İsrail, son yıllarda Filistin mücadelesine karşı yürüttüğü askeri ve siyasi stratejilerinin yanı sıra güçlü bir algı operasyonu da sürdürmektedir. Bu operasyonların temel hedefi, Filistin direnişini dünya kamuoyunda ve İslam dünyasında yalnızlaştırmak, İsrail’in varlığını meşrulaştırmak ve Filistin halkının haklı mücadelesini zayıflatmaktır. Özellikle son dönemde İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında başlatılan normalleşme süreçleri, bu stratejinin başarısının ! bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

İsrail’in Algı Operasyonları ve Aidiyet Bağlarını Koparma Stratejisi:

İsrail’in Filistin direnişini zayıflatma stratejisi, özellikle aidiyet bağlarını koparma üzerine kuruludur.

Filistin’in, Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa ile İsra ve Miraç mucizesinin gerçekleştiği coğrafyaya ev sahipliği yapması, Hz. Muhammed (sav)’den önce gelmiş birçok peygamberin davet yurdu olması ve bölgenin yüzyıllarca İslam hâkimiyetinde kalmış bir İslam beldesi olması gibi etkenler göz önünde bulundurulduğunda, bu coğrafyanın sadece Filistinlilere ait bir vatan olmadığı, Filistin’in İslamın toprağı ve Müslümanların ortak değeri olduğu açıkça görülmektedir.

Filistin, 76 yıldır işgal altında olan bir İslam coğrafyasıdır. Filistin halkı bütün imkânsızlıklarına rağmen bu işgale karşı, İslam ümmeti adına nesillerdir devam eden bir mücadele ortaya koymaktadır. Filistin halkı bu mücadelesini maalesef tek başına yürütmektedir. Ne yazık ki bu durum, Siyonist işgalcilerin Müslümanlar nezdinde yürüttüğü algı operasyonu ve manipülasyon sonucu elde ettikleri başarının bir yansımasıdır. Siyonizm, Filistin coğrafyasının işgal edilmesi ve bu işgalin devamlılığını sağlayacak bölgesel statükonun inşaası için ilk iş olarak, ulus devlet mantığını Müslümanlar arasında yaymakla Müslümanların birbirileriyle ve bu coğrafya ile aidiyet bağlarını kopartmıştır.

Siyonistlerin, bu aidiyet bağlarını zayıflatmak ve kopartmak için birçok farklı strateji yürütmektedir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

1.     Müslüman Dünyasını Filistin’den Uzaklaştırma: İsrail, Filistin davasını İslam dünyasının gözünde yalnızca bir "Arap milliyetçiliği" meselesine indirgemeye çalışarak, Müslümanların bu mücadeleye olan aidiyet hissini koparmaya çalışmıştır. Bu strateji, Filistin davasını bir Arap milliyetçiliği davası olarak tanımlayarak, özellikle yetmişli yıllarda Filistin direnişini yönlendiren aklın sosyalist, Arap milliyetçiliğine yakın duruşu, Arap coğrafyasının dışında kalan İslam dünyasının genelinde bu meseleye olan farkındalığı azaltmıştır.

2.     Özellikle Türkiye’de, ‘’Araplar Türklere ihanet etti, Filistinliler topraklarını Siyonistlere sattı’’ vb. söylemlerle ve yalancı tarih anlatılarıyla yürütülen algı operasyonları sonucunda, Türkiye halkının, Filistin coğrafyasıyla ve mücadelesiyle bağları koparıldı. Siyonist İşgalciler, Gazze’de ve Batı Şeria’da, işgale karşı direnen Filistin halkına yönelik soykırım savaşı yürütürken, masum kadınlar ve çocuklar Siyonist işgalciler tarafından acımasızca katledilirken, bu manzaralar batı dünyasında milyonlarca insanı Filistin için sokaklara dökmüşken, bugün hala Türkiye sokaklarında ‘’Onlar da (Filistinliler) topraklarını satmasalardı’’ şeklinde yalancı tarih anlatılarıyla beyinleri yıkanmış ve vicdanları körelmiş kitleleri görebiliyoruz.

3.     Arap Milliyetçiliğini Zayıflatma ve Normalleşme: İsrail, Filistin mücadelesini yalnızca Filistinlilerin sorunuymuş gibi göstererek, Arap yönetimler nezdinde Arap milliyetçiliği üzerinden verilen desteği de zayıflatmaya çalışmıştır. Bu çabanın en somut örneklerinden biri, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında başlatılan normalleşme süreçleridir. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan gibi ülkeler, İsrail ile diplomatik ilişkiler kurarak ve çeşitli anlaşmalar imzalayarak, Filistin davasını adeta geri plana itmişlerdir. Bu normalleşme süreçleri, Filistin mücadelesinin bölgedeki Arap ülkeleri tarafından giderek yalnızlaştırıldığını göstermektedir. İsrail’in bu diplomatik başarıları, Filistin davasına olan Arap aidiyet bağlarının da koparılmasında önemli bir adım olarak görülmektedir.

4.      İsrail-Hamas Savaşı Algısı: İsrail, Filistin direnişini bir "İsrail-Filistin mücadelesi olarak değil de bir "İsrail-Hamas çatışması" gibi sunmaya çalışmaktadır. Bu algı operasyonu, Hamas’ın radikal bir örgüt olduğu ve Filistin halkını temsil etmediği yönünde bir söylem üzerine inşa edilmektedir. Bu söylem, İsrail’in uluslararası arenada kendini savunma hakkına sahip olduğunu iddia etmesine olanak sağlarken, aynı zamanda Filistin halkını kendi kurtuluş savaşı mücadelesine yabancılaştırmayı da hedeflemektedir. İsrail bu algı operasyonunda işbirlikçi Mahmud Abbas’ı ve birçok Arap liderini piyon olarak kullanmaktadır. Arap ülkeleri ile başlatılan normalleşme süreçleri de bu algı operasyonunu güçlendirmekte ve Filistin mücadelesini zayıflatmaktadır.

Normalleşme Süreçlerinin Filistin Mücadelesine Etkisi

İsrail’in Arap ülkeleri ile başlattığı normalleşme süreçleri, bölgedeki siyasi dengeleri derinden etkilemiş ve Filistin mücadelesini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu normalleşme anlaşmaları, Arap dünyasında Filistin davasının öneminin azaldığını ve Filistin’in artık Arap ülkeleri için bir öncelik olmadığını göstermektedir. İsrail’in bu stratejik hamlesi, Filistin halkının yalnızlaştırılmasına ve direnişin uluslararası desteğinin zayıflatılmasına neden olmuştur.

Ancak, bu normalleşme süreçleri yalnızca siyasi düzeyde başarılar getirmiş gibi görünse de, Arap halklarının büyük bir kısmı hâlâ Filistin davasına bağlılıklarını sürdürmektedir. İsrail, her ne kadar Arap hükümetleriyle normalleşme adımları atsa da, bölgedeki halkların vicdanında Filistin davası varlığını korumaya devam etmektedir.

Sonuç olarak;

İsrail, Filistin direnişini yalnızlaştırmak ve bu mücadeleyi zayıflatmak amacıyla güçlü bir algı operasyonu yürütmektedir. Bu operasyon, Müslümanların ve Arapların Filistin davasına olan aidiyet bağlarını koparmaya yöneliktir. Özellikle Arap ülkeleriyle başlatılan normalleşme süreçleri, İsrail’in bu stratejide ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Ancak, Filistin mücadelesi, yalnızca siyasi bir sorun değil, aynı zamanda İslami bir dava olarak kalmaya devam etmektedir. Bu dava, İslam dünyasının ve tüm vicdan sahiplerinin ortak sorumluluğudur. İsrail’in algı operasyonlarına ve normalleşme stratejilerine karşı, Filistin davasının özüne sadık kalınmalı ve bu mücadeleye olan destek sürdürülmelidir.

Filistin, yalnızca Filistinlilerin değil, tüm Müslümanların davasıdır ve bu dava, uluslararası arenada hak ettiği desteği görmelidir.