Telegram'da arama motoru sonucu girdiği bir ilim grubundan hadis takip ederken, gelen bir linki tıklaması sonucu yönlendirilip dahil edildiği, hiçbir şey paylaşmadığı ve dahi şikâyet ederek ayrıldığı watsapp grubundan dolayı DAİŞ üyesi olmaktan yargılanan Eyüp Taş'ı Habervakti.com olarak birkaç gün önce gündeme getirmiştik.

Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali İhsan Karahasanoğlu da Eyüp Taş hakkında bir yazı kaleme aldı. 

İşte Karahasanoğlu'nun "Eyüp Taş’ın başına gelen Türk yargısına yakışmıyor!" başlıklı yazısı:

FETÖ takıyyesinin kendi elemanlarına verdiği zarar bir yana..

Bu ülkenin hemen tüm kesimlerine de verdiği zarar tartışmasız bir gerçek..

FETÖ’nün takıyyesini gözlerimizle görünce..

Artık her şeyden şüphe eder olduk..

Herkese, “Ha ha.. Anlat.. Biz biliyoruz, onun arkasında ne numaralar olduğunu” demek, böyle yaklaşmak, adet haline geldi..

İnsanların ilişkilerinde bu oluyor.

Yetinilmiyor..

Devlet işleyişinde de benzer adetler oluşuyor..

Bir ayak üstünde kırk yalan söyleyen FETÖ’cüleri görünce..

Askeri alanda, darbe gecesi yakalanan FETÖ’cülerin, “Arsa bakmaya gelmiştim” şeklindeki fütürsuzca yalanları ile karşılaşılınca..

Artık, gerçekten bir yanlışı olmayan insanlara da, yalancı gözü ile bakılmaya başlandı..

Ama bu tür olaylar, bir tolere edilir, iki tolere edilir..

Çok net, çok kesin, çok tartışmasız şekilde suçsuz olduğu belli olan insanlara da “Şüphe” üzerinden, hem de aynı şüpheyi kendinize duysanız, izah edemeyeceğiniz kadar basit, saçma, gereksiz bir şüphe üzerinden cezalandırmalar başlarsa..

Ki somut örneklerini görüyoruz..

O noktada..

FETÖ’cülerin kaynattığı kazan, amacına ulaşmaya başlar..

FETÖ’cülerin biri bin yaparak attıkları iftiralarda, bir diye sınırladığımız olay, ikiye çıkar.. Üçe çıkar, dörde katlanır..

Onun için haksızlığa uğrayanlara belki ilk gün sahip çıkmamız gerekir ama..

Böylesine hain FETÖ’cülerin olduğu, PKK’lıların olduğu, hatta DAEŞ’lilerin olduğu bir dünya düzeninde, haksızlığa uğradığı ileri sürülenlere ilk gün destek veremiyor isek de..

Olay belli bir aşamaya geldikten sonra..

İddia edenlerin, emniyeti ile savcısı ile hakimi ile..

Dişe dokunur bir gerekçe sunmadan, masumiyetleri için yüz delil var iken onlar gözardı edilip, suçlu olabilecekleri yönünde bir tane bile delil olmadığı halde hayali gerekçelerle insanların mahkum edilmeye kalkışılmasına, eyvallah edemeyiz, etmememiz gerekir.

Felsefi yazı yazmam..

Soyut anlatımlarla, kafamdaki tezleri size dayatmaya kalkışmam..

Ne yazıyorsam, somut olaylara ilişkindir.

Somut vakalarla ilgilidir.

Bu girişten sonra da..

Somut olayı aktarayım.

Sakarya Emniyeti ile başlayan bir soruşturmada.

Hüseyin Sellum diye birisi gözaltına alınmış.

Tahminen yabancı uyruklu birisi.

Ve büyük ihtimalle de, gözaltına alınıp, sorgulandıktan sonra, yurtdışına deport edilmiş.

Büyük ihtimalle diyorum.

Çünkü 6 kişinin yargılandığı dosyada, her şey, bu adamın gözaltına alınması ile başlamış.

Ama bu adamın deport edilip edilmediğini dosyadan öğrenemiyorsunuz.

Yargılama sırasında, ağır ceza başkanının imalı anlatımlarından, tam aksine mahkemenin de durumu bilmediğini anlıyorsunuz..

Ve Hüseyin Sellum isimli kişi bir halt yiyor..

Şu an, bir başka Sellum da aynı haltı yiyerek..

Beni, sizleri, hatta ceza veren mahkeme başkanını..

Gözaltı yapan emniyetçileri, tutuklama isteyen savcıyı, aynı tufaya düşürebilir..

Nedir o tufa?

Hepimiz, hepiniz vatsap kulanıyoruz ya..

Sadece ve sadece cep telefonunuzu öğrenmeleri..

Ve o numarayı kurdukları bir gruba eklemeleri..

Sizin DAEŞ gibi eli kanlı bir terör örgütünün üyesi olmanız sonucunu doğuruyor..

 Lütfen, “O kadar basit değil” diye cevap verilmesin..

Bu kadar basit..

Bunun devamındakiler, hemen hepimizin telefonunda, varlığından belki de haberdar bile olmadığımız, şu internet sitesine girdiğimizde, bu habere tıkladığımızda, telefonumuza kaydolan iki tane fotoğraf..

Terör örgütü üyeliği, bu kadar basit mi, söyler misiniz?

İçişleri Bakanı’ndan başlıyorum..

Emniyet Müdürlüğü’nden devam ediyorum..

Adalet Bakanlığı’nda bitiriyorum.

Hüseyin Sellum ile (onu da tanımıyoruz. tanıklar da tanımıyorlar. Mahkeme de tanımıyor, emniyet de tanımıyor, kimse tanımıyor. Türkiye’de olup olmadığı bile bilinmiyor), irtibatı var diye suçladığınız insanlara ceza vermeden önce, Hüseyin Sellum’un kim olduğunu ortaya çıkarmanız gerekmez mi?

Gerçekten terör örgütü üyesi mi, ceza aldı mı, bu kişileri gruba katarken tanıyarak mı, yoksa onları tuzağa düşürmek için mi kattı..

Daha onlarca soru, muhataplarına yöneltilmeden..

Sadece ve sadece, sizin dışınızdaki bir kişi, sizi bir gruba kattı diye, siz de ordan çıkma konusunda biraz gevşek davrandınız diye, 4 yıl ceza, nasıl alırsınız?

Hakim bey soruyor, “Onlar, beni niye o gruba katmıyorlar da, sizi katıyorlar!”

Sorun gerçekten bu ise..

Hakim bey, kendisine verilecek mahkumiyet kararına şimdiden razı olduğunu söyleyebiliyorsa..

Ben bu işe gönüllüyüm..

Önce deport edilecek bir adam bulurum..

Onun telefonundan, hakimin telefonunu, herhangi bir gruba eklerim.

Hakim bey de dosya incelemekten yorgun düşmüş, dinleniyorsa, o gün göremediği gruba eklenme bilgisini, bir gün sonra gördüğünde, “Bu da ne ya” deyip çıksa da..

Terör örgütü üyeliği tahakkuk mu etmiş olacak?

Lütfen beyler..

Şunu yapın. FETÖ’cü hainlerin binbir tilkiliklerini de dikkate alarak..

Yargıladığınız 6 kişinin, hatlarının kayıtlı olduğu tüm cihazları buldurun. O cihazlara takılan başka hat olmuş mu araştırın. Sadece bir aylık değil kaç yıldır kullanıyorlarsa, tamamının tüm kayıtlarını getirtin..

 Küçücük şüpheli bir görüşme, konuşma yakalarsanız, hep birlikte, o kişileri deşifre edelim, sadece mahkum etmeyelim, rezil de edelim..

Ama..

Hüseyin Sellum örgüt yöneticisi deyin. Onun, büyük ihtimalle, sosyal medyada telefonunu açık eden dindar kişileri kattığı gruplar üzerinden “Beni niye o gruba üye yapmamış da, seni yapmışlar” şeklinde yüzeysel sorgulamalarla insanlar hakkında dava açıp mahkum edin..

Buna da adalet deyin.

OImaz böyle bir şey..

Bu vesile ile o dosyada yargılanan Eyüp Taş ve birbirlerini tanımayan, terör örgütü üyeliğinden mahkum olan 5 kişi için, “Geçmiş olsun” diyorum.. Nihai noktada o karar “Bozulur” umudumu da yineliyorum.

Keşke, dosyada emniyetin, savcının, hakimin “Şu delille mahkumiyet gerekiyor” diye yaptığı tespit görseydim de, bu yazıyı yazmasaydım..

Keşke..