Dünyada hızla artan bir intihar eğilimi var. Asya, Avrupa, Amerika’dan sonra bu hastalık bizde de yayılıyor. Bakın, bundan sonra daha çok intihar vakası yaşanacak. Tek sorun “Mavi Balina” ya da “Angel” değil. Toplum bir inanç boşluğuna düştü, hedonist hale getirildi, adrenalin bağımlısı. Başarısızlık bile intihar sebebi olabilir bunlar için. Bunlar muhteris insanlar. Cinayet de işleyebilirler. Kumar oynamak da tatmin etmez bunları, “Rus ruleti” de oynayabilirler.

Şimdilik birçoğu, bilgisayar oyunlarında öldürüyor ve başkalarının canları ile sanal bir alemde yaşıyorlar. Yaşamak için öldürmek zorundalar. FETÖ’nün dini, piyasanın sömürüye dayalı imanı para, “idol”ü kadın ve “makam” olunca, olacağı buydu. Ne bekliyordunuz ki! Bakmayın bunların bugün “Boğa kanı”, “Kedi kanı” içtiklerine. Yarın “Aslan sütü”nü içip, “insan kanı” aramaya koyulabilirler.

“Cinnet mustatili”: “Uzayıp giden bir cinnet hali”.. Toplum, bir yandan kışkırtılarak, bir yandan bastırılarak çıldırma noktasına zorlanıyor. Bunun tabii sonucu öldürmektir. Terör ya da intihar. Bunun garibanı ya da filozofu yok. Schopenhauer olsanız ne yazar. Hayat sizin için anlamını yitirmişse intihar bir kaçış yolu olabilir. Ya da alkol ve uyuşturucuya bağlanırsınız. Sadece ritüellere ve seremonilere indirgenmiş, siyaset ve ruhbanların oyuncağı olmuş bir din, bu insanların derdine çare olamaz. Dünya siyaset ve iktisadiyatının anlaşılmaz, akılsız kişiler ve işler üzerine kurulu olduğunu düşünüyor, görüyor ve çözüm üretemiyor, adaletten umudunuzu kesmişseniz, şeytan size intiharı öğütleyebilir ve siz de bu söze uyarsanız, vay halinize. Evet, toplum olarak intihara zorlanıyoruz. İntihar edecek cesareti bile bulamayan, demirci körüğü gibi nefes alıp vermeye devam eden “ölü canlar”la dolu çevremiz.

Kişi karşısındakine saldırınca bu bir cinayet ya da terör oluyor. İntihar da aynı şey aslında. Sonuçta ölen bir insan var. “Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir”. Bu bir intihar eylemi de olsa.

İnsanı intihara sevk eden şey manevi bir boşluğa düşmekle ilgili. Bu aşırı bir şiddet, çaresizlik, umutsuzluk, hayatın anlamını yitirmesi, ya da aklı zail eden şeyler olabilir. Allah’ın dini, yeri göğü, hayatı ve ölümü açıklar ama bugün “piyasadaki din” anne-baba, ya da gelin kaynana arasındaki sorunu bile çözmüyor. Bir başka açıdan, “nefes alıp vermekle canlı mı sayılır sanki şerir, demirci körüğü de hava alır ve verir.” Aramızda bir sürü canlı ceset dolaşıyor. Aklını kaybedenler, uyuşturucu ve alkol kullananlar, her türlü bağımlılık, intihara sevk etmekle birlikte, süreç intiharla sonuçlanmasa bile insanı hayattan kopartıyor. Canından bezen insanlar, ortada kalmak, kimseye derdini anlatamamak, psikolojik rahatsızlıklar, aile içi çatışma, taciz ve cinsel sorunlar, şiddet, tehdit, şantaj, duygusal sorunlar, yalnızlık, dışlanmışlık, depresyon ve buna benzer şeyler.

Kimi cezalandırmak, kimi intikam almak ister, çatışarak ölmek ister. Kimi macera peşindedir. Merak, adrenalin tutkusu, Rus ruleti başka intihar yollarıdır.

Derin güçler nüfusu sınırlandırmak için önce aileyi yok etmek istiyorlar. Sonra genetik tahlil yöntemi ile risk grubu çocukları fetüs halinde iken izale etmek istiyorlar. Zaten anne-baba aşamasında genetik ve kriminal risk grublarının kısırlaştırılması da var gündemde. Yaşayanların ise kontrollü uyuşturucu ile pasifize edilmesi, ya da herhangi bir sebeple “Ötenazi hakkı” diye intiharı özgürlük kapsamına almak istiyorlar. İntihar olayı gelecekte daha çok konuşulacak. Bitkisel hayat, geri dönüşü imkânsız görülen hallerde, uzman raporu ve ailesinin rızası ile fişi çekme konusunda politikalar geliştirilecek.

Geçenlerde Fatih’te bir aileden 4 kişi birden intihar etti. Ardından Antalya’da yine siyanürle 4 kişi daha intihar etti. Polis ekipleri, salonda çocukların el ele cansız bedenlerini buldu. Banyoda da annenin cesedini buldu. “Akrabalar, komşular neredeydi” diyeceğim ama aile mi kaldı! Artık İstanbul sözleşmesi, CEDAW diye bir takım belalar var başımızda. ABD’nin himayesindeki PYD ile baş etmeye çalışıyoruz da, BM’nin, AB’nin himayesindeki CEDAW ile baş edemiyoruz bir türlü. Hırsız içeride iken evin kapısını kilitlemek fayda vermiyor zira. “Yan masaya janjanlı meyve yerine pahalı kırmızı şarap gönderen ünlü politikacı kimdi. Peki, o masadakiler kimlerdi ve onlar o şarabı kabul etti mi. Bu ‘muhabbet’in arkasında ne vardı?” Bunu bilmiyorum. Konuyu “Bizimkilerin Hürriyeti”nde E. Özkök yazdı. Bu konuda Ufuk Güldemir’in ‘kanarya’sı mı manşet olmalı, Ertuğrul Özkök’ün  ‘papağan’ı mı, onu da bilmiyorum. Olmuyor işte, “Dindar nesil”den söz ederken, trollerin kışkırttıkları, kendilerinden olmayan herkesi “Hain” ilan eden, susturmaya çalışan bir “Kindar bir nesil” geliyor. Bakın, PKK-PYD ile savaşırken, onların etki alanı içindeki çocukları da hesaba katalım. Onların beyinlerinde kopan bir fırtına var. Bir oğlu dağda, öteki askerde olan anaları da düşünelim.

FETÖ’gillerin hem siyasi ve iktisadi ayağının üzerine gidiyoruz. Ama bu “Amerikano İslam”a inananların içine düştükleri “Manevi boşluk” kimsenin umurunda mı? Bunların sayısı sanık olan, kaçan, görevden uzaklaştıranlardan belki 100 kat daha fazla. Bunların hali nice olacak?

Hiçbir askeri, siyasi ve iktisadi kazanım kaybedilen aile ve nesli ve imanın boşluğunu dolduramaz.

Kamuoyu araştırmalarına bakın ne demek istediğimi anlarsınız.

Âlimlerin ve amirlerin, güzel örnek olmadığı toplumlarda kırılma, ani ve çok daha şiddetli olabilir.

Uzmanlar aileleri uyarıyor. Çocuklarınızla daha yakın, samimi sohbet ve karşılıklı güven ortamının tesisi zorunlu. Tek başına okul, cemaat yeterli değil. Aile içi “Tearüf” önemli. Bakın bakalım çocuklarınızın arkadaş çevresinde kimler var. Karşı ve eş cinsle duygusal ilişki ne durumda. Cinsel sapma, dini baskı ile karşılaşınca kırılma yaşanabilir. Yalnızlık hissi, neye inanacağını, güveneceğini bilememe; aile içinde dini, siyasi, sosyal görüşlerde farklılaşma, çatışma, ne yapacağını, kime güveneceğini, neye inanacağını bilememe, bunun sonucu evden kaçma ile birlikte yeme içme alışkanlıklarında değişiklik, kişilik değişikliği uykusuzluk ya da uyku bozukluğu, düzensizlik, alkol ve uyuşturucu kullanma, kendine ve dışa dönük şiddet eğilimi, dikkat dağınıklığı ve öğrenememe, bazen dağınıklık, bazen aşırı mükemmeliyetçilik, yalnızlık, gelecek kaygısı, saldırı ve tacize uğramış olmak ya da bu korkunun baskıladığı kişilik hali, aile içi çatışma, kavgalar, boşanma depresyona sebep olabilir. Dikkat ediyorsanız, gençler daha kızgın ve öfkeli, sabırsız, paylaşımcı değil. Ya çok duygusal ve merhametli ya da vurdumduymaz, umursamaz, gayeye giden her yol meşru anlayışında. Huzursuz, huysuz, herkesi suçlayan öfkeli ve sinirli. Açıklanamayan ağrı ve sızıları, şikâyetleri var. Stresli, panik, psikosomatik reflekslerle aslında kendilerini ele verirler.. Eleştiriye aşırı duyarlıdırlar. İstikrarlı değiller ve sürekli değişiklik isterler, çabuk bıkarlar. Kendilerini bazen değersiz görebilirler.

Bu gençler bizim geleceğimiz. Ve gelecek o kadar çok belirsizliklerle dolu ki! Gençlerimizin bu geleceğe ilişkin ekonomik, politik, sosyal, entelektüel risklere karşı daha dayanıklı ve değişen şartlara uyum konusunda yardımlaşma arzusunu artırmamız gerek. Farklılıklarımıza rağmen çatışmadan bir arada yaşamanın bir yolunu bulmalıyız. Adil ve erdemli, ahlaklı bir insan olmanın önündeki engelleri kaldırmalıyız. Yoksa toplumsal cinnete hazır olun.

İntihar, kalabalıklar içinde yalnız kalan insanın isyanıdır. Tek başına siyanür satışını kontrol ederek intiharı engellemek mümkün değil. Tamam, siyanürün satışını, kullanımını takip edin, ama önce insanı intihara götüren yolları kapatın. İntihar etmeyi kafaya koymuşsa biri 40 tane yolunu bulur. Kolay çözümler genelde aldatıcıdır. Ya da vicdanınızı tatmin edersiniz, topluma söyleyecek sözünüz olur. Gerçek bundan ibaret değildir. Bu anlayışla ne uyuşturucu ile baş edebiliriz, ne de intiharı önleyebiliriz. Hani “tearüf” edecektik. “Kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Biz paylaşmayı unuttuk. Öfkemiz merhametimizden, nefretimiz sevgimizden büyük olunca bu sonuç sürpriz değil. Selam ve dua ile.