KKTC’de yaşanan şirkete çökme işinin mağdurları arasında Zafer Partisi İl Başkanı Vedat Çalık’a kadar uzandı. Skandalın başlangıcı Türkiye’de faaliyet gösteren, merkezi Antalya’da bulunan Noel Baba Barış Konseyi’nin projesini gerçekleştirmek üzere KKTC’de 2016 yılında kurulan Santa Claus Peace Village LTD’nin yedieminlik veya KKTC’de yaygın adı ile %51 emanetçi hissesinin A.K’a verilmesi olarak gösterildi. Çalık, 11 Mart 2020 tarihinde pandemi ilan edilmesi üzerine kapılarını kapatan ve KKTC’ye gidemeyen şirketin kurucusu Muammer KARABULUT’un şirkette emanetçi olan A.K’nın şüpheli girişimleri sonucu açılan dava sonrası geliştiğini ve bu durumu da yeni öğrendiğini söyledi.

DAVALI AVUKAT, “AVUKATI ve AVUKATLIĞINI YAPTIĞI KİŞİYE SATILAN VİLLAYI SATTI”

İş insanı aynı zamanda Zafer Partisi Kocaeli İl Başkanı olan Vedat Çalık’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin mağdur olduğu KKTC’de davalı avukat A.K’ın yemin ederek satılan villanın sahibini savunmasında mahkemeye beyan ettiği halde, villayı avukatı ve avukatlığını yaptığı kişiye ikinci kez sattığını öğrendi.

KKTC’ yaşanan bu skandalı özetleyen Çalık, “Bu satışlardan hızını alamayan davalı avukat, ‘satılan evler ucuza satılmış, şirketin borcu var, bana para vereceksiniz’ diyerek villa sahiplerini tehdide etmeye başladı. Davalı Avukat A.K.’nın, şirketin Kumyalı’da satışı yapılan taşınmazlardan birisini avukatı H.M.’ye ve diğerini de avukatlığını İ.N.’ye ikinci kez sattığı anlaşıldı. Üstelik yaptıkları satışı da mahkemede satılan kişinin üzerinde olduğunu da kendileri bildirdiler.” dedi.

“EV ALANLARDAN TALEP ETMEYE BAŞLADI”

Süreci anlatan Çalık, “Bununla da yetinmeyen davalı ile avukatı, dünyanın hiçbir hukuk sisteminde olmayan, alıcının yetkisi dahilinde satıcı ile anlaşarak sözleşme yaptığı, tasdik memurunun onayladığı, maliyenin vergisini aldığı, tapu dairesinin kayıtlara geçirdiği bir taşınmazın ‘fiyatı az, şirketin borcu var, ödeme yapın’ diye mahkemeye sunması oldu. Davalı da mahkemeye sunulan talebini sanki mahkeme karar vermiş gibi ev alanlardan talep etmeye başlaması herkesin canını sıktığını” belirtti.

“EL KOYMAK DÜŞÜNCESİYLE HAREKETE GEÇTİ”

Dava sürecini de anlatan Çalık, “Projeyi gerçekleştirmek için 28 Eylül 2016 tarihinde kurulan şirkette yedieminlik veya KKTC’de yaygın adı ile ‘%51 emanetçi hisse’, ordudan ayrıldıktan sonra avukat olduğundan dolayı duyulan güven ile A.K.’ya verildi. O günden sonra emanetçi olarak hissesi gözüken kişi, 11 Mart 2020 tarihinde pandemi ilan edilmesi üzerine kapılarını kapatan KKTC’de şirketin mal varlığına el koymak düşüncesi ile hareket geçtiği tespit edildi. Bunun üzerine şirketin kuruluşunu yapan Muammer Karabulut, şirkette emanetçi olduğundan dolayı 1 TL katkısı olmayan A.K.’ya dava açtı” dedi.

YATIRIMCI KKTC’Yİ TERK EDİYOR!

Çalık son olarak, “M.A.’ya satılan villayı mahkemeye bildiren ama diğer tarafta kendisinin üzerine geçiren avukat H.M.’ye ve avukatı tarafından ikinci kez alacağına karşılık satılan evi alan İ.N.’yi aradık. Açılan davada ise KKTC’de benzer birçok işe kalkıştığı anlaşılan, daha önce askeriyeden kantin yolsuzluğu ile ceza alan ve cezaevinde yatan, sabıkasından dolayı avukatlık ruhsatı dahi verilmemesi gereken A.K. ve avukatı H.M.’nin hedef 32 villa ve denize 2 bin metre cephesi olan 756 bin 645 metrekare şirkete kiralanan arazi olduğu anlaşıldı. KKTC’de görüştüğümüz bir muhasebeci, yatırımcıya yaşatılan ve yaşanan zorluklardan dolayı yüzlerce şirketin bu durumda olduğu veya yatırım yapanların adayı kısa sürede arkasını dönerek terk ettiğini söyledi” ifadelerine yer verdi.

“450 MİLYON DOLARLIK PROJE”

Lefkoşa kaza mahkemesinde davayı açan Muammer Karabulut, “Konu aslında KKTC’ye kazandırılmak istenen 450 milyon dolarlık bir proje ile ilgili. Şirket de onun için kuruldu. Davaya konu olan hadiseyi büyütmemek, KKTC’nin bir itibar kaybına uğramaması için elimizden geleni yaptık. Yaşananları KKTC Cumhurbaşkanı’ndan, başbakana, ilgili bakanlıklara, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliğe, yargıya, askeri ve polis gücüne durumu ayrı ayrı bildirdik. Fakat en son bu kişilerin satılan evleri tekrar satması ve şirkette emanetçi olduğu için, muhasebe tarafından verilmeyen bilançolar kendisinde olmadığı halde, yasal olarak yapılan işlemeleri yasal olmadığı iddiası ile hareket etmesi bardağı taşıran son damla oldu” dedi.

“DAVALARIN UZAMASINA BİLE NEDEN OLUYOR”

Konu hakkında konuşan Avukat Can Özeroğlu, “Tanıklık ettiğim ve çokça tekrarlanan, ‘burası KKTC, burada İngiliz yasaları var’ algısıdır. Bu algı o kadar güçlü ki Anglosakson sisteminde mülkiyet hakkı da dahil olmak üzere temel hakların korunmayacağı algısı yaratılıyor. Türkiye’den gelen yatırımlar veya Türk Vatandaşları’nın açtığı davaların uzamasına bile neden oluyor. Küçük yer olduğu için herkesin birbirini tanıması ile koruması, davaların daha çok mahkeme dışına çıkmasına fırsat veriliyor. İşin ilginç yanı ise kısıtlı ekonomik imkanları olan ülkeye gelecekolan yatırımın da önü kesiliyor ve güvensiz bir ortam oluşuyor. Evrensel hukukta; açılan davada, davacı veya davalı tarafından henüz ortada mahkeme kararı yoksa, mahkeme kararı istedikleri doğrultuda neticelenmiş gibi beyanda bulunulmaz. Üstelik bu durum mahkeme başkanı ve heyetinin de dava neticelenmeden dava ile ilgili görüş beyan edemez. Bu durum İhsas-ı Rey olarak kabul edilir.

“HAKLARININ KORUNMASI İÇİN ÖNLEMLER ŞART”

KKTC’de davalı mahkemeye dava ile ilgisi olmayan bir dilekçe veriyor. Sonra da verdiği dilekçeye sanki mahkeme karar vermiş gibi hareket ederek insanları korkutuyor. Sonuç ortada, davalı avukat, avukatına satılmış villayı satıyor. Yetmiyor ikinci villayı da avukatlığını yaptığı kişiye satıyor. Sonra da usulsüz sattığı villaların sahibini mahkemeye bildirerek, ‘sen ucuza villa aldın diyerek’ üstüne para talep ediyor. Dünyada bu kadar saçmalığın yan yana dizildiği böyle bir dava yoktur” dedi. Bağımsız KKTC mahkemelerinin bu tip hukuki olmayan yaklaşımlara prim vermeyeceğini söyleyen Avukat Özeroğlu, ancak KKTC Devleti de yabancıların, özellikle de KKTC’ye yatırım yapan insanların haklarının korunması için idari önlemler alması şart olduğunu da sözlerine ekledi.