Ekonomik durgunlukla birlikte işsizlik gibi kronik sosyal sorunlar, birçok toplumsal kesimi fevkalade zor duruma düşürmektedir. Geçim sıkıntısının yanında kiralarını zamanında ödeyemeyen birçok aile, bunalımlara bile girebilmektedir. Psikolojik sıkıntılarını bir türlü gideremeyen bazı işsiz babalar, intihar bile edebilmektedir. Böyle acıklı bir tablo, maalesef istisna olmaktan bile çıkmaya başladı. Peki, neden bu olayları yaşıyoruz? Bunun sebebi nedir? Bunu sadece maddî yetersizliklerle izah etmek mümkün müdür? Eskiden böyle durumlar için, her mahallede sakinlerin temel ihtiyaçlarını karşılayan Avarız Vakıfları vardı. Ya komşuluk ilişkilerimiz ne durumdadır? Hangi eksiğimize temas etsem ve hangi çözüm önerisinde bulunsam acaba?

Kalabalıklar içinde yalnızlaşan komşular arasında münasebetin kurulmasını, komşuluk haklarının tesisini ve böylece komşular arası sosyal dayanışma ve yardımlaşma ruhunu canlandırmanın önemine mi işaret edeyim?

Mahalle kültürünün yeniden canlandırılması için, komşu olmanın doğurduğu birtakım hak ve vazifelerin yanı sıra bunların sağlandığı sosyal ilişkiler düzeninin yeniden inşasına yönelik sosyal projelerin hayata geçirilmesi gerektiğinden mi bahsedeyim?

İnsanlar arasında ortak mekânları kullanmaktan dolayı meydana gelmesi gereken fakat bir türlü tezahür etmeyen samimî diyalogun, şuurlu sorumluluk anlayışının, iyi niyetli yardımseverliğin ve manevî bağlılığın sosyal faydaları hakkında mı yorum yapsam?

Toplumumuzda "iyi bir komşu, gerektiğinde akrabadan daha yakındır" gibi sözlerin günümüzdeki hükmü geçerliliği hakkında mı kafa yorsak?

“Ev alma, komşu al.” “Komşu, komşunun külüne muhtaçtır.” ve “Komşuda pişer, bize de düşer.” atasözlerimizin günlük hayatımıza ne kadar yansıdığını mı incelesek?

Yoksa Avarız Vakıflarından mı bahsetsem? Hani Osmanlı Devletinde köy ve mahallelerde, halkın ve özellikle muhtaçların bir takım temel ihtiyaçlarının karşılanması için kurulan o vakıflar var ya belki buradan birkaç örnek vermek suretiyle sivil dayanışmanın veya sosyal belediyeciliğin nasıl işlevsel hâle getirilebilir sorusuna belki de bir cevap bulmuş olurum?! Ne dersiniz?

Aslında belirli bir gelir düzeyinin altında kalan ve bundan dolayı da yardıma muhtaç durumda olan fertlere, kamu kurumları ve(ya) hayır kuruluşları (vakıflar) aracılığıyla en unutulmuş mahallelerde dahî etkili bir sosyal yardım sistemi oluşturulabilirliği üzerinde mi bir fikir geliştirsek acaba?

Belki de gelir seviyesi düşük ve(ya) sosyal giderleri yüksek olan kişi ve ailelere, kira giderlerini kısmen veya bütünüyle hafifletmek için, devletçe yapılması gereken karşılıksız nakdî destek ve yardımları anlatmakta daha faydalı bir iş mi yapmış oluruz ne?

Düşük gelir gruplarının yüksek kira giderleri karşısında temel sosyal ihtiyaçlarını karşılayamamaları hâlinde, kira yüksekliğinin baskısından kiracıyı kurtarmak maksadıyla kira bedelinin bir bölümünün veya bütünün kamu eliyle ödenmesi ile ilgili Almanya’dan örnekler mi versem acaba?

Yoksa anayasamızın 49. maddesinde geçen “Devlet, yoksul ve dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayan tedbir alır” hükmü gereğince uygulanmakta olan konut politikalarının sosyal ayağının sağlam olmadığını mı haykırsak?

Bir İslâm toplumunda/devletinde borç altında olan ve ödeme gücü yetersiz olan insanların (El Garimin) mağduriyetlerinin zekât gelirlerinden de giderilmesi gerektiğini söylesek, kamu gücüyle bir zekât modelinin oluşturulmasına katkımız olabilir mi acaba?

Kur’an-ı Kerim’de Allah’u Teâla “…Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve maliki bulunduğunuz kimselere ihsan ile muamele edin, iyi davranın…” (en-Nisâ: 36) buyruğu doğrultusunda mı konuyu ele alsak acaba?

Yoksa mahalleden sorumlu muhtarımıza veya zengin komşularımıza Peygamberimizin (sav) “Cebrail bana, daima komşu hakkını tavsiye ederdi. Öyle ki ben, komşuları birbirine mirasçı kılacak zannetmiştim!”(Buhârî; Edeb: 28) sözünü mü hatırlatsak acaba?

“Komşusu açken tok yatan kimse bizden değildir.” (Hâkim; II: 15) hadisi şerifin borçlu olan komşuları da kapsayıp kapsamadığını mı irdelesek acaba?

Komşularımıza karşı ifa edilmesi gereken görevleri mi hatırlatsak acaba? Bu bağlamda fakir ve muhtaç komşulara yardım etmek, sadaka vermek, zekât vermek, karz-ı hasen'de bulunmak (karşılıksız borç vermek), sosyal dayanışma kültürünü zenginleştireceğinin altını mı çizsek acaba? Hangi konuyu işlesek, daha faydalı bir açılım sağlamış olabiliriz acaba? Özetle açık ve net söylemek gerekirse; Komşumuzun sıkıntısını giderme meziyetini kaybetmiş bir mahalle/toplum/belediye/devlet olmuşuz, vesselâm…