“Yahudinin elleri yok mu? Aynı yiyecekle beslenmiyor, aynı hastalıklara yakalanmıyor mu, aynı yollarla iyileşmiyor mu?... Etimiz kesilince bizim de kanımız akmaz mı? Gıdıklanınca gülmez miyiz? Zehirlenirsek ölmez miyiz? W.Shakespeare Venedik Taciri eserindeki bu tirad mahkemede Yahudi tefeci-tacir Shylock’un, zengin Hristiyanlara karşı Hristiyan mahkemesinde adalet arayışında sarf ettiği sözler.

Bir devlette, varlık gösteren muhalefetin veya iktidara muhalif insanların asıl işlevi, devlet sisteminde oluşacak veya oluşan hatalı uygulamalara karşı vatandaşın sesi olmaktır. Ve ayrımsız herkese eşit hakları savunmaktır. Yani O coğrafyada yaşayan herkesin sorumluluğu en az iktidar kadar muhalefetinde üstündedir. İktidar yanlısı şahıs kadar muhalif şahısında yükümlülüğündedir.

Sözde muhalefet kanadından, önce hükümet, ardından AFAD-Kızılay başta olmak üzere akıl almaz eleştirilere maruz kalırken Şimdi Suriyeli ikametgahçılar hedefe oturtuldu.

Elazığ’da ikamet eden Suriyeliler depremzede değil mi?

Aynı korkuyu, aynı şiddeti, aynı soğuk havayı, aynı çaresizliği yaşamadılar mı?

Çadır ve battaniye alamazlar mı?

Suriyelilerin elleri yok mu? Aynı yiyecekle beslenmiyor, aynı hastalıklara yakalanmıyor mu, aynı yollarla iyileşmiyor mu?... Eti kesilince kanı akmaz mı? Gıdıklanınca gülmemi? Zehirlenirse ölmez mi?

Birçok konuda Suriyeli mültecilere karşı öfke duyabiliriz. Hatta birçok konuda öfkemizde haklıda olabiliriz.

Ama bu deprem bir felakette insanlığı unutmamıza neden olamaz.

Bu gün Suriyelilere battaniye vermiyorsak, yarın PKK bahane edilip Kürtlere ev vermeyeceğiz. Sonra sırasıyla Lazlar filan derken listeyi uzatıp, zaten hazırda bekleyen mezhep ayrımcılığı ile ülke içinde din düşmanlığına doğru gideceğiz.

Pastor Nie Moeller’in Hitler Almanyası anlattığı ve sonunda “Sonra benim için geldiler Ses çıkaracak kimse kalmamıştı...

Sözlerini ülkemize uyarlarsak

Önce Suriyeliler için geldiler, Sesimi çıkarmadım, çünkü ben Suriyeli değildim Sonra Kürtler icin geldiler, Sesimi çıkarmadım çünkü Kürt değildim. Sonra Aleviler için geldiler, Alevi olmadığım için yine sesimi çıkarmadım

Sonra benim için geldiler Ses çıkaracak kimse kalmamıştı...

Dememek için

Sözde muhalif geçinen düşmanlara karşı dikkatli olmalıyız.

Nefret suçu aynı zamanda bir iç savaş sebebi ve savaş suçudur.

Artık Savaş suçları sadece silahlarla değil sosyal medya aracılığı ile de işleniyor.

Sosyal medyada ve bazıları gazeteci olan bu sözde muhalifler Ruanda Katliamın baş aktörlerinden Kantano Habimana'yı hatırlattı

12 Nisan 1994 tarihinde RTLM radyosundaki programında Habimana’nın şu sözleri yankılanıyordu: "Siz Rugunga yakınlarında yaşayan insanlar, dışarı çıkın! Bataklıkta hamam böceklerinin sazdan kulübelerini göreceksiniz. Bence silahı olanlar hemen bu hamam böceklerine gitmeli, onları kuşatmalı ve öldürmeli."

100 gün süren katliamda 800.000 kişi hayatını kaybetti.

(Ruandalı gazeteci Habimana, Radyo yayınlarında ağırlıklı olarak TUTSİ’leri eleştiren HUTU ırkçısı bir gazeteciydi. Dünya basın tarihine Ruanda katliamının baş aktörleri arasında yer alarak geçti. Katliamdan sonra Kongo’ya kaçan Habimana Soykırım mahkemesinde yargılaması sürerken burada Aidsten öldü.)

Bütün bunlar bir günde olmadı, tıpkı bizdeki gibi, önce küçük ve savunmasız hedefler seçilip ötekileştirildi, ezildi ve zamanı geldiğinde içsavaşın düğmesine basıldı.

Bir deprem iç savaşı tetikler mi?

Evet! Tetikler.

Nasıl ki koskoca bir bina ilk küçük kepçe darbesiyle yıkılmaya başlıyorsa. Aynı şekilde tetikler.

Çünkü ayrımcılıkta başarılı olanlar, asla durmazlar. Önlerinde kim varsa yok etme listesine koyarlar.