İnsan zihni inanılmaz bir mekanizmaya ve işleyişe sahip. Rabbimiz (c.c.) öyle mükemmel yaratmış ki eğer nasıl çalıştığını bilirsek bizim için, yanlış kullanırsak bize karşı çalışır. Öyleyse insanın taşıdığı mekanizmaları bilmesi, Allah’ın (c.c.) izniyle kendi hayrına kullanma avantajına sahip olması demektir. İnandığımız şey, gayret edeceğimiz şeydir ve inancımız bitene kadar beden bize bu gücü, enerjiyi sağlar. Başaracağımıza olan inancımız canlı kaldığı sürece, ilerlemek için lâzım olan gücü buluruz. O şeyin olacağına dair inancımız bitince, olmayacağına dair delillerimiz artmaya ve enerji akışı da kapanmaya başlar. Sanki inancımız ordunun başındaki bir komutan ve emir verdiğinde bütün sistem o emre uygun çalışıyor gibi de düşünebiliriz.

Zihnimiz her cümlemizi ciddiye alır

Zihnimiz şakadan anlamaz, ne söylersek ona inanır. O zaman doğru anlaşılacak cümleler kurmalıyız. Sürekli söylediğimiz fakat gerçek olmayan şeyler, bir süre sonra bizim de inandıklarımız arasına girer. Meselâ çocuğumuzun beceriksiz, yetersiz ve başarısız olduğunu düşünüp bunu dillendirmeye başladığımızda bunu doğrulayan belirtiler artık daha çok gözümüze çarpar. Çünkü seçici algımız devreye girmiştir. Artık zihnimiz iddiamızı ispatlamamıza yarayacak malzeme arayışına girer. Giderek ne kadar doğru bir tespitte bulunduğumuzu düşünmeye başlarız. Oysa, her insan sadece iyi ve olumlulardan ibaret değildir, beşer olmaktan kaynaklanan yanlışlarımız da vardır.

Devamında biz inandıkça söyleriz, söyledikçe inanırız. Ümit kestiğimiz çocuğumuzu keşfetme, geliştirme ve daha iyi olmaya doğru motive etme ihtiyacı da hissetmeyiz. Bunun boşa gidecek bir emek olduğunu düşünürüz. Dilimiz değiştiği için dil söyler, kulak dinler; dil söyler, zihin anlar; dil söyler, yol olur, yolculuk olur. Yani, bunları sürekli duyan çocuğun zihni de değişmeye ve buna uygun hareket etmeye ve aynı sözleri kendisi için söylemeye başlar. Daha iyi olamayacağına inanan çocuk, arayışı ve çabayı bırakır. Artık her şey çok daha zor ilerleyecektir.

Şimdi biz ne yapmış olduk?

Yetersiz bir bilgi ile kehanette bulunduk, yanlış bir etiket oluşturduk ve konuştuğumuz gerçekleşti. Şimdi soralım bu ne işe yaradı? Peki böyle olmasaydı, daha doğru bir dil kullansaydık başka neler olabilirdi? Çocuğumuza ona inanarak olumlu bir dil kullansaydık, yapamamanın, becerememenin hele de çocukken çok normal olduğunu söyleyip tekrar tekrar denemeye motive etseydik; çocuğumuz mutlu bir çocukluk geçirecek, aramız açılmayacak, yanılmaktan korkmayacak, denemeye ve denedikçe başardığını görmeye devam edecekti. Bu sadece çocuklar açısından değil, kişinin kendisi ve çevresindekiler açısından da böyledir. “Eşim beni beğenmez, değer vermez”, “kayınvalidem beni hiç sevmez”, “annem bana hiç yardımcı olmadı”, “ben öğrenemem”, “benden adam olmaz” vb. sözleri inanıp söylemeye başladığımızda olabilirlik ihtimallerini yok saymış, kendimizi ve karşımızdakini bunu gerçekleştirmeye odaklamış oluruz. Beynimiz bizden gelecek komutları emir kabul edip hayata geçirir. Hele de dil ile söylediklerimiz hiç geri çevrilmez. Öyleyse, neye inanıp neyi dillendireceğimize dikkat edelim. Biz ve hayatımız daha iyi şartlarda ve doğru bir şekilde yaşamaya değeriz.