “İnsan aklının sınırları üstüne bir bilim” olarak tanımladığı, Heidegger’in henüz başlamamış olması nedeniyle varlığın yorumuna mahsus mevcut kavgayı çözmenin mümkün olmadığını söylediği ve her ikisinin de insan tefekkürünü vahiyden yalıttıkları günden beri, varlık ve insan nedir sorusunun salt seküler bir düzeyde sürdürüldüğü malumdur.

Buna göre iki soruya da, ilim/bilgi geleneğimizde verilen cevapları gereğince bilmeden ve seküler düzeyde verilen cevapları nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte doğru kavramadan, yerli tefekkür adına yeniden yönelmenin bir fayda sağlamayacağı aşikardır.

Bu nedenle, iki kıymetli bilim adamımız olarak Ömer Türker ile İbrahim Halil Üçer’e, İLEM’in gayretkeş ve uz görülü yöneticilerine şunu sormalıyım:

Yeni zamana varlık ve insan hakkında ne soracağız ve onları nasıl cevaplayacağız?

Umuyorum ki, iki kitapla somutlaşan çabalar buna da evrilecektir.