Hay Allah! Korona geldi diye tüm dünyada insanlar evlerine hapsoldu. Ekonomi durdu. İnsanlar panik içinde. Tüm dünyadaki hastalığa sebeb olan mikropları toplasanız hepsi bir yarasa kadar hacmi yoktur. İşte böyle, bir çay kaşığı mikrop, dünyanın altını üstüne getirebiliyor. O bildik teknolojiler, hastahaneler, ilaçlarla hemen bir çözüm üretilemeyebiliyor. 

Bu mikroba insanların yakalanma ihtimali %2-3.. Yakalandığınızda da, zaten eğer bünyeniz zayıfsa yine aynı oranda bir ölüm ihtimali var.

Bu arada ecelimiz gelmemişse zaten ölmeyeceğiz. Ecel gelmişse Korona olmazsa başağrısı bahane! Yaşlı-genç de fark etmiyor. Geri kalan sadece bir istatistik. Hem zaten yolun sonunda ölüm var.

Kozmetik endüstrisi insan sağlığı yanında havayı da insan sağlığını da tehdit ediyor, ama kime anlatacaksın. O yiyip içtiklerimiz, sigara, alkol aslında çok daha fazla insanın ölüm sebebi. Korona gelir, geçer gider. Ama yediğimiz şeker ve o ne idüğü belirsiz yiyecekler çok daha fazla insanın ölümüne, sürünmesine, acı çekmesine sebeb oluyor. Parası ile alıp yiyoruz kimin umurunda.. O yedikleri halt, onların özgürlüğü! Uyarırsan, yediği halttan tiksinmeyenler, uyarandan tiksinebiliyor! Bunlar da ülke yönetmeye talip birileri olabiliyor. Hayatı ifsad ediyorlar ama kendilerinin “ıslah ediciler” olduklarını söylüyorlar. Oysa onlar bozguncuların ta kendileridirler. Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, kalpleri var hissetmezler. Bilmezler, bilmediklerini de bilmezler. Bir de akıl vermeye kalkarlar. Bunlar böyledir. Ve her yerde bu cins birileri vardır bu kişiliklerin. Bunlar dün de vardılar, bugün de varlar, yarın da var olacaklar.

Asıl derdim “onlar” değil, bunlara kanan, bunlara benzeyen, bunların peşine takılan “bizimkiler”. Yoksa Şeytanın ailesinden olan kendini farklı kimliklere bürüyen o kadar çok cehennem ehli insan kılıklı “belhum adal” var ki! Bizim Şeytandan nefret ettiğimiz gibi, Şeytan da insanoğlundan nefret ediyor. Ve onun dostu yoktur. Ona hizmet eden ins ve cin’ler’den bile o intikam alır. En büyük intikamı da onları cehenneme sürüklemektir. İns’in ve Cin’nin Şeytanlaşanları öbür dünyada Şeytanları ile birlikte Cehenneme atılacaklardır, hem de kısa süren dünya hayatında ucuz birtakım zevk, eğlence, şöhret, makam, kibir, heva ve heves uğruna. Geçici, aldatıcı bir heva ve heves uğruna ebedi bir saadeti reddedip Şeytanın peşinde dünya hazlarına takılıp gidiyorlar. Yapıp ettikleri ile çaldıkları ile kendi cehennemlerine sırtlarında odun taşımaya devam ediyorlar.

Ramazan ayındayız. Mekke, Medine, Kudüs, camilerimiz yalnız, kimsesiz ve hüzün yüklü olsa da.

Çevremize bakalım ne göreceğiz. Zamanın, malın, paranın bereketi yok olup gidiyor, dostluklar gibi. O kadar çok şeye sahibiz ki, yine de yokluk çekiyoruz. Her şeyi “meta”laştırdık. Riba her yerde. Birçok iş yerinde, evlerimizde Helal-Haram, Mübah Mekruh endişesi kalmadı gibi sanki. Düğünler, toplantılar, ramazan iftarları bile.. 100 çeşit yiyecek sunulan, adına “Halil İbrahim sofrası” dedikleri kahvaltılar! Afrika’da, Asya’da acından ölen insanlar. Savaş ve terör mağduru insanlar..

Bir dost soruyor: Zekatı nüfusun kaçta kaçı veriyor?. Köylü öşür’ünü veriyor mu? Zekat muhasebesi yapan var mı aramızda. Miras adil dağıtılıyor mu? Hased, ihtiras, kibir, gıybet, iftira, dedikodu, almış başına gidiyor. İstişare ve şûra ile mi alınıyor kararlar, hakeme gidiyor mu ihtilaf edenler, gençler anne-babasına “üf bile” demiyorlar mı? Komşu hakkı gözetiliyor mu? Dul ve yetimlerden haberimiz var mı? Sıla-i Rahimden haberimiz var mı? Yoksa bereket kalır mı? Gençler evleniyor mu, ya da evlenebiliyor mu? O pahalı düğün masraflarını kim nasıl karşılayacak!

Herkes memur olsun, herkes işçi olsun. Eline diplomayı alan devletin kapısına dayansın.. Veterineri de öyle ziraat mühendisi de. Hepsi beyaz yakalı olacak. Üretim için teşebbüsün önünde 40 engel. Bürokrasi desen başımızın belası. Mevzuat ayağımıza takılan pranga!

Ve yolun sonu: Cehennem. Bütün yollar cehennemi gösteriyor. Siyaset, bürokrasi, yasalar, media, STK’lar, istatistik kuruluşları, eğitim kurumları, bilim, piyasa “yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayatın adresi olarak, kapısına “Cennet” tabelası astıkları cehennemi gösteriyor.. Hz. Nuh’un gemiyle kendilerinden uzaklaştığı kavmi hatırlayın. Tek başına kavminin sapkınlığı sebebi ile şehrinden çıkıp giden Hz. Lut’u hatırlayın. Böyle giderse, bu işlerin varacağı yer belli. “Lut kavminin çocukları” ramazana giderken bile sanal dünyada ve meydanlarda meydan okuyorlar. 

Yeryüzünü işgal ettikleri yetmiyormuş gibi, şimdi de uzayı işgal etmeye çalışıyorlar.

Bugünkü gökdelenler Babil kulesinden daha yüksek! “Bab” kapı, il “Tanrı” demek.. Babil Tanrı Kapısı. Dünyanın 7 harikasından biri “Babil’in şaraplık üzüm üretilen asma bahçeleri” idi!.

Biliyor musunuz Strasbourg’daki AB Parlamento binası Babil kulesine özenerek yapılmıştır. Tıpkı Çanakkale’deki İngiliz donanmasının komuta gemisinin adının “Goliath” yani “Calud” olması gibi!

Birileri Şeytanın yeryüzü kırallığını ilan etmeye çalışıyor. Ve onları “Tanrının kırallığı” diye kandırıyor. Sahi Korona’dan korktuğunuzun kaçta kaçı cehennemden korkuyorsunuz. Günah mikrobunun muhakkak bir gün sizi yakalayacağını ve sizin canınızı Korona’dan daha daha fazla acıtacağını ve günah mikrobunun Korona’dan daha yaygın olduğunu ve bu mikroptan tevbe ile muhakkak kurtulabileceğinizi, değilse çok fazla kıyas kabul etmez bir acı çekebileceğinizi ve günah mikrobunun da bulaşıcı olduğunu biliyor mu idiniz!. Selâm ve dua ile.