İşte kümbet nedir? Kümbet nerelerde bulunur? Kümbet'in şekli nasıldır? Kümbetin tarihi? sorularına yanıtlar...

Bir mumyalık katı üzerinde silindirik veya çokgen gövdeli, içten kubbe, dıştan konik ya da piramidal çatı ile örtülü önemli kişiler için yapılmış anıt mezarlara kümbet denir.

Genellikle kubbelidirler. Türklerin ortaasyaya yayılmalarından çok önceleri İranlıların ve Ermenilerin kümbet biçiminde mezarları vardı. Anadolu’da Ermenilerden, Selçuklulardan ve beyliklerden kalma pek çok kümbet bulunmaktadır.

Kümbet olarak adlandırılan yapıların hemen hemen hepsinde mumyalık adı verilen toprak altı katının olması önemli özelliklerinden biridir ve toprak düzeyinin altında mezar odası vardır. Ençok; Kayseri, Erzurum, Konya, Bitlis, Ahlatta bulunur. Türkler’in İslamiyet’ten önceki dönemlerden itibaren zengin bir mezar anıtı geleneğinin bulunması, İslami devirde türbe ve kümbet adı verilen iki değişik forma sahip mezar anıtının geniş ölçüde uygulanmasına yol açmıştır.

Türbe ölünün doğrudan toprağa verildiği, çoğunlukla kare veya çokgen gövdeli, üzeri daha çok kubbe ile örtülü anıtlardır. Kümbette ise cenazelik, mumyalık veya kripta gibi isimlerle anılan bir bodrum katı üzerinde silindirik yahut çokgen gövde yer almakta, bunun da üzeri içten kubbe, dıştan konik ya da piramidal bir çatı ile örtülmektedir.

Kümbetler çoğu zaman bağımsız bir mimari eser olmakla beraber bazen de cami ve medreselere bağlı olarak inşa edilmiştir. Erzurum'da Yakutiye Medresesi'ne bağlı olarak inşa edilen kümbet (1310) tas isçiliğinin en güzel örneklerindendir. XII. yüzyılda yapılan Selçuklu kümbetlerinden sadece II. Kılıç Arslan kümbeti zamanımıza kadar kalmıştır.

Kayseri'deki Çifte Medrese kümbeti (1206) en eski Anadolu Selçuklu eserlerinden biridir. I. Izzeddin Keykavus'un 1217 tarihinde Sivas'ta yaptırdığı Daru's-şifa'nin sağında bulunan türbenin üzerinde tuğla kubbenin örttüğü mekan üstünde dıştan on kenarlı bir kümbet yükselmektedir. Bu Anadolu Selçuklu tuğla, çini ve mozaik süslemelerin ilk abidevi eseri olup çini mozaik sanatının daha sonra ulaşacağı parlak gelişmenin ilk işaretleri olarak kabul edilebilir.

Isparta Atabey'de Medreseye bağlı olarak yapılan Ertokuş Kümbeti (1223) sekizgen gövde üzerine içten kubbe, dıştan piramit külahla örtülü bir yapıdır. I. Alaeddin Keykubad'in emirlerinden Ali Tusi'nin sağlığında Tokat'ta yaptırdığı türbe (1234)'de dıştan sekizgen bir kümbet biçiminde yükselmektedir. Kayseri'deki II. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi Mahperi Huand Hatun türbesi (1238) camiin medreseye bitişen kösesine sonradan eklenmiştir.

Kayseri'deki Çifte Kümbet ise Alaeddin Keykubad'ın hanımı Melike Adiliye için 1247'de yaptirilmistir. Amasya'da Torumtay'ın 1266'da yaptırdığı Gök Medrese Camiine bitişik kümbet kesme 70 tastan kare seklinde bir alt yapı üzerine tuğladan sekizgen bir gövde ve kıvrımlı bir piramit içindedir. Muzafferüddin Bürucirdi'nin türbesi Sivas Büruciyye Medresesi içerisindedir.

Kümbet tarzındaki mezar anıtlarında genellikle mumyalama geleneğinin devam etmesi ve bunun XIII-XIV. yüzyıllar Anadolu’sunda da sürdürülmüş olması, ölü gömme geleneklerinin ve mezar anıtı fikrinin Türkler arasında ne kadar köklü bir devamlılığa sahip olduğunu göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Mezar anıtları bazan mimari itibariyle kümbete uyduğu halde türbe olarak şöhret bulduğu gibi kümbet tipine uymayan bazı mezar binalarına da kümbet denir.

Bunların içinde en ünlüsü kule biçiminde olan ve dış yüzü sivri çıkıntılar halindeki yivlere sahip bulunan Cürcan’daki Kümbed-i Kabus’tur (1006-1007). Kümbetin İslam dünyasında Türkler’in yayılmasıyla birlikte ortaya çıktığı kesindir. Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya kadar Türkler’in geçtiği her yerde kümbete rastlamak mümkündür.