HAYATI

Kürt asıllı Selahaddin Eyyubi 1137 yılında Tikrit Kalesi'nde doğdu. Babası Necmeddin Eyyub, Selçuklu emiri İmadeddin Zengi'nin hizmetindeydi. Annesi Selçukluların Harim emiri Şihabeddin Mahmud ibn Tokuş el-Harimi'nin kız kardeşidir.

Çocukluğu Tikrit Kelesi'nde, elinde kılıçtan daha çok kalemle, hocasıyla Öklit geometrisine çalışarak, çözülmesi zor soruları çözerek geçti. Bu Selçuklu'nun iyice zayıfladığı bir dönemdi. Bağımsızlığını ilan etmiş bir Selçuklu valisi olan Nureddin Mahmud Zengi onu, babasını ve amcasını Musul'a çağırdı. Sarayda emir ona harita üzerinden bire bir savaş taktikleri dersi verdi.

Babası ve amcasıyla birlikte haçlılara karşı yapılan savaşlara katıldı. Cesaretiyle övgü topladı. Saraya alındı ve burada devlet teşkilatı ve idaresini öğrendi. Babası Şam amcası Humus valisi oldu.

Prof. Dr. Ramazan Şeşen'in Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi kitabında yazdığına göre Selahaddin genç yaşlarında Haçlılar'a karşı yapılan seferlere katıldı ve Dımaşk şahneliğine kadar yükseldi. Amcası Şirkuh'un kumandasında Mısır'a yapılan seferlere katılan Selahaddin usta bir kumandan ve devlet adamı olarak sivrildi. Mısır fethedilince amcası oraya vali tayin edildi. Ancak amcası iki ay sonra ölünce onun yerine halife Selahaddin Eyyubi'yi vali seçti.
Vali olduğu günlerden sonra hem Fatimiler hem de Haçlılar uğraşmak zorunda kaldı ve hepsinde galip geldi. 1170, 1171 ve 1173 yıllarında Kudüs Haçlı Krallığı'na karşı seferlere çıktı. Nureddin Mahmud Zengi ölünce, yerine on bir yaşındaki oğlu el-Melikü's-Salih İsmail geçti. Selahaddin ona sadık kaldı ancak devleti yönetemeyecek yaşta olduğu için karışıklıklar başladı. Selahaddin Nureddin Mahmud Zengi kurduğu devlet dağılmasın diye harekete geçti. İsyancıları bastırdı, Musul ve Halep'i kontrol altına aldı.
Bu başarıların ardından Abbasi halifesince Sultanlığı onaylandı ve devletin başına geçti.

Selahaddin bir yandan devleti dağılmaktan kurtarmak, Ortadoğu da İslam birliğini sağlamak için uğraşırken bir yandan da Haçlılar'la mücadele etmek zorunda kaldı. Çok başarılı bir komutan cömert, erdemli ve kararlı bir hükümdar olarak ünlendi.

KUDÜS'ÜN FETHİ

Selahaddin, Hittin denilen yerde Haçlılar'la yaptığı meydan savaşında büyük bir zafer kazandı. Kuyularıyla ünlü Hittin'de Haçlı ordusuna bir yudum bile su bırakmadı. Haçlı ordusu imha edildi, bir kısmı esir alındı. Esirler arasında Kral Guy de Lusignan ve Renauld de Chatillon da vardı. Selahaddin bu zaferden sonra hızlı bir fetih hareketine girişti, sıra Kudüs'e gelmişti. 20 Eylül 1187'de Kudüs'ü kuşattı. Mi'rac'ın yıl dönümü olan 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü dayanamayan Kudüs ordusu şehri teslim etti. Böylece Selahaddin Eyyubi 88 yıl süren Hıristiyan egemenliğine son verdi. Şehre girdiğinde Mescid-i Aksa'da secdeye yatıp şükretti.

Batı Avrupa ülkeleri Kudüs'ü almak için yeni bir Haçlı seferi düzenlendi. Başında İngiltere Kralı I. Richard (Aslan Yürekli Richard) olan ordu bir yıl boyunca Kudüs'ü kuşattı, başarıya ulaşamadı. Ancak bu savaş Selahaddin'i de Richard'ı da yatağa düşürdü.

1193'te Şam'dayken sarıhumma hastalığına yakalandı. 14 gün hastalıkla mücadele etti ancak 4 Mart 1193'te hayatını kaybetti. Öldükten sonra cebinden 4 altın para, bir küçük bir muska ve küçük bir kese içinde Kudüs'ün toprağı çıktığı iddia edilir.

1187’deki Hıttin Zaferi’nde Haçlıları târumar edip Kudüs’ü yeniden fetheden Selâhaddin Eyyûbî, 1193’te 56 yaşında iken Şam’da vefat etmişti. 

Ölüm döşeğindeyken, emri gereğince şehre dağılan münâdiler, mızrağa geçirilmiş kefenini göstererek şu ibret yüklü sözü haykırmışlardı: 

“Ey ahâli!.. Bilin ki, Şarkın hâkimi Sultan Selâhaddin ölmek üzeredir. Ahirete ancak şu bez parçasını götürebilecektir. Öyleyse, Allah’a kullukta gevşeklik göstermeyin!..” 

Vasiyeti sorulduğunda da, kelimesi kelimesine şu kısa beyanda bulunmuştu: 

“Vasiyetim, ümmetin saâdet ve huzurunu dilemekten başka bir şey değildir.” 

Şanlı İslâm Mücâhidi vefat ettiğinde ise, yanındaki komutanlardan Mahmut Han, elinde tuttuğu kılıcı havaya kaldırıp şöyle bağırmıştı: 

“Ey Cemaat-i Müslimîn! İşte hükümdarınızın bütün serveti bu kılıçtan ibârettir!..”