Küreselleştiremediklerimizden misiniz?

Abone Ol

Küreselleşme tabiri yaygınlaşarak… Sözlü ve yazılı mecralarda sıkça anılır hale geldiğinde… Takvimler 2000’li yılları göstermeye başlamıştı. Her şeyin küreseli zuhur etti sonra… Dünyanın küçük bir köye dönüştüğünü iddia edenler çoğaldı. Neoliberal bir fırtına ise sessiz ve derinden kol geziyordu dünyayı… Kavramları icat edenler… Sürümünü de gerçekleştiriyordu. Dijital enstrümanlar küreselleştirmenin koltuk değnekleriydi. Alıcısı çok bir meta idi başka bir ifadeyle… 
    Hatırlıyorum da… 2000-2004 yılları arasında… Huntington şöyle demiş, Brzezinski böyle demiş… Fukuyama’ya göre ise… Girizgâh cümleleriyle, derenin taşıyla derenin kuşunu vuran “aydın” ağızlar… Bir yerlere doğru sevk etmeye başlamışlardı kitleleri… Bu güruhun yancıları mesabesindeki bir grup ise, allı pullu, tozpembe bir dünya tasviriyle başlayan güzellemeler eşliğinde, küreselleşme kavramını suret-i haktan bir olgu imiş gibi, zihinlere “iyi” koduyla nakşedivermişti. 
Bütün bunlar olurken… Afganistan… Irak… Ve nice coğrafyada… Modern barbarlığın numunesi “demokrasi götürme” operasyonları marifetiyle… Sömürünün küresel versiyonu ile tanıştırıldık. Canlı yayında bir ülke nasıl işgal edilir tatbiki olarak seyrettik… Hem de futbol maçlarında pozisyon değerlendiren hakem edasıyla, elindeki çubuk ile harita üzerinde işgalcilerin başarılarını(?) ballandıra ballandıra anlatan kiralık adamlarımız(?) bile vardı. 
Al takke ver külah dünya işleri küresel hegemonyanın arzuladığı biçimde akıyordu. Dijital furya patlayıp, internet illüzyonu ile zihinler ve şuur felç edilmeye başladığında da pek bir uyanıklık emaresi yoktu. Dünya… Küreselleşme beşiğinde tıngır mıngır sallanarak uykudan uykuya yelken açıyordu. Bir kandıran vardı muhakkak… Ama işin acı tarafı kandırılmak için yanıp tutuşan sığ bir kalabalık da vardı. Son birkaç asır içinde her şeyinden koparılmış toplumlar… Nihayet kopuş neslinin direksiyon tutar hale gelmesiyle… Bulanık suda avlanan balık misali… Ya da küresel çete canibinden kurt puslu havayı sever misali… Yeni olarak nitelenen fakat ne olduğunu tam manasıyla kimsenin bilip takdir edemediği bir durumun bendeleri olmaya doğru sürüklendik… Kolaylaştırılan hayatlar gözümüzü döndürdü. Öylesine kolaylaştırıldı ki emeksiz yemek olur sandık… Sanmaya da devam ediyoruz.
Küreselleşme teknesinde yoğurulup… Kulak memesi kıvamına getirilmiş bir uluslararası kamuoyu neşv ü nema bulunca… Hep bir ağızdan aynı teraneleri söylemek akılları ve dahi gönülleri tırmalamaz oldu. Küresel narkozun uyuşturduğu bir dem yaşanırken… Ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel tekdüzelik aldı başını gitti. Dünyanın renkleri küresel bir grinin örtücülüğünde için için silindi. İnsanın ruh haritasında açılan fay hatları üzerinden tüketerek tüketilmenin çığırı açıldı. Plan üstüne plan derken… Yalanın bin bir çeşidi gerçek kisvesiyle arz-ı endam eyledi küreselleşme bir daha… 
Omuzlarındaki küreselleşme şalı düşüverince, yeni dünya düzeni dedikleri obez canavar epeyce makyajlanmış haliyle podyuma çıkıverdi. Zaten yıllar yılı sürülerek hazırlanmış zihinler… Bunca boya ve cilayı gerçek koduyla görüp kabullenmeye pek itiraz etmedi. Uluslararası örgütler ve şirketler marifetiyle döndürülen dolaba beygir olmaksa… Erişilesi bir makam olarak görüldü, gösterildi. Toplumların ve ülkelerin kendisi kalmasına tahammülsüz bir iklim sarıverdi ufkumuzu… Halbuki köklerine projektör tuttuğumuzda; safi akılcılık, bilimsel gerçeklik ve sorgulama sloganıyla yola çıkan küreselleşme… Koşulsuz itaat bekleyen… Beklediğini vermeyeni de… Çıtır çıtır yiyen bir tepegöze dönüştü. Hayır dönüşmedi! Zaten öyleydi… 
Şimdi dünyanın küreselleştirilemeyen kalan kısmında… Dede Korkut’un Tepegöz hikâyesinde olduğu gibi… Kaç tane Basat olduğunu görme demine ayak basmak üzereyiz. Hani… Küresel aklın(?) yeni dünya düzenine geçiş planları çerçevesinde verilen tarihler var ya… Kendi takvimleri kendilerinin tepetaklak oluşunun habercisi olacak… Tanrıcılık oynayanların akıbetinin ne olduğunu merak edenler Kuran-ı Kerim’e baksa kâfi… Çünkü artık hiçbir şeyi gizlemeden aleni yapar hale gelecek cüreti buldular… “Homo deus” diye kitap bile yazdırdılar var mı ötesi… İnsana kumpas kuran bu deyyus şebekenin, gözünün oyulacağı hadiseler örgüsünü… Sırtınızı Rahman ve Rahim olan Allah’a yaslayarak seyredip, ibret alın… Yaraları sağaltacak tevhid merheminin kıymeti… Bilinir elbet…
    


 

{ "vars": { "account": "PASTE_ANALYTICS_ACCOUNT_ID" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }