Müslümanların sanatlarıyla ilgilenenler ve uğraşanlar olarak rahatça kullanageldiğimiz İslam Sanatlarında Estetik terkibi ile iki problemi birlikte yükleniyoruz.

Birincisi, ilk ve son tahlilde bir insan işi olan –dolayısıyla asla ve asla kutsal olmayan, sadece ruhsallık üzerinden kutsiyetle muhtemel bir bağ kurabilen- sanat faaliyetimizde, meşruiyet kaynağımızı işimize ad kılarak, dünyasal olanı Din’e ulamak suretiyle, mevcut ya da potansiyel kusurumuzu onun bir parçası haline getiriyoruz.

İkincisi, gündelik dilimizde özelleşmiş bir güzelliğin karşılığı olarak, lafızdan manaya, makyajdan sanata rahatça kullanageldiğimiz estetik terimini, Batı esaslı seküler bir ideolojiye de ad olması bakımından, onu kendi içinde temsil ettiği maddeci zihniyetle birlikte ödünç almış oluyoruz.

Neyse ki, mezkur ilgi ve çalışmalarımızda, artık kendi kaynaklarımıza yönelmek ve sanat eserlerini tarihsel, bölgesel, inançsal özellikleriyle birlikte bizzat yerinde incelemek suretiyle, giderek Oryantalizm’in bize dayattığı “İslam Sanatlarında Estetik” terkibine -satış kaygısı, akademik manada Batı tarafından makbul görülme arzusu nedeniyle henüz tam karşı çıkamıyor olsak da-, en azından zikrettiğimiz problemlerin varlığını zikr ve beyan ile itiraza yeltenebiliyoruz.

Hemen elimizin altında bulunmaları bakımından kaynak niteliğiyle, inceleme ve tercümesi Ayşe Taşkent tarafından yapılan İbn Sînâve Fârâbî’nin Poetikaları (Tüba), akademik çalışmalar olarak da Özlem Hemiş’in Gözün Menzili: İslami Coğrafyada Bakışın Serüveni (Vakıfbank Kültür) ile Mustafa Uğur Karadeniz’in İslam Sanatlarında Estetik-Güzeli Anlamak (Ketebe) adlı kitaplarını zikredebiliriz.

Özlem Hemiş’in kitabına mahsus bir değerlendirme yazım, Akademyanın Ezberini Bozan Bir Çalışma: Gözün Menzili başlığıyla Şiraze dergisinin 2. sayısında yayımlandı.

Konumuz esasında, orada da zikrettiğim şekliyle, Hemiş, ilk bakışta İslam sanatına ilişkin yerli çalışmaların Oryantalist bibliyografya içinden yapılması şeklindeki akademik teamüle uymadığını ima eden yaklaşımlarını, çalışmanın maksat ve arayışı esasında şu başlıklar altında daha açık hale getirmiş:

1- Akşam Diyârı’yla Sabah Diyârı’nın sanatsal zihniyetlerini, jeopolitik bir konumla değerlendirmek yerine, ilgili zihniyetlerin nasıl biçimlendiğini görmeye çalışarak, katlarını açarak izlerini sürmek; bu bağlamda kültür mozaiğini tartışma dışına iterek asıl parçaları bir arada tutan harca bakmak,

2- Çalışma sürecinde, bir metot yaratmak yerine, meta-odos, yolda olmak, yola koyulmak, yolu takip etmek, yolu açan Taonun sağladığı temaşadan yararlanmak; sabitlenmiş bir hakikatin temsili dışında, kâinatın köklerindeki tekvinin çoğulluğunun eylemselliğine öykünerek bakan ve üreten mecraları aramak, bakışı gezdirmenin muhtemel imkanında iz sürmek; bu maksatla entelekheiaya doğru araçsal bir çizgi çizmek yerine, düşüncenin ve gözün arada kayarak yol almasındaki dinamizmle sürece hız kazandırmak,

3- Zuhûrun gerçekleştiği bâtını ve ruhu; zaman ile zemini bu kitabın uzamında keskinleştirerek ele almak,

4- Osmanlı ile İran minyatürleri arasındaki farkı ortaya koyup, mevcut görüşleri de değerlendirerek asıl minyatürün ontolojik temelini görmeye çalışmak,

5- Bu çalışmada, âlem görüşüyle âlemi düzenlemenin iç ilişkisini gözeterek, farklı âlemlerin birbirlerine değdiği noktaların izini sürerken bir köken arayışı ya da ideolojik bir bağlanmayla hareket etmemek,

6- İlkel sözcüğü başta olmak üzere, dinî, mitik ya da tarihsel kimi terimlere giydirilen Oryantalist tanımların sorunluluğuna dikkat çekerek, bunları en azından paranteze alma tutumuyla o tanımlara teslim olmadığını göstermek,

7- Tradisyonalistleri izleyerek, disiplinler arasındaki sınırları esnetme zevkiyle biraz spekülasyona açılma arzusu taşımak.

Mezkur maddelerden benim ulaştığım sonuç, Hemiş’in bu çalışmasında, benzeri çalışmalardaki Oryantalist bibliyografya saplantısından büyük oranda kurtulmuş, (...) ve dolayısıyla yerli Oryantalizmin ezberini büyük oranda bozmuş olduğudur.

Bu hususlar, akademik bir çalışmada soruya, sorgulamaya ve farka tabi olarak artık yer alabildiğine göre, “İslam Sanatlarında Estetik” terkibi de soruyu ve sorgulanmayı ve farkı hak etmeye başlamış demektir.

Zaten bu bahiste asıl mesele, bir ezberi bozmaya cesaret ederek hakikate ulaşmaya çalışmak ve bize (zihniyetimize) ait olanın ne olduğu sorusunu sorabilmektir.

Doğru sorular, doğru cevapları hak eder; doğru bir yürüyüş de ancak bu minvalde gerçekleşebilir.