KOKUŞMUŞLUĞA KİM DUR DİYECEK? 
Su birikintisinin önünü parmağınızın ucuyla açarsanız küçücük bir akıntı oluşur o akıntı zamanla büyür ve bir zaman sonra o akıntıyı durdurmak mümkün olmaz. 
Dalından yere düşen elmayı düşünün. O elmaya çok ince bir ot bile batsa elma çürümeye başlar, içine karınca girer, kurt girer. 
Bir ağacın dibine tuz dökerseniz o kökler zamanla kuruyup ağacı da kurutur. 
Sigaranın, alkolün ve başka zararlı maddelerin başlangıcı ''bir kereden bir şey olmaz'' sözüyle nice canları telef etmiş, nice ocakları söndürmüştür!
Gemi su almaya başlayınca o sorunu görmezden gelmek gemiyi batırır. 
Bunlar ve bunlara benzer birçok örnek verebiliriz toplumdaki çürümeyi gözler önüne sermek için. 
Türkiye'yi kim yönetirse yönetsin, ülkede hangi kanunlar yürürlükte olursa olsun, eğitimde akademik başarı ne kadar yükseğe çıkarsa çıksın, çürümenin önüne geçilmiyor maalesef. 
Günübirlik siyasi tartışmalar, o değil ben haklıyım tavırları, sorunları görmezden gelme, alttan değil de üstten düzeltmeye çalışma gibi garabetler nesilleri heba ediyor. 
Televizyonlar reyting için her türlü çirkefliğini yapıyor ama bundan şikayetçi olanlar topu devlete atıyor, elindeki kumandayla!
Muhafazakâr yazarların bile toplumu dönüştürme gayesi yok, varsa yoksa 'çok satan kitap' yazmak. E haklılar bir yandan da, okuyucu aşk meşk okumak istiyor! 
Gazeteler tıklanma yarışında. 
Akademisyenlerimiz birbirinin paçasından tutup kendini yükseltme derdinde. 
Öğretmenlerimiz maaşına yapılacak zammı dert edip tatil günlerini iple çekiyor. 
Sosyal medyadaki akil diyebileceğimiz insanlar takipçi kasma derdinde. 
Peki, kim dönüştürecek bu toplumu? 
''Gidişat iyi değil, batının maymunu olduk.'' diyecek olanlar kimler? 
Osmanlı yıkılma aşamasına nasıl geldi? Batıya okuması için gönderilen ve Türkiye'ye aydın olarak dönen yazarların kitaplarına bakın... 
Gidişattan şikayetçi olmakla, gidişata dur demek aynı şeyler değil. Gelin önce bu konuda hemfikir olalım. 
Yakın bir zamanda şöyle bir tespitte bulunmuş ve:
''Sizin de dikkatinizi çekti mi? 
Başörtülü anaların başı açık kızları var ama başı açık annelerin başörtülü kızları yok... 
Başı açıklık ya da başı kapalılık tek kriter değil yanlış anlaşılmasın da bir durum tespiti bu, gidişatımız anlamında...'' demiştim.
Doğum günleri ve diğer özel günlerin kutlanmasına niye kimse ses çıkarmaz? 
Niye düğünlerdeki pespayelikler çocukların mutluluğu adı altında hoş görülür? 
İnsanlar üç beş kuruş kazanma adına niye birbirini kazıklar da kazıklayanlara övgü dolu sözler edilir? 
Bu kokuşmanın altında ezilip kıyameti mi bekleyeceğiz yoksa birilerinin gelip bizleri kurtarmasını mı?

Mustafa Süs