90'lı yıllar zor zamanlardı! Suikastler, faili meçhuller, terör eylemleri, siyasal mühendislik çalışmaları, ideolojik kimlikler üzerinden çatışma kültürü hakimdi! Eşref Paşa’nın maşalar eliyle tasfiyesi, Özal’ın şüpheli vefatı, Taner Kışlalılar, Üçok’lar, Mumcu’lar!

Küresel emperyaller, sömürgeci vahşi kapitaller Türkiye’de alenen operasyon yapıyorlar, taraflar restleşmelerini cüretçe sergiliyorlardı! ‘’Ameliyat masası’’ kan gölüne dönmüştü!

O günler karanlık günler değildi! Evett değildi! Herşey alenen işleniyordu! Failler kendilerini gizlemiyorlardı bile! Arkasındakilerde!

O günlere ait hafızalarımızdan silinmeyen ‘’sembollerden’’ birini hemen hatırlayacaksınız!

‘’Beyaz Toros!’’

Bir zamanlar; faili meçhullerin, kontracılığın, ‘’devlet adına’’ işlenmiş suçların somut delili!

Kimileri için ölümün en korkunç halinin yolculuk aracıydı.

Beyaz Toros'un geçtiği sokak, görüldüğü herhangi bir yerde bilinirdi ki oradan bir yada birkaç kişi bir daha hiç gelmemek üzere alınıp götürülecek!

Bilinmeyen ise, kimin gideceği idi!

Dönemin OHAL valisi Ünal Erkan'ın ifadesiyle "O yıl beyaz toroslar verilmiş, illere dağıtılmıştı!"

Peki, o günler için dehşet dengesinin masum suç ortağı haline evrilen ve rengi beyazla sembolize edilen Toros’tan ve bölge halkının ona yüklediği anlamdan ülke kamuoyu nasıl haberdar olmuştu?

Sıkı durun!

"İtirafçılar" sayesinde...

Terörle mücadelede en ‘’güvenilmez’’ kişiler, örgütlerinden aniden ayrılıp saf değiştirenlerdir. Saf değştirdiklerini söyleyenlerdir!

Devlet açısından ve ayrıldığı terör örgütü açısından o itirafçı artık ‘’güvenilmez’’ kişidir artık!

Eğer devlet o şahsı örgüte sokmamışsa ve örgüt o itirafçıyı devlete sızdırmak istemiyorsa!

Gerçekten pişman olmuş itirafçının yaşadıkları ve uğradığı hayal kırıklıkları örgüte karşı yerini intikam duygusuna dönüştürürken, devlete sığınarak işlediği suçlardan dolayı cezasız kalma isteği ve beklentisi duyar!

İstihbarat amaçlı itirafçı olanlar bu kategorinin dışındadır!

Onlar, candan bağlı oldukları örgütün ihtiyacı olan bilgiyi sağlamak için güvenlik güçlerine teslim olurlar, yeterli vakitte gerektiği kadar güven sağladıklarında ise ‘’devlete yardımcı olmak’’ adına operasyonalara katılırlar.

Gerçektende tam bir güven kazanana kadar bir çok doğru bilgiyi verirler. Aslında bunlar daha önceden örgüt tarafından planlanmıştır.

Bu durum beraberinde devlet adına büyük bir riski de barındırır! Örgütün ihtiyacı olan bilgiler dışında bu kişilerin katıldıkları ve duydukları her operasyon daha sonraki zamanda devletin aleyhine kullanılacak, örgütün propagandası için afişe edilecek çok değerli bilgilerdir.

Örgüt sırf bunun için çok sayıda militanını feda eder. Etmiştir! Edecektir!

Çünkü örgütler için istihbarat ve doğru bilgi; paradan ve silahtan daha değerlidir.

Örgüt kimi zaman, kendi militanlarını yem olarak kullanır. Onların pusuya düşmesini veya hücre evlerinin basılmasını devlete sızdırdığı istihbaratçısının eliyle yaptırır. İtirafçı olarak devlete sızmış mensubunun güven kazanması için yapılan olağan bir durumdur bu.

Size ilginç bir örnek;

Önce İtirafçı, sonra Jitemci ve daha sonra tekrar itirafçı olan ünlü kontra isimlerden Abdülkadir Aygan.

Nevzat Çiçek'in İtirafçılar hakkında yazdığı kitapta şöyle anlatılıyor.

"Ben JİTEM'de çalışırken, tekrar dağa dönmeye, örgüte katılmaya karar verdim. Bu kararımı örgüt mensuplarına ilettim. Bunun üzerine Havva, İmralı'ya gitti. Abdullah Öcalan'la görüştü. Öcalan, 'Aygan, bir süre daha JİTEM'de kalmalı, sonra tekrar duruma göre bakarız' demiş. Ben de JİTEM'de çalışmaya devam ettim."

Beyaz Toros’un koltuğundan hiç inmemiş, ünlü Kürt şair Musa Anter cinayetinin failleri ekibinden, Güneydoğu'da 90'ların en ünlü kontrasının, hayatı hakkında hiçbir endişe duymadan tekrar örgüte geri dönme isteği ve Öcalan'ın "Bir süre daha JİTEM'de kalmalı!" dediği bir kişi.

Sizce nedir?

Bana göre örgütün istihbaratçısıdır.

Bu itirafçılar bazıları Güneydoğu'da sırf para sızdırmak için bir çok Kürt işadamını PKK'lı olmakla itham etti. Bir çoğundan büyük miktarlarda para aldı. Bir çoğunuda katlettiler.

Sevmedikleri yada onların kurallarına uymayanları yeri geldi PKK'lı ilan edip öldürdüler!

Terörle mücadelenin önünde aslında engel oldular. Operasyonlar onların organizasyonu ile yapılıyor ancak şiddet de tırmanıyordu. Şiddet tırmandıkça PKK'ya katılımda aynı oranda artıyordu.

Türkiye ise ‘’faili meçhuller’’ başta olmak üzere bir takım ‘’insan hakları ihlalleri’’ nedeniyle AHİM'de ceza üstüne ceza alıyordu.

İlk etapta sığındıkları devlete, örgütü deşifre ederek anlatanlar sonra birden bire tekrar itirafçı oldular!

Soruyorsunuz tabi!

‘’Nasıl yani?’’

Bu defa JİTEM'i anlatıyorlardı.

Yani onlara göre ‘’devleti! Ve işlediği suçları!’’

Örgütün yayın organları başta olmak üzere, Avrupa basınına yaşanan her şeyi anlatıyorlardı. Çünkü onlar hemen her olayda vardılar.

Günlük tutacak kadar romantik olamayacak bu adamların günlükleri bile ortaya çıkıyordu. Her şeyi gün gün, isim isim anlatıyorlardı. Batı medyası ve örgüt aradığını çoktan bulmuştu! Türkiye’nin itibarı kolay hedefti artık! Demokrasi ve insan hakları karnemize sıfır yazıyorlardı!

PKK, bu itirafçılara ne yaptı dersiniz?

Bunlara hiç dokunmadı! Hatta kimisinin yurt dışına çıkışlarını dahi organize etti.

Şimdi yakın tarihe ait bu tecrübeleri neden yazıp sizi yorduk!

Asıl meselemize gelmek için!

Tarih 7 Şubat 2012.

Fethullahçı savcılar MİT müsteşarı Hakan Fidan ve eski yöneticileri ifadeye çağırdı. Amaç tutuklamaktı. Gerekçe, PKK ile sürdürülen çözüm süreciydi!

8 Şubat 2012 itibariyle basında ve sosyal medyada MİT aleyhine yazılanların dışında, ilgi çekici bir durumda vardı. Fetullah ve o dönemdeki ismi ile ‘’Hizmet Hareketi’’ bir takım isimler tarafından güçlü başlıklar altında övgü yağmuruna tutuluyordu.

Kimlerin imzası vardı bu yayınlarda?

Arşive bir bakıyorsunuz ki o gün ‘’Muhterem Hocaefendi’yi’’ öve öve bitiremeyenler bugün en çok Sn. Erdoğan sevgisiyle yeri geldiğinde birilerini tehdit edecek cesarette ve FETÖ aleyhine en çok bağıran isimler!

Bunlara her gün sosyal medyalarından, ekranlardaki hallerinden ve köşelerinden baktıkça, dünün PKK itirafçılarını hatırlıyorum!

Peki neden bunlar bana PKK'nın itirafçılarını hatırlattı?

Maluma ilana gerek yok! Bu köşeyi takip eden ve habervakti.com okuyan takipçilerimiz ne demek istediğimizi çoktan anladı bile!

Ama biz yine de kastımız çarpıtılmasın diye meseleyi az açalım!

PKK itirafçıları da o günlerde ‘’devlet için’’ birilerini tehdit ediyor ve PKK’yı en çok onlar lanetliyorlardı! APO’ya küfürler ediyorlardı! PKK'nın yayın organlarında da bu isimler aleyhinde hiç bir yayın çıkmıyordu.

Bugün FETÖ'nün bu kişiler aleyhine hiç ses çıkartmaması gibi.

FETÖ bu kişilerin ciğerini bilir. Çünkü yıllarca FETÖ’den gelen maddi-manevi kaynaklarla beslendiler. FETÖ gibi intikamcı bir örgüt neden bunları deşifre etmez?

Temiz oldukları için mi?

Kesinlikle hayır.

Ne kadar kirli bir ilişki içinde olduklarını 17/25 Aralık darbe girişimine kadar olan süreçte yaptıkları yayınlardan görebilirsiniz.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün Basın Odasında bunlara hazır haberleri teslim etmediler mi?

Zeytinburnu'nda açtıkları ofisten medya atamalarını ve maaşlarını belirlemediler mi?

7 Şubat MİT darbe girişimi öncesi ve sonrasında, bugün tv'lerde ve gazete köşelerinde FETÖ karşıtı açıklamalar yapan bu adamlar ve kadınlar, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde FETÖ'cü polis şefleri ile toplantı yapmadılar mı?

O dönem bunların neredeyse tamamına yakını kitap yazdı da, bugün ilham perisi uğramıyor mu zat-ı alilerine?

Binmediği eşeğe ot vermeyen FETÖ, bunlara kumpas davaları sırasında, para karşılığında sadece altına imza attıkları hazır kitaplar vermedi mi?

Vs vs.

FETÖ gibi intikamcı bir örgütün tek sorunu Erdoğan'mı?

Bir çoğunun 17/25 ten beri yaptığı haberlere bakıyorum. Tamamen hedef saptırma. Soruşturmaları sulandırma üzerine kurulu.

Devlete kumpas kurulurken en çok bağıran bunlardı. Bugün yine aynı isimler.

Hemen hepsi 17/25 Aralık darbe girişiminde kazananın kim olduğunu görene kadar sessiz kaldılar!

Ve en önemli soru.

Madem bu kadar akıllı ve zekiler. 16 Aralık 2013'e kadar ölümüne savundukları Fetullah'a bir kaç saat veya birkaç gün içinde tam 180 derece nasıl düşman oldular?

Dünya’nın hiçbir ideolojisinden bu kadar keskin dönüş yoktur.

Yarın aynı dönüşü ve düşmanlığı Erdoğan'a sergilemeyeceklerini kim garanti edebilir?

Bunların bir gün ‘’Erdoğan aleyhine hayal edilen yargılamalarda’’ itirafçı tanık olmayacağının garantisi var mıdır?

Bu adamların ve kadınların FETÖ aleyhine hiç bir mahkemede hiç bir tanıklığı veya şikayeti olmadığını biliyor musunuz? Müdahil bile değiller!

FETÖ ile mücadelenin önündeki en büyük engelin bu kişiler olduğunu biliyor musunuz?

Bunu son 9 yıldır ve son yılarda da mahkeme salonlarında Fetö ile mücadele eden biri olarak söylüyorum.

Bu kişiler bizimde önümüzde engel. Erdoğan'ın önünde de engel.

Tarih tekerrür etmez. Tarihi ders almayanlar tekerrür ettirir.

Jitem'in başına gelenlerin sebebi; itirafçıların tuzağı ve para, güç, makam sevdası, vatan sevdasını geçmiş görevlilerdi. Bu kişiler sistemden çıkarılmadığı sürece biz, FETÖ ile mücadelede zorlu yokuşu geçemeyebiliriz!

Kriptoları anlamak istiyorsanız, Sn Erdoğan'ın Türkçe olimpiyatlarında yaptığı konuşmadan sonra bunların basın ve sosyal medyada yaptıkları yayınlara bakın.

Erdoğan orada suyu bulandırdı ve balıklar yüzeye çıktı. Bu eski bir savaş taktiğidir.

Ama bunun öncesi de var.

7 Şubat 2012 ve 17/25 Aralık 2013 arasındaki sosyal medya ve basındaki yayınlar!

Kriptolar gözünüzün önünde duruyor ve dün Aygan’lar nasıl yaptıysa bugün bunlar algılarla sizlere yön veriyor. Dün örgütten kopuşunu ‘’itirafçıyım’’ diyerek betimleyenler! Bugün ‘’aldandım, pişmanım’’ diyenlerdir!

Böyle zamanlarda FETÖ’ye çok küfredenlere daha da dikkatli bakın!

Erdoğan’ı haddinden fazla övenlere de!

Hainlerle aynı şarjörde buluşmayın.

Hele de silahı yine aynı el tutuyor ve hedefinde yine bu vatan varsa!