Miracın ilk mekanı bahsinde, bizlerin esas alacakları ilk ve son isim zaten kendi itikat imamımız olan el-Mâtürîdî’dir (v. 333). O, Te’vîlâtü’l-Kur’ân adlı tefsirinde, mezkur yerin Beytülmakdis olduğunu bildirmiş ve mesele kapanmıştır.

Bu açıklamalarımızdan sonra şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki, Miraç mucizesi için Peygamberimiz’in getirildiği ilk dünya mekan dünya mekanı Beytülmakdis’tir.

İddia: “Miraç mucizesinde Kubbetüssahra diye bir mescit yoktu. Emeviler’in yaptığı bir binayı Miraç sebebiyle savunmak çok saçmadır.

Cevap: Bununla kastedilen şey, Miraç zamanında bulunmadığı için Kubbetüssahra’nın (el-Aksa’nın) değerli görülmemesi gerektiğidir. Bu birçok cihetten çürük bir iddiadır.

Çünkü, her şeyden önce, Beytülmakdis’te mübarek olan, 692 yılından bugüne kadar orada yapılmış, tanzim edilmiş mescitler değildir.

Mübarek olan Beytülmakdis’in Hz. Süleyman devrinden beri değişmeyen 144 dönümlük arazisidir.

Bu saha üzerinde ayrıca bir mescit yapılması oranın şanındadır ve bu mescitler de onun kendi özel değeri nedeniyle değerlidir. Buna göre, hiçbir mescit yapılmamış olsaydı da, 144 dönümün her bir milimetre karesi mescit olma hüviyetini taşıyor olacaktı.

Nitekim ecdat da, burada inşa ya da tanzim ettiği Burak, Hz. Ömer, Kıble ve Mervan mescitlerinin hiçbirine minare yapmamış; minareleri Beytülmakdis’in Kuzey ve Batı duvarlarına yaparak 144 dönümünün tamamını işaretlemiştir.

Harem’in doğu ve güney sınırı ise, zaten çok yüksek bir boşlukla (uçurumla) tahkim edildiği için, buralara minare yapılması gerekmemiştir.

Öte yandan Mescid-i Nebevi’den başlayarak İslam’ın ilk mescitleri, açık saha olarak, çevresi çitlerle ya da hendek kazılmak suretiyle belirlenmiş mescitlerdir. Bu manada Mescid-i Nebevi’nin Peygamber Efendimiz zamanındaki formuyla, Beytülmakdis’in onun miracı zamanındaki formu aynıdır.

Nitekim, Müslümanlar için ilk ve yegane mescit modeli Kabetullah’tır ki, o da halen sınırları sabit bir açık alanda bulunmaktadır.

Kubbetüssahra’ya gelince: O, mescit olarak inşa edilmekle birlikte, asıl Mirac-ı Müşerrefe’yi bir zarf içine almak maksadıyla yapılmıştır.

Çünkü Mirac-ı Müşerefe (Hacerü’l-Muallaka), Hz. Davud ve Hz. Süleyman devrinde, Hz. Musa’nın mişkanının ve Tevrat taleplerini ihtiva eden sandukanın üzerine konulduğu yerdir. Yahudilerin “Kutsalın Kutsalı” olarak adlandırdıkları bu kaya, Müslümanlar için Harem’in de haremidir.

Kayanın manası ise, kozmolojik değerinin berisinde, İsraillerden gelen peygamberler dahil, nice peygamberin hatırasını taşıyor olmasıdır. Yoksa salt taş olmak bakımından hiçbir değeri yoktur. Peygamberlere inanmak ve inanırken onların aralarını ayırmamak imani bir şart olduğu içindir ki, Müslümanlar bu kayaya onların hatıraları tahtında hürmet ederler.

Kutsalın Kutsalı olması nedeniyle, özel din adamlarının dışında Yahudilerin bu taşın bulunduğu yere girmeleri haramdır.

Yahudilerin Kubbetüssahra’ya düşmanlıklarının temel nedenini de önce burada aramak gerekir. Müslümanların onları bir sanat şaheseriyle zarflamış olmalarına ve rahatça görme, dokunma hakkı elde etmiş olmalarına Yahudiler tahammül gösteremedikleri için, düşmanlıklarını buraya yöneltmekte ve içine giremedikleri mescidi bir an önce tahrip etmek istemektedirler. Nitekim, onu bir çok kez büyük yangınlara maruz bıraktıkları bilinen bir durumdur.

Ayrıca el-Aksa Kudüs’ün en merkezi ve en yüksek yerine yapılmıştır. Kubbe çapları neredeyse aynı ölçüde olmasına rağmen Yahudilere ve Hıristiyanlara ait tüm kubbeli ve kubbesiz yapıları kanatları altına almış gibi görünür. Yahudilerin el-Aksa’ya düşmanlık beslemelerinin diğer bir nedeni de budur. El-Aksa tevhidin mabedi olarak, her kafiri

rahatsız edecek bir görünürlüğe sahiptir.

Ecdat Kıble Mescidi’ni adı üstünde sahranın kıble tarafına yapmak suretiyle, ibadetinde Kabe ile kendisi arasında bir şey katmamış ve bu bağlamda el-Aksa’yı özellikle Kıble gerisinde bırakmıştır.

Bütün bu telakkiler, hassasiyetler ve tevhidi yaklaşımlar Yahudileri kahretmektedir; zikrettiğimiz ve yer darlığı nedeniyle zikretmediğimiz daha birçok nedenle, varlığıyla Tevhidi inanışı apaçık bir şekilde kristalleştiren el-Aksa’yı Müslümanların gözende değersizleştirme konusundaki azgınlıklarının kaynağı budur.

İddia: Yahudiler, Allah tarafından seçilmiş bir millettir, onlara itaat etmek gerekir.

Cevap: Bu iddia, Yahudilerin kadim zamanlardan beri kendilerini avuttukları en büyük yalandan türetilmiş, sapkın bir iddiadır.

Buradan devam edeceğiz inşallah.