Kudüs’ün yakın tarihi, nebevî hüviyeti, İslâmî manası ve telakkimizdeki yeri konusunda, gazetemiz yazarlarından Taha Kılınç ve Yusuf Kaplan’la birlikte zaman zaman burada yazıyoruz.

Bizim yazdıklarımız, son tahlilde münevverâne bir bakış açısına verdiğimiz değer nedeniyle, Kudüs konusunda belli bir bilgisel donanıma sahip bulunan insanlara yönelik oluyor.

Fakat Kudüs’ün İsrail’in yeni bir zulmüne tabi olarak gündeme oturmasının halktaki yansımalarını gözlemlediğimde, konunun bu düzeyde çok farklı bir işleyişe tabi olduğunu gördüm. Özel bir fitne grubunun tarihi gerçekliklerle, akılla ve mantıkla asla bağdaşmayan basit, sıradan iddialarla halkın zihnini karıştırmaya ve dolayısıyla Kudüs’ü Müslümanların sevgisinden yoksun bırakmaya çalıştıklarını fark ettim.

Şükürler olsun ki, Kudüs’ün sokaklarını, Beytülmakdis’in her bir santimini ayne’l-yakin bilen; Kudüs üzerine yazılmış eski, yeni metinlerin büyük bir bölümünü okumuş bulunan biri olarak, kendimi bu fitne grubunun dile getirdiği iddiaları cevaplamaya mecbur hissediyorum.

Yazı başlığımdaki soruyla başlayarak, Yahudi-sever fitnecilerin iddialarını birer birer cevaplayacağım.

-Kudüs’ü Müslümanların sevgisinden yoksun bırakmak isteyenler, aslına ne istiyorlar?

İlgili fitne metinlerinden gördüğüm kadarıyla, aşağıda belirteceğim şekliyle kasıtlı iseler ahlâksızlıkla, kasıtlı değilseler cehaletleri nedeniyle hareket ediyorlar ve son tahlilde, doğru bilgide sebep oldukları tahrifat ve tecavüzle her durum ve şartta terör devleti İsrail’e hizmette bulunuyorlar.

Çünkü İsrail Siyonistlerinin 2 bin 534 yıl önce kaybettikleri iktidarı, Filistin’de tekrar tesis edebilmek için kullandıkları etkili argümanlardan ilki, Beytülmakdis’te Milattan Önce iki kez yapılmış ve yıkılmış olan Süleyman Mescidi üzerinden hak talep etmektir.

2 bin 534 yıllık ideallerini başka milletlere de benimsetmek için, dar zamanlı birkaç kesinti dışında 638’den 1517 yılına kadar Kudüs’e hâkim olan, başta Beytülmakdis olmak üzere eski Kudüs’ün her yerine mührünü vurmuş bulunan Müslümanların varlığını inkâra yöneliyorlar.

Bunu yaparken de, saçma sapan iddialarla Müslümanların zihinlerini karıştırarak, “Kudüs onlarınmış, bizim inancımızla, tarihimizle fazla bir ilgisi yokmuş” şeklindeki bir kanaati yerleştirmeye çalışıyorlar.

Zikrettiğim Siyonist kumpasa gönüllü-gönülsüz ya da tipik bir aptal olarak hizmet edenlerin ürettikleri bu iddialara şimdi yakından bakalım:

İddia: Kudüs’ü Yahudiler kurmuşlardır, onların şehridir.

Cevap: Kudüs’ü Yahudiler kurmamışlardır; işgal yoluyla sahip olmuşlardır. Onun ilk sahipleri Fenikeliler, Yebuslular ve Hititlerdir. Şehri bunlar kurmuş ve büyütmüşlerdir.

Buna göre Kudüs’ün asıl sahipleri Araplaşmış Fenikeliler, yani Filistin Araplarıdır. Nitekim Hezekiel’in Tevrat’ta yer alan şu sözü bu durumu teyit eder: “Kudüs işte n’olacak, babası Amuri, Anası Hitit.” Amuri’den kasıt Hz. İbrahim, Hitit’ten kasıt Hz. Sare’dir.

Velev ki, Hz. Davud’un fethi nedeniyle Kudüs Yahudilere isnat edilecek olsa bile, bu 2 bin 534 yıllık hayalin bugün uygulamaya konulması dünyayı büyük bir kaosa sürükler ki, bu mantığa göre ABD’nin de Amerika’yı asıl yerlisi olan Kızılderililere derhal teslim etmesi gerekir.

İddia: Araplarla İsrailoğulları kardeş çocuklarıdır.

Cevap: Araplar, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in neslindendir. İsrailoğulları her ne kadar Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’ın ve onun oğlu Hz. Yakub’un neslinden iseler de İsrailoğulları terimi, Hz. Yakub’un ikinci ismi olan İsrail’den türetilmek suretiyle ondan yüzyıllarca sonra Yahudi kavmine yakıştırılmış bir isimdir ki, Yahudi terimi de aynıyla çok çok sonradan kullanılmış bir terimdir.

İsimlendirmedeki zaman farkından da görüleceği üzere büyük değişiklikler yaşayarak başka toplumlarla karışan Yahudi kavminin, İsmailî kavimle kardeşliği, Türkler ile Moğolların kardeşliği gibidir.

Nitekim Hz. Peygamber, kendisi için bu nitelemeyi yapan Yahudileri, bizzat Tevrat üzerinden yalanlayacağını bildirerek, bunun için belli bir tarihte ve yerde toplantı teklif etmiş, ama o Yahudiler yalanlarının ortaya çıkacağı korkusuyla o toplantıya gelememişlerdir.

İddia: Hz. Süleyman’ın mezarı Beytülmakdis’tedir.

Cevap: Bu iddia, FETÖ elemanı olduğu yakın zamanda resmen tescil edilmiş olan birinin yalanından ibarettir.

Çünkü yeryüzünde Hz. İbrahim ile onun neslinden gelen Peygamberimiz’in dışında, hiçbir peygamberin mezarı belli değildir.

İzleyen yazımızda buradan devam edelim inşallah.