İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün Gerçek Yüzü!..

Ömrünün en güzel 49 Yılını, ‘öğretmenlik’, ‘hâkimlik’, ve ‘noterlik’ gibi kamu görevi ile güzel Türkiye’miz de geçirmiş, yaş haddinden Ankara’da kamu görevine son vererek, Ankara barosuna kayıtlı avukatlık yaparken son iki yılını, Fas ismiyle bilinen, mağrip devletinin Kazablanka şehrinde geçiren, öğretmenlikle; gelecek nesillerimizin yetişmesine katkı sunan, hâkimlikle; iki dudağının arasından çıkan karaların birçok kişinin hayatını yakından ilgilendirdiği davaların altına imza atan, noterlikle; ihtilafların yaşanmaması için her kesimden insanın yanına koştuğu güven duyduğu hakim Mehmet Yaman ile” İstanbul sözleşmesi” ve onun ete kemiğe bürünmüş hali olan “6284” no.lu yasayı bu röportajımda mercek altına aldım.  Hatırlayacağınız üzere her Çarşamba Akit TV’de canlı olarak ekranlara gelen hazırlayıp sunduğum “Söz Meydanı” programımızda da Hâkim Mehmet Yaman’ın röportajından derlemiş olduğum “VTR”leri yayınladım. Yoğun bir ilgi ve geri dönüş oldu. Kim bilir yok olmanın eşiğine gelmiş ailelerimizin ve toplumumuzun feryadını sizlerin de sayesinde daha geniş kitlelere hep birlikte ulaştırırız da.. duymayan kulaklar belki duyar, görmeyen gözler belki görür, bu vesile ile..

Bir hakim gözü ve yorumuyla aileyi ifsat eden, toplumu yok eden, feministler, "toplumsal cinsiyet eşitliği" savunucuları ve bazı çıkar grupları tarafından toplumdan köşe bucak kaçırılan işte o “İstanbul sözleşmesi”nin gerçek yüzü..

Hâkim Mehmet Yaman sözlerine şu şekilde başladı.

Aydınlatıcı yayınlarını devamlı izlediğimiz “Akit Tv” ve sizin hazırlayıp sunduğunuz “Söz Meydanı” Programı, önemli konuları işlediğini görüyoruz. Aile ve Millet hayatımız açısından çok önemli bulunan, bu konuyu gündeme getirmeniz nedeniyle, televizyonunuza ve programınıza, saygıdeğer katılımcılara teşekkür ederken, bu vesileyle, aracılığınızla, ömrünün 50 Yıla yakın bir bölümünü, hukuk alanında geçirmiş bulunan bir insan olarak, konumuz hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, bizim için hayati ehemmiyeti olan ve Sayın Cumhurbaşkanımızdan, Ülkemizin selameti için mutlaka değiştirilmesini isteğimiz maddeleri, huzurlarınıza getirmek istiyoruz.

Malumları olduğu üzere, kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak adlandırılan sözleşmenin asıl adı, “Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele hakkındaki, Avrupa konseyi sözleşmesi” dir.

Bu sözleşme 11.5.2011 Tarihinde imzaya açılmış olup, ilk imza koyan, o zamanın Başbakanının bilgisi dâhilinde Dışişleri Bakanımızdır. Ve  bu sözleşmeyi, herhangi bir çekince koymadan imzalamıştır.

Bu sözleşmeye toplam 15 Avrupa konseyi devleti imza koymuş olup, diğer devletlerin mesela, 27 üyeli Avrupa Birliği’nin 14 tanesinin imzası vardır, 13 tanesinin imzası bulunmamaktadır. İmzalayanlardan bazıları da, çekince koyarak imzalamışlardır. İmza seremonisi, 8.9.2011 tarihinde, yani bizim imzamızdan 4 ay sonra tamamlanmıştır.

Hani derler ya, “Zehir altın kasede, çeşitli reveranslarla sunulursa fark edilmez” diye!..

Aynen onun gibi, bu sözleşmenin adını okuyunca, hepimiz kayıtsız şartsız kabul eder ve “Bu adı taşıyan bir sözleşmeye, imzayı ilk defa biz atarız” da, deriz. Biz de işte öyle yaptık, ciddi ve tarihi bir devletin mesulleri olarak!..

Bu sözleşme toplam 81 madde olup, bir çok maddelerini tenkit etmemiz mümkünken, vaktin darlığı sebebiyle, sözleşmenin hepsini değil de, özellikle bizim için tuzak olan maddelerini gözden geçirelim:

1 – Sözleşmenin 3. Maddesinde, “Kadına Yönelik Şiddet” tarifi yapılmış olup, “Psikolojik veya ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan, cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet anlamına gelir” denerek, ekonomik acı ve ızdırap verecek olan her türlü olayla, bunlarla tehdit etme işlem ve eylemlerini de, “cinsiyete dayalı şiddet” olarak, nitelemektedir.

Burada geçen “ekonomik acı ve ızdırap” deyimleri, fevkalade muğlak olup, bir eski hakim olarak, bu deyimlerin, uygulamada çok farklı ve erkekler aleyhine, ciddi mahrumiyetlere sebep olabilecek kararlara vesile olabileceğini öngörüyor ve bazı meslektaşlarımızdan da, bu konuda hiç beklenmedik boyutlarda, kararların çıktığını duyuyoruz.

2 – Yine 3. maddenin (b) fıkrasında, “Aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da, eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydan gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi anlamına gelir” denmektedir.

burada geçen partner deyimi, kimleri kapsıyor? Gerçekler ışığında, bu deyimin, “cinsel tercihlerine göre, erkek erkeğe homoseksüel ilişkilerde bulunan kişileri” de kapsadığını görmeliyiz.

Böylece, homoseksüel ilişkiler de, yasal teminat altına alınmış, bir eş seviyesinde haklara sahip olmuş bulunuyor, bu sözleşmeyle. Bu homoseksüeller de, ekonomik olarak birbirlerine bağlı ve sorumlu hale geliyorlar ve aile içi şiddet suçu kapsamına giriyor. Tabii bu da, homoseksüel hayatın, yasal koruma alt yapısı demektir. Yani bu sözleşmeyle, yasal olarak bu illet korunmuş oluyor.

Oysa bizim inanç sistemimizde şiddet reddedilen ve cezalandırılması gerekli bir haldir.

3 -  Bu sözleşmenin 4/3. madde ve fıkrasında;Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapmama” başlığı altında, “cinsel tercih/yönelim” de sayılmakla, her türlü sapıklık, açıkça meşrulaştırılmıştır.

Yani homoseksüellik veya lezbiyenlik, bir temel hak oluyor, engellenemiyor ve bu tipler, diğer namuslu insanlarla her yerde ve her şekilde eşit oluyor.

4 - Sözleşmenin Türkçe metninde, her ne kadar “Aile” kelimesi geçiyorsa da, orijinal metinde, aile kelimesi “Domestic” olarak geçmektedir ki, domestik kelimesi, normal bir aileyi değil, “ev içi her türlü arkadaşlığı-ortak ev arkadaşlığı” nı da içerir. Çeviri bizi yanıltmasın.

Her hangi bir ihtilafta esas olan, orijinal metindeki kelimelerin gerçek anlamları olup, elimizde bulunan metindeki “Aile” deyimini “Ev içi her türlü arkadaşlık” olarak anlamalıyız.

Yani bu ortak ev arkadaşlığı, erkek erkeğe cinsel birliktelik amaçlı, her türlü beraberliği de kapsamaktadır.

5 - Sözleşmenin 4/4. madde ve fıkrasıyla, gerek bu sözleşme ve gerekse başka şekillerde olsun, “Kadınların lehine alınacak her türlü tedbir, ayrımcılık sayılamayacak.”

Bu tedbirlerin Anayasaya, kanunlara uygun olma şartı da ortadan kalkıyor, 4. Maddenin bu fıkrasıyla. çünkü Anayasamızın 90. maddesi bu uluslararası sözleşmelerin bizim kendi kanunlarımızın üstünde olduğunu ve vatandaşımıza, bu sözleşmelerin kanunlarımızla anayasamıza aykırı olduğunu iddia ederek dava açma hakkı vermiyor. Sadece, iktidar bu sözleşmeleri kendi eliyle feshedebilir.

Yani karı-koca adaylarının kendi aralarında yapacakları bazı sözleşmeler de, bu sözleşmeye aykırılıkla iptal edilecek, mahkemelerde.

Yani İstanbul Sözleşmesindeki müeyyideleri göze almak zorundadır, evlenecek olanlar!.. Aksi halde, ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalması melhuzdur.             

Bu sözleşme bizi, kendi milli benliğimizden ve ahlaki değerlerimizden kopararak, Avrupa Birliği uğruna, aile sınırlarımız yıkılmış, ahlaki değerlerimizi çökertmiş ve kadın erkek, karşı cinslerle değil de, birbirleriyle, homoseksüel ve lezbiyen ilişkilerin teşviki !..

6 - Sözleşmenin 7. maddesinde, “Alınan tedbirler, ulusal insan hakları kuruluşları ve sivil toplum örgütleri gibi, tüm aktörleri kapsar,” denmekte olup bununla, cinsel tercihler (homoseksüel ilişkiler) i de kapsayan her türlü özgürlükle ilgili dernek, vakıf gibi koruyucu kurumların oluşturulması da, teminat altına alınmaktadır.

7 - Sözleşmenin 9. Maddesinde; “Sivil toplum kuruluşları ve sivil toplum” başlığı altında:

“Taraflar, kadına yönelik şiddetle mücadelede, aktif olan ilgili sivil toplum kuruluşları ve sivil toplumun çalışmalarını, her düzeyde göz önünde bulundurur, teşvik eder ve destekler ve bu kuruluşlarla etkin işbirliği tesis eder” diyor.

Bu madde gereğince, o zamanın aile bakanı Fatma Şahin, 236 kadın derneği ile masaya oturup, 6284 sayılı yasa tasarısını hazırladı.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu iddia eden derneklerin çoğunluğu, PKK ve LGBT destekçisi derneklerdi.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin, çok yakınlarda mecliste yapılmış bulunan çalışmalara, kimlerin davet edildiğine ilişkin resmi yazının bir fotokopisini arz ediyoruz.

Bu yazının katılımcılar bölümünü incelediğimizde her çeşit LGBT ve PKK destekleyicisi derneklerin de çağırıldığını görürüz.

Heyhat ki, milletin temel değerlerini temsil eden sivil toplum örgütleri var mı acaba, bu konuda ve varsa nerede?..

8 - Türkiye, İstanbul sözleşmesinin gereğini yerine getirmek üzere, 2012 Eylül ayında yürürlüğe giren, “Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi kanunu” adlı 6284 sayılı kanunu, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in, çoğunluğunu yukardaki derneklerin oluşturduğu feminist kadın dernekleriyle birlikte hazırlayarak çıkardı.

 9 - Bu sözleşmenin 12. Maddesinin 1. Fıkrasında; “Kadınlar ve erkekler için, alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve her türlü farklı uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla, kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır” denmektedir.

Burada “Kadınlar ve erkekler için alışılagelmiş roller” deyimiyle, inanç ve ahlaki değerlerimizle örf ve adetlerimizin getirdiği, karı-koca sorumluluk ilişkileri tamamen inkâr edilmekte ve toplumumuzun, inanç referanslarımızda bulunan tarihi sorumluluk anlayışından uzaklaştırılması istenmektedir.

Yani evin içinde, karı-koca mesuliyetlerine ilişkin tüm inanç verileri, altüst edilmektedir. Eşler birbirinden bağımsız ve sorumsuz olacaklar, bu maddeye göre..

10 – Yukardaki 12/1. madde ve fıkrasında, “ortadan kaldırmak” olarak yapılan tercümenin asıl metindeki karşılığı, “kökünden kazımak” tır, aslında. Yani inanç ve ahlak anlayışlarından kaynaklanan her türlü duyguların ve karşı çıkışların tamamı kökünden kazınacaktır, bu maddeyle. Ama, tercümede bu gerçek mana gizlenmiş.

Lütfen bu maddeyi tekrar okuyalım. Yani kadın ve erkeğin aile içindeki rolleri ve karşılıklı görevleri tamamen kalkıyor.

Aile içinde, birbirine karşı bağımsız, sorumsuz ve herkesin istediği gibi yapıp edeceği bir ortam oluşturuluyor ki, bu bizim için, ciddi bir kargaşa ortamı demektir. “Ve ne kadar inanç değerleri, eski örf ve adetler ile gelenekler varsa, bunların kökü kazınacak, aile kutsiyeti ve mahremiyeti diye bir şey kalmayacak” diyor, sözleşme.                                                                    

11 - 12. Maddenin 5. fıkrasında; “Taraflar (Yani Türkiye), kültür, gelenek, görenek, din veya sözde “namus” un işbu sözleşme kapsamındaki her hangi bir şiddet eylemi için, mazeret oluşturmamasını sağlar” denmektedir. 

Bu sözleşmeyle, 1 ve 2 numaralı başlık altlarında anlattığımız; “Cinsel yönelim,” adı altında toplanan bütün sapıklıklar (homoseksüellik, biseksüellik, lezbiyenlik vs. gibi), hayatın her alanında koruma altına alınmış bulunmakla, bu tür kişiler, size ev kiralamak için geldiklerinde, bu gerekçelerle veremeyeceğinizi bildirmeniz halinde, “Toplumsal cinsiyet ayrımı yapma” suçlamasıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

12 - 13. madde, “Taraflar, işbu sözleşme kapsamındaki, her türlü şiddetin ve farklı tezahürlerinin önlenmesi gerektiğinin, toplum içinde anlaşılması ve buna ilişkin farkındalığın artırılması amacıyla, başta kadın örgütleri olmak üzere, ulusal insan hakları kurumları ve bunlara denk organları, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içerisinde, düzenlik aralıklarla ve her seviyede farkındalık yaratma kampanyaları geliştirir veya yürütür,” demektedir.

Yani, cinsel eğilim (homoseksüel) ve aile fertlerinin alışılagelmiş rollerinin değiştirilmesi (karı-koca sorumluluk ve görevleri) adı altında, her türlü homoseksüel, lezbiyen ilişkilerle, aile içindeki birliktelik huzurunu sağlayan her türlü duygu ve düşüncelerin altüst edilmesine sebep olacak tüm dernekler ve vakıflar korunacak, geliştirilecek ve onlarla sık sık toplantılar yapılacaktır, bu maddeye göre.

Yani sistemli bir biçimde, ailenin ve toplumun tüm değerlerden uzaklaştırılması, tüm insan cinsinin, hayvan topluluklarında bile görülmeyen, zevklerine ve tercihlerine göre, kadın kadına, erkek erkeğe birbirleriyle cinsel ilişkilerin geliştirilmesi anlayışları geliştirilecek, tabir caizse, insanların hayvanlardan da aşağı bir hayat sürmesine çalışılacaktır.

Bu homoseksüel ve lezbiyen ilişkilerin geliştirilerek, kadının hayatından erkeği, erkeğin hayatından da kadını çıkarmak suretiyle, meşru üremelerin de önüne geçilecek, toplumda çocuk olmayacak, bunun yerini kedi ve köpek beslemeleri alarak, uzun zaman içinde insanların sayısı bitirilecektir.

Tabii bu yok oluşta, savaş ve katliamlar ile çeşitli hastalıklardan ölümler de, önemli görevler almış olacaklar ki, bir taraftan da dünya insanları bu sarmal ihanetin cenderesi içinde ve siyasal, sosyal, sağlık ve tarımsal Alanların tümünde, çok çeşitli tezgâhlar bu amacın emrinde dönmektedir.

Dünya çapında bu uygulama hızlandırılarak, Siyonizm’in insan topluluklarını yok ederek, dünya insanlarının toplam 500 milyona indirgenip kuracakları “Dünya Krallığı” efsanesine doğru, hızla yol alınacaktır.

13 - Sözleşmenin 14. maddesi, “Eğitim” başlığı altında, Bu sözleşme kapsamına giren her türlü “Cinsiyet rolleri” (erkek erkeğe cinsi ilişkiler) ile “Bunlara saygı” hususunda her türlü eğitimin, müfredat programlarına eklenmesini ve bu konuda çeşitli kurumlarla eşgüdümlü çalışılmasını emretmekte olup, böylece ilkokuldan itibaren çocukların erkek erkeğe ve kadın kadına cinsel ilişkileri hoş görüp, gereğinde tercihini buna göre yapabileceği anlayışı, küçüklükten beyinlerine yerleştirilmiş olacaktır.

14 - Sözleşmenin 16. maddesi, “Bu cinsel yönelimlere ve tercihlere (homoseksüel ilişkilere) yönelenlere karşı oluşacak şiddet eylemlerinin önlenmesi ve şiddete başvuranların eğitimiyle” İlgili tedbirlerin alınmasını emrediyor.

15 - Sözleşmenin 17. Maddesi, bu konuda özel sektör ve medya kuruluşlarını da görevlendiriliyor.

Sair maddeler, daha başkaca bir sürü tedbirleri içermektedir.

16 - sözleşmenin 36. maddesinin başlığı, “Tecavüz dahil olmak üzere, cinsel şiddet” başlığını taşımakta, 1/b fıkrasındaki “Kişilere karşı tarafın rızası olmaksızın diğer cinsel nitelikli eylemlerde bulunmak” eylemini, 3. fıkrasında, “Eşlere veya partnerlere karşı işlenen eylemler için de geçerli olmasını sağlamak üzere, gerekli hukuki ve diğer tedbirleri alır” demekle, partner deyimi adı altında, kadın erkek her türlü cinsel birleşimi artık normalleştirmiş ve eş cinselleri de eşleriyle aynı kategoride zikrederek, eşleriyle de, onların rızaları dışında cinsel ilişki kuramayacaklarını, kurarlarsa açıkça cinsel şiddet uygulama suçunu işleyecekleri anlatılmakta olup, Ankara barosu avukatlarından birisi ben mağrip devletine gelirken, eşinin telefonla polise yaptığı, “eşim bana zorla tecavüz etti” ihbarıyla, bu suçlamayla hapse atılmıştı.

Yargıtay üyeleri de, “bu sözleşme iptal edilmediği müddetçe, biz bu konudaki kararları onaylamak zorundayız” demektedirler.

17 - 48. maddede, “Taraflar (sözleşmeyi imzalayan devletler), işbu sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaşma da dahil, zorunlu alternatif uyuşmazlık  çözüm süreçlerini yasaklamak üzere, gerekli hukuki ve diğer tedbirleri alır” denmektedir.

Yani bu madde, anlaşamayıp kavga eden bu kişiler arasında, arabuluculuk ve uzlaşma yapılmasını yasaklıyor. İlla kavga devam edecek ve mahkemelere intikal edecek. Bu çok tehlikeli ve toplum fertlerini uzlaşma ve anlaşmaya değil, kavga ve mahkemelerde sürünmelere ve aile birlikteliğini ortadan kaldırmaya sevk edecek, yıkıcı bir maddedir.

18 - 80. Maddesi, “İmza koyanların istediği  zaman, konsey genel sekreterine tek taraflı olarak yapacağı bildirimle bu sözleşmeyi kendi yönünden feshedebileceği” ni yazmakta olup, bu maddeye göre biz istersek, hemen kayıtsız şartsız bu sözleşmeyi feshedebiliriz. Efendim,

Aracılığınızla, inanç ve ahlak değerlerimizi tamamen altüst eden ve milli bir felaket olan, şimdilik henüz çok fark edilmeyip, ilerde “Biz ne yaptık!” vaveylasıyla bağıracağımız bu sözleşmenin kaldırılmasını, saygıdeğer cumhurbaşkanımızdan tekrar ve ısrarla talep ediyoruz, kendilerini seven ve takdir eden bir vatandaş olarak. Dedi.

Hakim Mehmet Yaman  ile yaptığım röportajdan sonra, bu sözleşmenin isminin “İstanbul Sözleşmesi” olması.. Fethi; 18 Bin Âleme Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından müjdelenen mübarek şehir İstanbul’umuz ve bizler için bir utanç vesikasıdır.

Prof. Dr. Burhanettin Can 1 Mayıs’taki “Söz Meydanı” Programında Kuran-ı Kerimde Ankebut Suresi’nin 41. Ayetindeki “Allah’tan başkasını veli edilenlerin hali dişi örümceğin ailesine benzer ki; O yuvaların en zayıfıdır. İnsanlar bilmiş olsalardı.” örneğini vererek, dişi örümceğin halini şöyle anlatmıştı. “Bütün canlılar yuvalarını düşmana karşı korunmak için yaparlar. Dişi örümcek ise.. tam tersine başkalarını avlamak için ağlarını örüp yuvasını yapar. Peki İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunla ne alakası var derseniz. Hanımlar kusura bakmasınlar. Dişi örümcekle erkek örümcek çiftleşme zamanı, çiftleşme bittikten sonra erkek örümcek kaça biliyorsa Dişi örümcekten kaçıyor. Kaçamıyorsa dişi örümcek erkeği öldürüp yiyor.

Şimdi burada bu DELİL ARANMAZ BİLGİ ARANMAZ KADIN BEYANI ESASTIR ifadesi bir, ARABULUCULUK SİSTEMİNİN KALDIRILMASI iki. Üçüncüsü de şikâyet olduktan sonra siz (KADIN) beyanını geri alsa dahi KAMU DAVASINA DÖNDÜRÜLMESİ ve DAVANIN DEVAM ETTİRİLMESİ. Bize şunu gösteriyor. Tam bir dişi örümcek yuvası bu devam ettiği müddetçe (İstanbul Sözleşmesi ve 6284) Türkiye çok ağır bedeller ödeyecektir.” demiş ve tüm düşünürleri kanaat önderlerini ‘STK’ ları ve siyasileri bu yanlıştan dönmek için el/ele gönül/gönüle vermeye davet etmişti. Ben de bu vesile ile aileyi, toplumu ve güzel Türkiye’mizin geleceğini düşünen her akli selim-i ve sağduyulu olan her kesimi bu konuda beraber olmaya davet ediyorum.

İnşaAllah yakın zamanda bu yanlıştan döneriz..

Yoksa bu ayıp iki Dünya’da da biz Müslümanlara yeter..

“Selam” ve “Dua” ile Allah’a emanet olunuz.