Yazı dizimizin Nübüvvetin Katledilmesi ve Saltanatın İhyası Nasıl Olurmuş Başlıklı beşinci bölümünü murakabelerinize arz ediyorum.

Unutulmasın ki; İçimizde ve dışımızda her gün bir Kerbela Cengi kurulur, mesele her an Hüseyin olabilmektir.

NÜBÜVVETİN KATLEDİLMESİ VE SALTANATIN İHYASI NASIL OLURMUŞ

Bu başlığın her bir maddesi ve yazı dizimizin geneli itiibariye edilen konular ayrıca birer makale mevzuudur. Bu sebeple yazının insicamını bozmamak adına gerekli bilgiler ve kaynaklar dipnotlarda kısaca belirtilmiştir. Değerli okuyucularımızdan dipnotlara dikkat buyurmalarını tavsiye ederiz.

Başlığımızı maddeler halinde değerlendirecek olursak.

  1. Emevi Meliki ( kralı )  Muaviye, Hz. Ali’nin (kva) şehit edilmesinden sonra, antlaşma yaparak yöneticiliği kendisine devreden Hz. Hasan’ı (as)[1] zehirleterek ortadan kaldırıp[2], yaptığı antlaşmanın tüm şartlarını ihlal ederek, NİFAKÇI kimliğini de EBEDİYYEN tescil ettirmiş oldu.

  1. O’nun krallığından itibaren, yine Emevilerden, Büyük EMİREL MÜMİNİN Hz. Ömer Bin Abdulaziz (ra) dönemine kadar camilerde Cuma hutbelerini Hz. Ali (kva) ve
  2. çocuklarına HAKARET ve KÜFÜRLER ederek bitirmek âdeti türetildi. Bu uygulamayı Emevi hükümdarı, MÜMİNLERİN ADİL EMİRİ Ömer Bin Abdulaziz hazretleri yasakladı.[3]
  3. Muaviye’nin kral olduğu zamana kadar cuma namazları, Hz. Peygamberimiz’in (sav) kıldırdığı gibi cuma hutbesi namazdan SONRA okunarak eda ediliyordu[6]. Muaviye, cuma hutbelerinde Peygamberimiz’in (sav) EHL-İ BEYTİ’NE yaptırdığı hakaretleri dinlemek istemeyip namazı kılar kılmaz camiden ayrılan insanları, bu hezeyanları dinlemeye mecbur kılmak için hutbeyi namazın öncesine aldırdı.

  1. Muaviye, İslam’ı henüz Emeviler ile tanıyan Şam halkına Hz. Ali (kva)’yi MÜNKİR - KÂFİR olarak tanıttı[7]

  1. Yönetim tarzında BİZANS’I taklit etti.[8] Hıristiyan müşavirler ve vezirler (SERCUN) edindi. Yönetim tarzını tam anlamı ile SALTANATA dönüştüren Muaviye, çok sayıda KABİLEYİ müttefiki yapabilmek için o kabilelerden EŞLER edinerek HAREM kurdu.
  2. İlk kez sarayları o inşa ettirerek saray yaşamını ikame etti. 4 TEN FAZLA evlilik yasağını da EVLENMEDEN BİRLİKTE OLUNMASINA C E V A Z üretilmesine vesile olarak ihdas edilen CARİYELİK safsatası ile güya AŞMIŞ (!!!) oldu.

  1.  Hz. Peygamberimizin (sav) MÜTEVATİR “Türkler ve Habeşliler size ilişmedikçe onlar ile çatışmayın[9] tembihlerine rağmen, Hz. Ali (kva)’nin taraftarı olan Türkler’e saldırdı. Asya’da Türkistan’da, aslında GANİMET elde etmek ve Hz.Ali (kva) taraftarlığını cezalandırmak maksadı ile CİHAT KILIFLI katliamlar yapıldı. Meşhur Taligan katliamı çok acıdır. Taligan bu gün Afganistan sınırları içinde HORASAN olarak isimlendirilen bölgede bulunmaktadır. Muaviye Müslüman Türklere GAYRİ MÜSLİM muamelesi yaparak HARACA bağladı.

  1. Hanedanı dokunulmaz yapabilmek için Kueyşçiliği önceleyen, Kureyşçiliği koruyabilmek için de Arapçılığı öne çıkaran ve Arap olmayan herkesi YABANCI anlamında ACEM, KÖLE anlamında MEVALİ OLARAK İSİMLENDİREREK ÖTEKİLEŞTİREN uygulamalar yürürlüğe kondu.

  1. Hz. Ali’nin (kva)  Mısır valisi, Hz. Ebubekir’in(ra) oğlu Muhammet Bin Ebubekir’i ra) EŞEK DERİSİNE SARIP CANLI CANLI YAKMAK gibi cezalar (!!!) ihdas edildi.

  1. En son işlenen cinayet de halka, Muaviye’nin sarhoş, zinakar, namazsız niyazsız
  2. serseri oğlu Yezit’in VELİAHTLIĞININ kılıç zoru ve tehditle onaylatılması ve ilanı oldu.

Saltanat dalkavuğu saray uleması yukarıdaki ihanetlere elbette hemen kılıf buldular, “içtihat farklılığı (!!!)”. O günden bu güne “bu mızrak bu çuvala sığmadı” ama mızrağı görmenin bedeli de can vermek oldu.

  1. Ünlü Hadis imamımız İmamı Nesei[10](RA), Muaviye’yi, Hz. Ali’den (kva) ÜSTÜN gösteren bir HADİS UYDURMADIĞI için Emeviler tarafından başı kesildi.

  1. İmam Ebu Hanife’nin (ra), Saraya muhalif olduğu, Emevi yönetimine cevaz vermediği, saraya yakın olan HİÇ KİMSEDEN hatta Emeviler ile ilişkide olan sahabe’den dahi Hadis kabul etmediği ve bu yüzden Hadis ile amel etmemek gibi bir İFTİRAYA maruz kaldığı ve Emeviler tarafından hapsedildiği biliniyor. Hâlbuki İmam Ebu Hanife (ra), Türkçeye 2018 yılında tercüme edilen 4500 e yakın hadisin tahriç edildiği eserin sahibidirler. Ve çok iyi bir hadis münekkididir. ( tahlilci. Tenkitçi )

Saltanatlar zaman içerisinde İmam Ebu Hanife (ra) YOLUNU TANINMAZ HALE GETİRMİŞLERDİR. Emevi ve Abbasi saltanatlarına muhalifi olan bu şahsiyetin HANEFİ ekolü, Muaviye’ye methiye dizen bir konuma indirgenmiş ve adı da ehlisünnet ( !!! ) konulmuştur.

İlginç olan, İçtihat ehliyetine sahip onlarca talebesi olan bu MÜCAHİT İmam’ın (ra) sadece SARAY DANIŞMANLIĞI yapan üç talebesinin isimleri bilinir!

  1. İmam Malik(ra), Muvatta[11] isimli hadis kitabına Muaviye’den HADİS ALMAMIŞ olmakla övünür.

  1.  İmam Şafii (RA)saltanatlar tarafından RAFİZİ olmakla suçlanışına ‘’ EHLİ BEYT SEVDALISI OLMAK RAFİZİLİK İSE BEN RAFİZİYİM’’ diyerek meydan okumuştur.

  1.  İmam Ahmet Bin Hambel’den (ra) sahabenin listesini yapmasını istediler. Yaptığı listede Hz. Ali (kva)’nin İsminin niçin bulunmadığını sorduklarında cevabı şu oldu; “ siz benden Resulullah’ın (sav) arkadaşlarının listesini istediniz, Hz. Ali Resulullah’ın (sav)  KARDEŞİDİR, arkadaşı değil”

Bu meşhur Ehli sünnet imamlarımız yoksa EHLİ SÜNNET değiller miydiler? Yoksa Saltanatlar gayri meşru uygulamalarına meşruiyet kılıfı uydurabilmek için, Muaviye’ye HAZRETLİK bahşeden bir ucubeliği Ehli sünnet olarak yutturdular mı? (!!!)

Halbuki İmam Hz. Zeyt (ra) İmam Hz. Hasan (as) ve İmam Hz. Hüseyin efendilerimizi “EHLİ SÜNNETİN GÖZ BEBEKLERİ” olarak tanımlamışlardı.

Nasıl oldu da, İMAM Hz. Ali’ye (kva), İMAM Hz. Hüseyin’e (as), İMAM Hz. Hasan’a (as) Cuma hutbelerinde lanet okutan Muaviye, ehli sünnet oldukları kılıfını uyduran BAZI şeyh taslaklarınca ( Haşa-Haşa-Haşa ŞEYHLERDEN) saygın olabildi, Aslında cevap çok basit, HERKES KARAKTERİNİN GEREĞİNİ YAPAR.

Muaviye’nin Peygamberimizin(sav) SIR KÂTİBİ olduğu şeklindeki garip TESELLİ çabası nasılda sırıtır. Muaviye, Mekke’nin fethinden sonra “Ben de Müslüman oldum” diyenlerden. Yani Resulullah efendimizin ( SAV ) “Boyun eymek, teslim olmaz zorunda kalanlar”  anlamında

TULEKA olarak isimlendirdiği, Kur’an da “Müslümanlara zarar vermesinler diye kalpleri İslam’a ISINDIRILMAK için bir nevi rüşvet verilenler anlamında” Müellefe_i Kulüb olarak nitelendirdiği taifedendir. O zaman isimleri bilinen 43 vahiy yazan kâtip mevcut. Mekke’nin fethinden sonra kaç ayet nazil oldu da Muaviye’ye de kâtiplik düştü? Muaviye ne zaman Mekke’den Medineye göçtü de vahiy yazımı onun uhdesine tevdi edildi[12] (?! )

Muaviye Resullah’ın (sav) bazı mektuplarını kaleme almıştır. Vahiy kâtipliği yapmamıştır. Kaldı ki vahiy kâtipliğini her okuma yazması olan yapıyordu. Ayrıca vahiy kâtipliği insana kutsallık kazandırsa idi, mürtet olan, İslam’dan çıkan vahiy kâtibinin olmaması gerekirdi. Halbuki mürtet olan Ebi Serh isminde vahiy kâtibi vardır ve ilginç, o şahıs ta Emevilerdendir.[13]

Bir başka komik teselli de, Peygamberimizin (sav) Muaviye’yi överek “ O’nu cennette dolaşırken gördüm” dedikleri şeklindeki zorlama uydurmalardır. Sahih hadisten kat be kat fazla YALAN, UYDURMA HADİS ÜRETİLDİĞİNİ, Muaviye taraftarlarının Muaviye’yi öven, Sahtekâr Şia’nın kendilerini haklı çıkarmak için Şam’da ve Kufe’de

YÜZBİNLERCE YALAN HADİS UYDURDUKLARI, Hadis münekkitlerinin ve muhaddis imamların sahih Hadisleri sahtelerinden ayıklayabilmek için yaklaşık 300 yıl uğraştıklarını bilmiyor oluşumuz bu hikâyelere inandırılmamıza sebep oluyor.

Sünen sahibi İmam NESEİ (RA) yazıyorki; MUAVİYE HAKKINDA BİR TEK HADİS BİLİYORUM. O da Resulullah(sav) Muaviye’yi mektup yazması için defalarca çağırdığında, her defasında ‘’ Yemek yiyorum ‘’ diyerek gelmeyince, Resulullah(sav) onun için ‘’ Allah onun karnını doyurmasın ‘’ buyurdular (!!!)

Bu yazdıklarımızdan bazı okuyucularımızın asaplarının bozularak bizi şia ilan etmelerinin zerrece umurumda olmadığını peşinen ilan ederek, dipnotlarda ayrıntılandırmaya çalıştığımız bilgilerden ve kaynaklardan da anlaşılacağı üzere hiçbir şia kaynağından faydalanmadık.

Gücümüz yettiği, dilimiz döndüğünce hakkı haykırmaya devam edeceğiz. Bendeniz İmam Ebu Hanife içtihatlarına tabi, Maturidi itikat esaslarına uyan, Tasavvufun Nakşi ekolünün Halidi koluna mensup bir müminim. Bu yazımızdan muradımız doğru bilgileri kuşanarak hak yol üzere dosdoğru yürümektir.

Bir sonraki yazımıza Şii Müslümanların (!!!) Azim Kurban Hz. Hüseyin (as)’a İhanetleri başlığı ile devam edeceğiz inşallah.

[1] Hz. Hasan –ı Mücteba hakkında ETHEM RUHİ FIĞLALI tarafından yazılmış olan TDV İslâm Ansiklopedisi; 1997;16. cilt, 282-285 shf. Bölümüne başvurulması tavsiye olunur.

[2] Muaviye’nin zaviyesinden ortadan kaldırma, Muhammedi Müslümanlar için şehit edilme. Cenab-ı Hak menzilini âli eğlesin.

[3] Akıllı bir yönetici, tüm zamanlarda devletin her kademesindeki görevlilere, Hz. Osman’ın (ra) zaaflarının ve hatalarının bir devleti nasıl mahvedebileceği, Ayni aileden SAPIK bir sürü krala rağmen, Hz. Ömer Bin Abdulaziz’in (ra) başardığı gibi neredeyse ZAMAN ÜSTÜ harikulade ADİL bir yönetim tarzının nasıl olabileceğini DERS OLARAK okutmalıdır.

[4] Halife Ömer saraydaki lüks eşyaları beytülmâle koydurması, köle ve câriyeleri âzat etmesi, halktan biri gibi yaşaması ve hutbelerde sadece halifeler için yapılan duayı halk için okunan umumi duaya çevirmesi gibi uygulamalarıyla Emevîler’in geleneksel saltanat görüntülerine son verdi. İlk dört halifeyi örnek alan bu davranışları sebebiyle Hulefâ-yi Râşidîn’in beşincisi sayılan Ömer idarî, iktisadî ve içtimaî sahalardaki icraatlarıyla da aynı çizgiyi devam ettirdi. İdarî alandaki icraatlarına halka zulmeden ve yolsuzluklara adı karışan valileri ve diğer memurları görevlerinden almakla başladı. Onların yerine hangi kabileden olduklarına bakmaksızın dindar ve dürüst yeni memurlar tayin etti. Valilik, kadılık, vergi memurluğu görevlerini halifelikle birlikte dört temel esas kabul ederek özellikle kadılık görevine hukuk bilgisi yanında takvâsıyla temayüz etmiş âlimleri getirdi. Kötülüklerinden emin olunamayacağı gerekçesiyle çeşitli devlet dairelerinde çalışan gayri müslimleri görevlerinden uzaklaştırdı. Valilerin ticaretle uğraşmasını ve hediye almasını yasakladı. Halka mazlumun yanında olduğunu, memurlardan şikâyetçi olanların doğrudan kendisine başvurabileceğini bildirdi. Cuma gününü mezâlim mahkemesi duruşmalarına ayırdı. İdam ve el kesme cezalarının kendisinden izin alınmadan uygulanmasını, suçlulara dayak atılmasını yasakladı. Hapishaneleri ıslah ederek suçluları işledikleri suçlara göre ayrı koğuşlara yerleştirdi. ( TDV İslâm Ansiklopedisi; 2007; 34. Cilt;, 53-55 shf. )

[5] Muâviye’den itibaren Emevî hânedanı mensuplarının ve devlet adamlarının gasbettikleri malların tesbitini ve hak sahiplerine iade edilmesini sağlamaya çalıştı. Muâviye tarafından Mervân’a iktâ edilen ve zamanla kendisine miras kalan Fedek arazisini sahipleri olan Ehl-i beyt mensuplarına iade etti. Önceki halifeler tarafından kendisine verilmiş diğer gayri menkulleri ve kıymetli eşyayı beytülmâle devretti. Hanımının mücevherlerini ve evindeki fazla eşyayı da beytülmâle koydurdu. Halifelik görevi karşılığında maaş almayı reddetti. Emevî hânedanı mensupları ve diğer devlet adamlarının haksız kazançlarının tesbiti için geniş kapsamlı bir çalışma başlatması ellerindeki malların alınmasına tahammül edemeyen yakınları tarafından tepkiyle karşılandı ve ölümle tehdit edildi. Ancak o bu tehditlere aldırmadan bu uygulamayı ısrarla sürdürdü. Onun bu uygulamaya karşı çıkan yakınlarını Medine’ye gidip halifeliği şûra sistemine çevirmekle tehdit ettiği rivayet edilir (İbn Sa‘d, V, 344).

[6] .Abdülaz!z b. Ahmed, ei-Mebsut, Daru'l-Ma'rife, Beyrut 1989, Il, 36.

Ayrıca “Hutbe"konusunda TDV İslâm Ansiklopedisi;1998;18. Cilt;, 425-428 sayfaları tavsiye olunur.

[7] Hz. Ali'ye hakaret edilmesini doğru bulmayan bir sahabi de Dalıhak b. Kays'tır. Hatta Muaviye'nin onu bu konuda zorladığı belirtilmiştir. Aktarılclığına göre Dalıbak b. Kays, Şam'da Muaviye'nin yanında gitınişti. Muaviye bu esnada Şam halkının ileri gelenlerinden bir grup ile otururken onlardan birisi kalkarak bir konuşma yapmış ve konuşmasını Hz.Ali'ye bakaretle bitirmişti. Orada bulunaniann sessizliğine karşın Dalıhak söze girerek, ''Ey Mü'minlerin Emiri, bu adam, şayet senin peygamberlere lanet etmekten hoşlanacağını bilse onlara da lanet eder. Allili'tan kork ve Ali'yi bırak. O, Rabbine kavuşmuş ve kabrinde tek başına yaptıklarının karşılığını görüyordur" deyince, Muaviye "Ey Dalıhak, o lanet edenin lanetine göz yumdum. Şimdi sen de kalkacak onun lanet ettiğine lanet edeceksin. İster gönül rızasıyla ister zorla" demiştir. Dahhak, "Eğer affedersen senin için daha hayırlı olur," demesine rağmen Muaviye düşüncesinden vaz geçmemiştir. Sonunda Dalıhak, ''Vallaru sözümde sana insaflı davranmayacağırn" diyerek kalkmış ve her birinin diğer tarafı baği/azgın gördüğünü söyleyerek Allili'ın lanetinin azgınlar üzerine olmasını dilemiştir. Görüldüğü üzere Dalıhak'ın Muaviye'nin has adarnlarından olması onu doğru bildiğini söylemekten alıkoymamıştır. (İbn Hallikan, Şemsuddin Ahmed b. Muhammed, Vef'!J'ôfii'I-Ayan ve Enbiiıt Ebnôi'z-Zeman, thk. İhsan Abbas, Beyrut 1994, Daru Sadır, II, 505. )

[8] Konu hakkında Dr. Mücahit YÜKSEL tarafından kaleme alınan, İSTEM (İslâm, San'at, Tarih, Edebiyat ve Mûsıkîsi) Dergisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları

Bölümü dergisi ) ;Yıl:14; Sayı:27; 2016; s. 99 – 12’de yayınlanan Emevîler Dönemindeki İslâm Toplumuna Hıristiyanların Etkileri konulu makale tavsiye olunur.

[9] "-Sakın Habeşliler size dokunmadan sizde onlara dokunmayınız. (Tükler de böyledir) Hele Türkler size ilişmedikçe sakın siz de Türklere ilişmeyiniz. (onlara saldırmayınız)!" (Sünen-i Nesâi, Cihad bölümü)

[10] Nesâî’nin hilâfet konusunda Hz. Ali’ye muhalefet eden Muâviye b. Ebû Süfyân ve Amr b. Âs’a soğuk yaklaşması onun Şiî olduğu yolunda bazı değerlendirmelere meydan vermiştir. Ancak Nesâî’nin Hz. Ali’yi Hz. Ebû Bekir ve Ömer’den üstün tutmaması bu iddianın isabetsiz olduğunu göstermektedir (Tefsîrü’n-Nesâʾî, neşredenlerin girişi, I, 70).

[11] Eser hakkında ayrıntılı bilgi için TDV İslâm Ansiklopedisi; 31. Cilt; 416-418 shf. Tavsiye olunur.

[12] Dr. Öğr. Üyesi Ziya ŞEN tarafından kaleme alınan Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011, sayı: 30, ss. 185-210.’da yayınlanan Vahiy Kâtipliği Müessesesi makalesinde belirttiği üzere, Kaynaklar Muaviye’nin kâtiplik yaptığı konusunda müttefiktirler. Ancak Muâviye’nin yapmış olduğu kâtipliğin niteliği hususunda ise rivayetlerdeki bilgiler farklılık arz etmektedir. Ayrıca onun vahiy kâtipliği yaptığı ve Hz. Peygamber’den kıraat aldığı konusunda da ihtilaf vardır. Diğer taraftan bazı rivayetlerde ise onun sadece vahiy kâtibi olduğu aktarılmaktadır. Biz vahiy kâtibi olarak onun hangi metinleri yazdığı konusunda Âyetü’l-Kürsî’den başka herhangi bir âyet veya sûreyi yazdığı bilgisiyle karşılaşmadık. Ancak hicretin ilk yıllarında, henüz Muâviye’nin Müslüman olmasından önce nazil olan bu âyeti onun yazmasına imkân ve ihtimal olmadığını burada belirtmek gerekir. Taberî ve Cehşiyârî (ö. 331/942) de onun vahiy yazma görevinin dışında diğer yazışmalarda istihdam edildiğini vurgulamaktadırlar.

[13] Hakkında idam emri olan bu şahıs Hz. Osman’ın(ra) akrabası olup, Mekke’nin fethinden sonra Hz. Osman’ın (ra) tavassutu ile affedilmiştir. Ünvanı Ebi Serh tir.