Güz renkli şiirler okumalıydık birbirimize. Ama şimdilerde kahverengi acılar büyüyor milli yas ilan edilen ruhumuzda. Patlayan bombaların arkasında siyah kurdeleli ekranlara yazılan soğuk rakamlar ve hazin hikayeler var.. Dünya görmese de, son günlerin ana gündem maddesi olan patlamalar Ortadoğu’da her gün uykusundan uyandırıyor çocukları..

Tarihin en büyük saldırılarından biriydi belki de. Arka planı hakkında ‘kimselerin bilmediği’ analizler yapmamı beklemeyin. Zira yeterince terör uzmanı var bu ülkede.. Kitleleri etkileyen saldırılarda sonuçlardan çok sebepleri konuşabiliriz. Yüzlerce genç o meydana niçin gitti, hangi davayı savunurlar, o meydan niçin kanlı gibi sorular ilk aklıma gelenler. Bir dünya haritasını açıp son dönemde yaşananları, istikrarsızlığın toplumun kültürel yapısına neler kaybettirdiğini ve uluslararası medyanın olayı nasıl gördüğünü takip edersek daha mâkul sonuçlara ulaşabiliriz.

Karşı tarafı suçlayarak fail aramak son dönemde toplumsal hastalık haline geldi. Belli ki birileri Türkiye’yi dizayn etmek istiyor. İslam coğrafyasında otorite olmamızı engellemek için ittifak halinde çaba gösterdiklerini görüyoruz. Böylesi bir durumda sağduyulu olmak, kardeşliğimizi diri tutmak gerekirken ne oldu da faturayı kesecek kişiler arar olduk? Birinin lider gördüğü kişiyi öteki katil görüyor. Hiçbir delili olmadığı halde siyasi bir proje gereği suçu devlete ya da seçilmiş liderlere atanları psikolojik vaka olarak ele alabiliriz. Peki ya ideolojiler ve ırklar üzerinden kutuplaşma niye?

Bizler milliyetçilikten, particilikten ve ölenlere insan gözüyle bakmayıp ırkını, partisini soran merhametsiz zihniyetten Allah’a sığınırız. Hümanizm değil ahlâki ilkeler bunu gerektirir çünkü. Ölenler kendi ideolojisinden olmadığı için ‘oh olsun’ gibi faşist bir tavırla yaklaşanlar ve şehitlerimiz için bırakın üzülmeyi tepki dahi göstermeyip ‘barış’ adı altında şiddetten yana olanlar yazının bundan sonrasını okumayabilir..

Ölenin niye öldüğünü, öldürenin niye öldürdüğünü bilmediği darbe dönemlerini tecrübe eden bu millet kendi üzerinde planlanan algı yönetiminin farkında. Aynı sofraya oturan komşuları Alevi-Sünni ayrımı ile kutuplaştırdılar. Yıllar yılı aynı bayrağın gölgesinde yaşayan ırkları birbirine düşürdüler. Fakat bizi bir arada tutan değerlerimizden, inancımızdan ve kardeşliğimizden taviz vermedik. Çünkü her insana Allah’ın emek verdiği birer ayet gözüyle bakan bir medeniyetiz..

İdeolojiler henüz lise yıllarında akıllarını kontrol altına alıyor genç beyinlerin. Adını devrim koydukları kendilerine göre haklı ilkelerden oluşan öğretilerle onların zihinlerini ve en önemlisi de duygularını etkiliyorlar. Terör örgütlerinin kınanmadığı, şehit olan asker ve polisin hiç anılmadığı aksine polis araçlarının taşlandığı sözde barış (!) mitinginde bir araya gelmiş onlarca kişi bir davayı savunuyor değil mi? Sonra da ülke üzerinde planlanan satranç oyununun sadece bir hamlesi oluyorlar. Dünyanın hangi ülkesinde örgüte sırtını dayamış bir topluluk barış mitingi yapıyordur, bilmiyorum. Hamile eşinin gözleri önünde şehit edilen askeri, uyurken ensesinden vurulan polisi görmeden hangi barışın mitingini düzenliyorsunuz? Yasin Börü ve onlarca Kürt kardeşimizin kanı henüz ellerinizdeyken nasıl bir barış algısı bu? Bu arada ‘barış’ kelimesi hiç bu kadar kirlenmemişti! Unutmayın ki bu millet siyasi fırsatçılığın bedelini demokrasiyle ödetir.

Parçadan bütünü görerek sormalıyız: “İnsanlığı ve kardeşliğimizi hedef alan bu saldırılar kimin işine yarar?” Bu soru her zaman bizi hakikate götürmeyebilir ama toplumun teröre karşı verdiği reaksiyondur asıl önemli olan. Siyasi kaygılar, provokasyonlar ve her biri bir tarafı tercih etmiş, konuşamayan, birbirini dinlemeyen insanlar.. Sağduyu ve metanet planları bozar fakat tefrika her zaman kaybettirir. Karşı tarafı önyargısız anlamaya çalışanlar bireyden şahsiyete doğru yol alırlar. Zira bu parçalanmışlığın çözümü ortak ilkelerde ve bizi insani duygularda buluşturan değerlerde gizlidir. Hiç kimse bizimle aynı düşünmek zorunda değil. O mitinge gelenler arasında teröre destek vermiş kişiler de olabilir. Kimi yeni evlenmiş, kimi barış umudunu ellerinde taşıyan samimi insanlar da.. Farklı düşünenlerle aramıza duvar örmek yerine köprüler inşa edebilirsek değişir yarınlar..

Şimdilerde hayatın içinde şâhit olarak bir kez daha tanıştığımız ayeti Taksim Meydanına asmak istiyorum:
“Kendilerine ‘yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde ‘biz sadece barışçı ıslahatçılarız’ derler. Aman dikkat! Kesinlikle onlar fesatçıların ta kendileridirler ama bunun farkında dahi değiller..”(2:11,12)