Hâlihazırda Ortadoğu’da şâhit olduğumuz olaylar, Kur’an-ı Kerim’de geçen bazı kıssalarla çok büyük benzerlik arzediyor. Hatta kıssaların künhüne vakıf olduğunuzda oradan bugüne mesajlar göreceksiniz. İşte o surelerden biri Kureyş suresi. Surenin başında “İlaf”a edilen yemin, ilaf’ın önemini anlatıyor insanlığa. Kutsal mekanların korunması ve ticaretin devamlılığı için “ilaf” inşa edilmeli ve terk edilmemeli. Peki nedir “İlaf” ve Kureyşi suresi bize neyi anlatıyor?

Miladi 540’ların ortalarında Arap yarımadasının güçlü kabilelerinden Kureyş kabilesi, Hicaz’ın her yerine dağılmış olan Arap kabilelerini dedeleri İbrahim’in inşa ettiği Kâbe’nin etrafında bir araya topladı. Kureyş kabilesi, Arabistan’ın her yanından gelen hacılara hizmet için en iyi idareyi tesis ettikleri ve Arap kabileleri arasında güven sağladıkları için Beytullahın hizmetini yapıyorlar ve kabileler arasında liderlik vazifesi görüyorlardı.

Hz. Peygamberin dedelerinden ve Kureyş’in ileri gelenlerinden Abdülmenaf’ın dört oğlu vardı: Haşim, Abdüşşems, Muttalib ve Nevfel.  Abdülmuttalib’in babası ve Resulüllah’ın dedesi olan Haşim, Arap yoluyla Uzakdoğu, Şam ve Mısır arasında devam eden ve geçen asırlarda Tarihi İpek yolu olarak adlandırılan bölgede uluslararası ticarete atılmayı düşündü. Aynı zamanda, Araplara satmak için mal getirirken yolda diğer kabilelere de satış yapabileceği, bir de Mekke’yi iç ticaret için bir ticaret merkezi haline getirebileceğini düşünmüştü. Bu dönem, İran Sasani iktidarlarının Fars körfezinde, Bizans ile Uzakdoğu arasındaki ticaret yoluna hâkim oldukları dönemdi.

Dört kardeş kısa sürede Arap yarımadasını ticaretin merkezi haline getirdi. Güvenli bir bölge haline gelen Arap yarımadası, komşu imparatorluklar ile de iyi ilişkiler geliştirdi. Haşim, ticarette Şam Gassani Kralı ile, Abdüşşems Habeşistan Kralı ile, Muttalib Yemenli emirlerle ve Nevfel de Fars ve Irak hükümetleri ile ticari anlaşmalar yaptı. Hatta Haşim İstanbul’a kadar gelip bugün Sultanahmet Camii’nin bulunduğu yerdeki sarayda Bizans imparatoru ile anlaşmalar imzaladı.

Bu başarılı ittifaklardan dolayı dört kardeş “mutaccirin” (tacirler) ismi ile meşhur oldu. Bölgede ticaret hızlı bir şekilde gelişti. Servet ve zenginliğin yanı sıra kültür ve medeniyette Arap çöllerinde büyük gelişim gösteriyordu. Çevredeki devletler ve kabileler ise, kendileriyle olan ilişkilerinden dolayı Kureyşlilere “Ashab-ı İlaf” (ülfet ilişkisi sahipleri) diyorlardı. Kureyşlilerin, Şam, Mısır, Irak, ve Habeşistan ile olan siyasi anlaşmazlıklara rağmen halklarını korumak için geliştirdikleri bu ticari ilişkiler Kur’an-ı Kerim’de de Kureyş Suresi’nde övüldü.

Bölgedeki ticaret yolları üzerinde duran Arap yarımadası aynı zamanda jeopolitik bir öneme sahipti. Bölgenin süper güçleri Hristiyanlık ve Zerdüştlüğü yaymasına rağmen Kureyşlilerin bulunduğu bölge yani Mekke ticaretin merkezi olması ile buraya ilgi daha da arttı. Yemen ve Şam bölgesi gelişmişliğine ve insanları cezbeden evler ve kiliselerine rağmen Kabe kadar ilgi çekmiyordu. Kureyşlilerin inşa ettikleri “ilaf / ittifak” müessesiyle Mekke, zenginliğin, refahın ve huzurun mekanı olmuştu. Uzun yıllar korkudan emin güvenli, huzurlu ve zengin bir şekilde hayatlarını idame etti bölge halkı. Fakat dönemin süper güçleri Rumlar ve Persler, Arapların ticaret yollarına hakim olmalarını ve refah bir hayat sürmelerini hazmedemiyorlardı. Bölgenin bağımsızlığını kazanmasından ve müreffeh bir hayat yaşamalarından endişeleniyor ve bunun engellemesi gerektiğini düşünüyorlardı. Bunun için harekete geçtiler. İlaf (ittifak) süper güçler tarafından bozuldu ve bölge adım adım kargaşaya doğru sürükleniyordu.