Yazı dizimizin

  • Nübüvvet - Velayet - İmamet, Eldeki Kor Ateş Gibidir,
  • Nübüvvet - Velayet - İmamet İle Saltanat Uygulamalarının Karşılaştırılması

Başlıklarından oluşanı üçüncü bölümünü murakabelerinize arz ediyorum.

Unutulmasın ki; İçimizde ve dışımızda her gün bir Kerbela Cengi kurulur, mesele Hüseyin olabilmektir.

NÜBÜVVET—VELAYET—İMAMET ELDEKİ KOR ATEŞ GİBİDİR

Hz. Ali (kva), emirliği sürecinde NEBEVİ idare ilke ve uygulamalarını idame etmenin ve ettirmenin gayretinde oldu. Kendisine tevdi edilmiş İMAMET[1] görevinin gereği, özellikle atadığı yöneticilerin yönetici mevkiinde olmalarından ötürü, mevkilerinin onlara sağlaması muhtemel sosyal ve ekonomik rantından uzak duran şahsiyetler olmalarına dikkat ederken, bu hususta ihmali ve zaafı olanlara meydan vermeyen bir tavrı sürdürdü.

Adaleti tesis etmek arzusundaki yönetimlerin tüm zamanlarda karşılaştığı ve karşılaşacağı handikaplar Hz. Ali (kva)’nin de karşısındaydı. Bir tarafta SAMİMİ, inançlarını o güne kadar ispat etmiş müminler bulunuyordu. Bu müminler İKTİDAR OLUNDUĞUNDA kendilerine SOSYAL STATÜ VEYA EKONOMİK ayrıcalıkların verilmesine hak kazandıklarını zannediyorlardı. Diğer tarafta o güne kadar güçlünün yanında olup galibin yakınlarına taşınarak, MALİYET ÖDEMEKSİZİN iktidardan sosyal statü ve ekonomik rant elde etmek için fırsat kollayan veya fırsat icat edenler vardı.

O zamana kadar MUHALİF olan birçok şahsın, müminler iktidar olduğunda dostluk gösterilerine ve dalkavukluklarına hep tanık olunacak, ne zaman terk edecekleri belli olmayan karaktersiz “kemik yalayıcı, KAPI KULLARI”nın oyunları elbette hemen baş gösterecektir. Hz. Ali (kva)’nin idareye seçildiği güne kadar, Hz. Osman (ra)’ın yönetim tarzına ve tutumlarına açıkça muhalefetlerini belirten, Mekke döneminden beri imanlarını ispat etmiş, GAZİ, fedakâr BAZI SAHABE”lerin, Hz. Ali (kva)’den bekledikleri yönetici olarak atanmak ve bunun gibi bazı beklentilerine kavuşamadıklarında, Hz. Ali (kva)’ye açtıkları ikinci bir cephenin izahı derin bir vakıadır.

Açılan bu cephenin Mekke’nin fethinden, İslam’ın hâkimiyetinden sonra MÜMİN OLDUKLARINI İDDİA EDENM U H A L İ F ”  RANTİYENİN, özellikle Muaviye’nin ekmeğine ne kadar yağ sürdüğü, daha sonra çok daha iyi anlaşılacaktır.

Önceleri Hz. Ali (kva)’nin tarafında olup daha sonraları Muaviye’nin para, makam, statü ikramları ile taraf değiştirerek Muaviye’nin yanına giden veya en azından Hz. Ali (kva)’den desteklerini çeken MÜSLÜMANLARIN hikâyesini Ebu Hureyre’nin meşhur  “Ali MUTLAK HAKLI ama Muaviye’nin PİLAVI YAĞLI” tanımlaması  mükemmel özetler. Dramatik bir örnek olarak, Mekke’nin FETHİNDEN sonra  “ben de Müslüman oldum”  diyenlerden, Hz Ali (kva)’nin KARDEŞİ Akil Bin Ebu Talip’in, Muaviye’nin tarafına geçiş sebebini  “Ali (kva)’nin   yanında AÇLIKTAN ÖLECEKTİM ’’ şeklindeki beyanını kaydedelim. Dikkat çekici başka bir hususta Mekke döneminden itibaren İslam’ın hâkimiyetinin tesis edildiği zamana kadar MÜMİN olmuş ve SIKINTILI DÖNEMLERİN RİSKLERİNİ ÜSTLENMİŞ, fedakârlıklar yapmış Hiçbir Sahabe (ra)’nin, Muaviye’nin yanında yer almadıkları gerçeğidir.

NÜBÜVVET—VELAYET—İMAMET İLE SALTANAT UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRILMASI

Durum açıktır ve tüm berraklığı ile ortadadır.

Hz. Ali  (kva);

  • Düşünce, tutum ve davranışları ile fikir ve inancını ifade edebilme,
  • İnancına ve fikrine uygun olarak yaşama,
  • TERCİH yapabilme özgürlüklerini insanlara tanıyan bir ortamın oluşmasının,
  • Hukukun üstünlüğünün, ilkelerin yönetiminin, nebevi düzenin ihyasının ve GELİŞTİRİLMESİNİN, GÜCÜN AHLAKA kavuşturulmasının,
  • Sözün hakkı söyleyebilmesinin ve savunabilmesinin,
  • İnsanların insanlara BAĞIMLI kılınmalarının önlenmesinin,
  • Adaletin tesisinin, mazlumun korunmasının, haksızın cezalandırılmasının,
  • Ahlaksız gücün engellenmesinin mücadelesini verirken,

Hz. Nuh’un (as), Hz. İbrahim’in (as), Hz. Musa’nın (as), Hz. İsa’nın (as), Hz. Muhammed Mustafa (sav) ‘nın memur kılındıkları Yolun[2] takip, ihya ve geliştirilmesinin çabasındadır.

 Hz. Ali (kva)’nin takip ettiği yol, yöneticinin KENDİ ŞAHSINI hukuk veya yönetim mekanizması ile ÖZDEŞLEŞTİRMESİNE müsaade etmeyen bir yoldur. Mamafih Resulullah (sav ) bu durumu “Ben, Allah (cc) ve R e s u l ü n e İMAN ettim” sözleri ile tarif buyurmuşlardı. Söze dikkat edilsin. “Ben Allah’ın (cc) Resulü olduğuma iman ettim” şeklinde değil. Risaleti şahsından ayrı tutan, şahsını risalete TABİ kılan bir durum. Yani hukukun üstünlüğü. Şahsını asla kurallar ile yönetim ve devlet ile ÖZDEŞLEŞTİRMEYEN bir durum. Bu durumda yönetici, suç işleyen kendisi veya sevgili bir yakını da olsa cezalandırılmak ve cezalandırmak, KENDİNE, CEMAAT MENSUPLARINA, TARAFTARLARINA, AKRABALARINA, ortaklarına ayrıcalıklar TANIYAMAMAK VEYA TANIMAMAK zorundadır.

NÜBÜVVET

Hz. Ali ( kva )

SALTANAT

Muaviye

idare tarzı

idare edilenlerin, kendileri gibi bir yönetime kavuşmalarına imkan veren halleri barındırır.

yönetilenlerin yönetenler gibi davranmak ZORUNDA oldukları ve yönetenlere uydukları şartları barındırır.

Yönetim tarzı

Yöneticilerin de yönetilenlerin de birbirlerini olumlu yönde etkileme imkânları vardır.

yöneticilerin yönetilenleri şekillendirmelerinden başka ‘’ ihtimal yoktur

Yönetim Usulü

DÂHİLERİN, İÇTİHAT YAPMA YETKİNLİĞİNDE şahsiyetlerin yetişmeleri imkânı vardır.

tebalarının ANCAK VE ANCAK yöneticinin erdemi seviyesinde bir gelişmelerine MÜSADE eder

idarecilerin, onları denetleyen, yanlış yapmalarından ödleri kopan, onları gözleyen, başarısı için seferber olan dostlarının ve yardımcılarının bulunmasına imkan verir.

yöneticinin etrafının dalkavuk, makam veya mevki için dalavereler çeviren, iyi gün dostu, başarıyı kazançtan ibaret sayan, kendinden KORKULMASINI erdem ve saygınlık zanneden, güç sahibi olmak için her yolu mubah sayan, gücün tehdit edici özelliğinden itibar temin edeceğini zanneden KURNAZ AHMAKLAR tarafından sarılması tehlikesini barındırır.

Yönetimi ve yöneticiyi HALKIN HİZMETÇİSİ telakki eder.

HALKI, DEVLETİN dolayısı ile şahsını devlet ile özdeşleştiren yöneticinin hizmetçisi ve kulu[3] olarak telakki eder.

Tefekkürü

yönetici de yönetilenler de yaptıkları hatalardan, TERCİHLERDEN sorumludurlar.

yönetenlerin masumiyeti yani şerleri yaratan Allah’ın,(cc) kulları şer işlemeye haşa-haşa-haşa-MECBUR KILDIĞI safsatasına sığınır.[4]

Takip Ettiği Yol

yaşatma gücüne dayalı fethi[5] hedefler.

yöntemi öldürebilme gücüne dayalı zapt etmeyi ve ganimeti hedefler

Kıymetli okuyucularımız, bu tabloda asla ve kat’a  Esedullah, Sâki-yi Kevser, Şir-i Yezdan, Şah-ı Velayet, (“Allah’ın Aslanı”),Kuran-ı Natık (Konuşan Kuran), Haydar-ı Kerrar (Dönerek savaşan Arslan), Şah-ı Merdan (Yiğitlerin Şahı) Ali-el Mürteza efendimiz ile Muaviye’nin kıyası değildir. Nübüvveti temsilen Hz. Ali ( kva) efendimiz ile saltanatı temsilen Muaviye tavrının kıyasıdır.


[1] Burada İMAMET görevi derken Müminlerin MEVLASI olma keyfiyetinden bahsediyoruz. Kastedilen İdarecilik görevi değildir. Burada Resulullah’ın (sav) ‘’ Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır ‘’ şerefli hadislerini tekrar hatırlatalım(Tirmizi, Menakıb,19; İbn Mace, Mukaddime,11; İbn Hanbel, 1/84,118, 119; Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 13. Cild, 279-280. Shf. )

Konu hakkında ayrıntılı literatür taraması için 2000 yılında İstanbul'da basılan TDV İslâm Ansiklopedisi, 22. cilt, 201-207 sayfalarına başvurulmalıdır.

[2] Medeniyet mütearifesinin

[3] Tebaası

[4] Muaviye’nin kurnazlığı ise ( Hz. İsa’nın (as) düşmanı, Hıristiyanlığı icat eden sapık PAVLOS’un, halka yaptığı Roma yönetimlerine itaat çağrısının gerekçesine ne de çok benziyor. Hatırlayalım Pavlos ne demişti; bütün yönetimler Tanrıya aittir, halkın görevi yöneticilerine itaat etmektir!!! Ne demeli danışmanı Hıristiyan olanın, Bizans’ı TAKLİT edenin burnu sapıklıktan kurtulmaz desek, acaba Zavallı !!! Muaviye’nin ve sevenlerinin ??? Durumunu izah etmiş olur muyuz?

[5] Fethetmek ile zapt etmek arasındaki fark dahi tek başına bu iki şahsın ve yollarının farklarını ve muhtevalarını ayırt etmeğe yeter. Evet, ganimet helaldir ama ganimet için çatışmak haramdır.