11-13 Mart tarihlerinde Hasan Ruhani Irak’ı ziyareti sandığımızdan daha fazla anlam yüklü. Bir süredir ABD İran’a karşı uyguladığı maksimum baskıyla Irak’ı yanına almak niyetindeydi. Irak’ta hem sahada şii milisleriyle hem de siyaset sahnesinde kendine bağlı siyasetçilerle iş birliği halinde olan İran, Ruhani’nin ziyareti öncesinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri, Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve bazı kabine üyeleri, Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Himmeti birçok İranlı diplomat Irak’a giderek bu görüşmenin altyapısını oluşturmaya başlamışlardı. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Irak’a gittiğinde daha ılımlı bir yapıya sahip olan Mukteda es-Sadr, İyad Allavi, Selim Cuburi gibi etkin Şii ve Sünni figürleri hariç muhalefet dahil Devlet erkanının tüm ileri gelenleriyle görüştü. Daha önceleri Ahmedi Necat’ın görüşme taleplerine ret cevabı veren bölgenin etkin Şii lideri Ayetullah Sistani ise Ruhani ile görüşmeyi kabul etmiştir. Bu da Sistani’nin Ahmedi Necat’a nazaran Ruhani’yi daha ılımlı bulmasına yorumlayabiliriz. Bunun dışında bölgenin önemli aşiret liderleri ile Şii ulemayla da görüşen Ruhani her durumda ABD’ye karşı bir üstünlük sağlamış durumda. Nitekim ABD Başkanı Donald Trump Ocak ayında Anbar’daki ABD askerlerinin de bulunduğu üsse yaptığı sürpriz ziyaret esnasında Irak’ın Devlet büyüklerini neredeyse yok saymıştır. Daha önce haber vermeden yaptığı bu ziyarette Bağdat’a geldiği halde Irak hükümetine haber vermemiş hiçbir görüşme gerçekleşmemiştir. Sadece bu bununla kalmayıp Şubat ayında Trump Irak’tan İran’ı izlemek istiyorum gafı ise tüm Iraklıların tepkisine neden olmuştur. Öyle ki Irak’taki Şii lider Mukteda es-Sadr’a bağlı Sairun koalisyonu üyesi ve Meclis Başkan Yardımcısı Hasan el-Kaabi ise "ABD güçlerinin Irak'tan çıkarılması için Meclis'ten yasa çıkaracağız" demiştir.

300 kişilik bir iş adamı heyetiyle Irak’a tabiri caizse çıkarma yapan Ruhani aynı zamanda önemli ticari anlaşmalar imzalamıştır. Ruhani’nin ziyaretiyle İran’ın elindeki gazı ve petrolü yabancı şirketlere nasıl pazarlayacağı alternatifi üzerinde de duruldu. Petrolü alan yabancı şirketler ödemeyi Bağdat ve Basra'daki Irak bankalarına yatıracak ve daha sonra bu para Euro cinsinden Tahran'daki bankalara aktarılacak. Dolayısıyla İran’dan petrol ve gaz alan yabancı şirketler direkt Tahran ile muhatap olmayacaklar. Bu da yaptırımlarla zor günler geçiren İran için eşi bulunmaz bir alternatif yoldur.

İran tüm bunlarla kalmayıp aynı zamanda Cezayir Anlaşmasını gündeme getirip bunun tekrar aktif hale gelmesini Irak hükümetinden talep etmiştir ki bu anlaşma İran’ın İslam devrimi sonrasında Irak’taki Şiileri kışkırtıp Bağdat’a olan bir takım provakatif saldırıları sonucunda 1979’da dönemin Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin tarafından feshedilmiştir. Bu anlaşmayla Şattülarap nehri iki ülkenin sınırı olarak çizilmiş ve nehir de iki ülke arasında paylaşılmıştı. Hali hazır da nehir dahil tüm ülkeyi hala kontrolü altında tutan İran bu anlaşmayı tekrar gündeme getirmesiyle yasadışı hakimiyetine bir meşruiyet kazandıracaktır.

Tüm bu gelişmeleri art arda sıralarsak İran’ın bu son çıkışıyla Irak’ta ABD’den birkaç adım öne geçtiğini söyleyebiliriz. Bundan sonraki gelişmeler Irak’ın ABD-İran arasında yaşadığı spagatın daha ne kadar sürebileceğidir. Irak iki tarafı da dengede tutabilecek mi zaman gösterir fakat ticaretinin yüzde seksenini İran ile yapan Irak’ı zor günler beklediği kesindir. Irak ne bu ticareti kolay kolay sonlandırabilir ne de onlarca Şii milisin liderliğini yapan Kasım Süleymani’yi bölgede yok sayabilir.