Aklı başında her insanın olduğu gibi normal her Müslüman için geçerli olan bir ahlak kuralı vardır: İyilik etmek ve iyilikleri yaymak, kötülük etmemek ve yayılmasını engellemek, olarak özetleyebileceğim bu kaidenin istisnası yoktur. Yani herhangi bir iyilik ya da kötülük için farklı tercihlerden bulunmak düşünülemez.

Buraya kadar olan kısımda hemen hepimiz hemfikiriz. Lafa gelince de zaten bunu beyan ederiz. İyilik kimden gelirse gelsin takdir eder, kötülüğü kim yaparsan yapsın reddederiz.

İyiliklerden iyilik seçmemiz gerektiğinde daha iyisini, kötülüklerden kötülük seçmek zorunda kaldığımızda da daha az kötüsünü seçeriz. Bu düz mantık, şartların etkilerinden arındırılmış sağlam fıtrat tercihidir.

İyilik ve kötülük anlayışının, kişilere ve toplumlara göre ayrışan yanlarından bahsetmiyorum. Konumuzu herkesin hakkında ortak bir fikri olan genel konular olarak kabul edelim. Örneğin, hırsızlık gibi ya da yalan söylemek gibi normal insanlar için kötülük olduğu tartışmasız konular düşünülebilir.

Aynı şekilde; haksız yere bir cana kıymak, kadın ya da çocukları savaş veya başka kavgaların parçası haline getirip, onlar üzerinden insanların canını yakmaya çalışmakta kötülük olduğu hakkında tartışma olmayacak bir konudur.

Bir şekilde savaşa bahane bulunur ama şehirleri yok edip, savaşla direk alakası olmayan insanların evlerini başlarını yıkmanın, çocukları -kimyasal ya da konvansiyonel fark etmeksizin- silahlarla helak etmenin, kadınların kadınlığını bir işkence malzemesi olarak görmenin normal insan fıtratını muhafaza etmiş bir kafa yapısında bahanesi olmaz, olamaz, olmamalıdır.

Bu aşağılık işleri Bosna’da görmüştük, Afrika’da görmüştük ve en son Suriye’de de görmek zorunda kaldık. Zaman ve mekan değişse de insanlıktan nasibi kalmayan bazı yaratıklar, bu yollarla insanların canını yakmaya ve yurtlarını yıkmaya devam ediyorlar.

Bir diğer kötülük şekli olan ve ahlaksızlık olduğu hususunda, bu cürümleri işleyenler de dahil, hemen herkesin ittifak ettiği bazı günahlar vardır. Bunlar da normal insan fıtratının kabullenemeyeceği işlerdir ve alenen işlenmeleri bir yana savunulmaları da aynı derecede ahlaksızlıktır.

Bazılarının bu cürümleri açıktan ve utanmadan işlemeleri ya da kendilerini ifşa etmeleri, en az bu günahlar kadar iğrenç ve aşağılıktır.

Garip bir şekilde, iyilik ve güzellik arzusundaki insanların bütün bu günahları eleştirmek ve lanetlemek için sayfalar dolusu yaymak ve yayınlamak konusunda gayretlerine şahitlik ediyoruz. Hiç duymak istemeyeceğimiz şeyleri duyup, asla şahitlik etmek istemeyeceğimiz günahları görüyoruz.

Onların niyetlerinin, elbette bu kötülükleri ifşa ederek, insanların kötülerden ve kötülüklerden nefret etmelerini sağlamak, en azından dualarıyla mazlumlara destek olmalarını arzu ettiklerini biliyorum. Hatta ‘kötülüğe engel olamıyorsan onu yay’ şeklinde veciz sözler dolaşıyor ortalıkta ve bunu gören ve kötülükleri karşı elinden bir şey gelmeyen çaresiz ama iyi niyetle insanlar, paylaş düğmesine basmakla bir derin nefes alıp hayatlarına devam ediyorlar.

Birçoğumuz için artık bombardımanla yıkılmış evlerin hatta şehirlerin fotoğrafları sıradan görüntülere dönüştü. Kan ve ceset görmekten rahatsız olanlarımız baya azaldı.

Birtakım ahlaksızların, kendi günahlarını afişlere yazıp taşıdıkları fotoğrafları yaymak ne kadar normal geliyor artık.

Oysa gözlerimizden gönüllerimize ulaşan bir yol var ve oradan nefretle de olsa geçen her günah görüntüsü bir yerlerimizi yıpratıyor. Gönül yollarımız aşınıyor. İçimizde bir takım setler erozyona uğruyor. Nesillerimizin fıtratı sarsılıyor. Hem de gönüllü olarak ve kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayı.

Zulüm ve cürümlerinden insanları emin kılmak niyetiyle ve olası tehlikeye dikkatlerini çekip uzak durmalarını tavsiye etmek maksadıyla; bir fasığın günahını ya da bir zalimin zulmünü anlatmakta ve göstermekte elbette bir mecburiyet vardır. Bahsettiğim, üzerinde yaymakla hiçbir etkimizin olmadığı ve olmasının da düşünülemediği olaylar.

Zulmü duyurmamız gereken zaman, gerçekten duyulmadığı zamandır. Oysa şimdi her şey tüm insanlığın gözleri önünde alenen işleniyor. Bizim duyurmamızla değişen bir şey olmuyor.

Günahı ifşa etmemiz gereken yer, başkalarının ondan uzak durmasını sağlamak amacıyla sınırlıdır.

Maksadı aşan miktarda kötülükten bahsetmek onun reklamına dönüşebiliyor, aman dikkat!

Tanıdığım son Osmanlılardan birinin şu hatırasını buraya ekleyeyim:

“Annelerimiz bize ‘medreseye giderken Bulgarların sokaklarından geçmeyin, kulaklarınıza gramofon sesi gelir de kalbiniz kararır ilim öğrenemezsiniz’ derdi.”